TD Menü
 Anasayfa
 Sohbet Videoları
 Sesli Sohbetler
 Sohbetler
 Sesli
 ilahiler
 Mektuplar
 Hatıralar
 Öz Geçmişler
 İletişim
 
 
Özlü Söz:Biz, bu insanın içindeki kötülük cehennemini söndürmeye çalışıyoruz.
 
Bu Halimizle mi?!.
Muhterem Dostlar! Hak Yolun Yolcuları!

Allah u Zülcelâl istidât ve kâbiliyetimizi, anlayış ve fehmetmemizi rızası üzerine ihsân etsin. Kutsî ve ulvî dâvânın maddî ve mânevî mesûliyetini idrâk eden o zümreyi sâlihine bizleri de ilhâk eylesin. Amin!

Peygamber Efendimiz, (a.s.v.) ashabından dâvânın önemine binaen birkaç defa biat almıştır. Dikkatler çekilmiş, kutsi dâvânın önemi anlatılmış.

Seyri sülûk etmekte olan Ashâb-ı Kirâm dikkatleriyle, hizmetleriyle Allah yolunda fîsebilillâh mallarıyla, cânlarıyla, maddî ve mânevî güçleriyle Peygamber Efendimizin yanında yer almışlar, hizmeti gaye edinmişler. Ashâb-ı Kirâma baktığımız zaman İslâm’ın temelini sadâkat, samimiyet ve sahâvet…

Öyle sağlam temeller üzerine oturtmuşlar ki, çok şükür eksiksiz olarak bizlere kadar intikâl ettirmişlerdir. Kendimizi murâkabeye çektiğimiz zaman görevlerimizi, görevlerimizin mânevî mesuliyetini biraz daha farklı ve çok ağır olduğunu anlayacağız.

O insanlar ki, mallarıyla, evlâtlarıyla, cânlarıyla Allah yolunda mücadele ettiler. Günlük nâfâkadan daha önce o gün mânevî hizmeti, Allah yolunda önemini fehmederek hizmet verdiler. Hâlisane bu hizmeti verenler, o mânevî halkaya tutuldular da ölümsüzlük âlemine geçtiler. Evliyaullah, Ârifi Billâh olan zevât-i kirâmın yanında yer tuttular. Allah, himmetlerini üzerimizden eksik etmesin.

Pîr Seyyidimiz, 57 tane, hizmet uğruna Allah için eser yazmıştır. Pîr’den sonra gelen mürşitler ve onların sâdık dostları da geceyi güne katarak mücadele vermiş, görevlerini eksiksiz yapmaya çalışmışlardır.

Bu şerefe nâil olduğumuzu iddia etme cesaretini, şahsen kendimde bulamıyorum. Ya kardeşlerimizin, dostlarımızın durumu? Bundan farklı sayılamaz…

Allah’ın Resûlü mânâ elini bize tekrar tekrar uzâtsın, dikkatimizi çekerek bizleri yeniden biata alsın:

Ey Ümmetlerim!

Ey Ledün İlmimin Vârisleri!

Kenz-i Mahfimin Mânevî Üyeleri!

Akl-ı selim ile düşünün, tefekkür edin: Hak yolumuzda verdiğimiz hizmet yeterli mi? Maddî ve mânevî, Ledün ilmine hizmet için neler yapıyorsunuz? İlm-i Tevhîde hizmet için gerek zamanınızdan ve gerekse maddî imkânlarınızdan ne kadar pay ayırıyorsunuz?

Efendiniz, Mürşidiniz Ahmet Efendi Hazretleri üç maddelik bir tebliğ yayınlamıştı:

“Cesaret, Sadâkat, Sahâvet!”

Bunun önemini hiç düşündünüz mü? Dur ve düşün! Mer’iyete koyup, yaşayıp ve tatbikâtına geçtiniz mi?

Ahmet Efendi Hazretlerinden ve O’nun ocağından kaynaklaşanlar, Ledün ilminde dönüm noktasını teşkil ederler.

Ey Ledün İlmimin Vârisi Olanlar!

Zikirle, Fikirle Nefsî Mücadelede Ledün İlmine Vâris Olanlar Ve Olmak İsteyenler!

Siz basit bir tarîkatçı değilsiniz.

Allah’la Ahitleşen, Maddemden Mânâma Geçebilen, Tevhîdi Hâle İntikâl Ettirebilen, Melâmetin Gerçek Mânâsını İdrâk Edenler!

Sizleri madde kendine çekmesin ve çekemesin. Sizler maddeden, makâm hırsından, siyâsetten, art düşünceden âzâde insanlar olmalısınız. Kasıtlı, gayeli, gizli tarafları olan, bölücülük yapan, halkı tefrikaya düşürmeye çalışan zümrelerden değilsiniz ve olmayacaksınız.

            Vatan sevgisi sizde. Bayrak ve sancak sevgisi sizde. İnsan sevgisi sizde. Barıştırıcı, sulh edici, çevrenize güzel ahlâkınızla ışık tutabilen, düşeni kaldıran, aça ilk yardımı yetiştiren siz olmalısınız. Yetimi, fakiri Allah rızası için gözetin. İlme ve güzel ahlâka bütün gücümüzle sarılıp Allah için tahsil ettiğimiz ilim ve irfânla etrafımıza faydalı olmak gayemiz olmalıdır.

Bu vaziyetle faydalı olabileceğimize inanmak çok zor…

[--pagebreak--]

Ey Dostlar!

Peygamber Efendimizi dinlediğimiz zaman bize kendisinden, Hulefâ-yı Râşidinden, Allah yolunda büyük mücadeleden bahsederek örnekler veriyor. Bizden ve dostlardan olmanın şartlarını gösteriyor. Allah’ın Resûlüne muhatap olarak neyi ve nasıl müdafaa edeceğimizi, iddia edeceğimizi utanıyor, yüzümüz kızarıyor bu hâlimizle.

“Ya Resûlallah! Biz senin Tevhîd eden vârisleriniz. Ledün İlminin tâlipleriyiz. Açtığın ve yürüdüğün yoldan emrin ve rızan doğrultusunda geliyoruz” söyleme cesaretini bilmem ki kendimizde nasıl bulacağız?!.

Silkelenmenin zamanı gelmiştir. Bütün insanlık Melâmet’ten bir hizmet bekliyor. Bütün insanlık, huzur, saadet, sevgi ve muhabbet bekliyor. Zâhir ilmin âlimlerinin bu ihtiyaca cevap vermeleri mümkün değildir. Hikmet ilminin, bâtınî ve mânâ ilimlerinin gerçek vârislerine şiddetle ihtiyaç vardır.

Bu dönemde, bu görevi yerine getirmek, bu hizmeti verme görevi Allah ve Resûlü tarafından bizlere tevdi edildiği hâlde, biz bunun anlayışı, idraki içerisinde olabilsek çok ağlar, az gülerdik…

Görevini yapamamış, mesûliyetini idrâk edememiş, vâris olduğu hâlde mânâyı ihmâl, maddeye takılmış…

Bu hâlinizle mi bizi tevhîd edeceksiniz? Bizi sevip ve bize sevileceksiniz?

Ahmet Efendi Hazretleri:

“Derviş gönlüme aşk düşene derler

Aşksız, muhabetsiz olur mu derviş?

Dervişi ezelden çün Allah sevmiş.”

Düşünüp bu mısraları değerlendirdiğimiz zaman kendimizi bilmem nereye koyacağız?!..

“Yükselin arşa kadar, mamure edin dört yanı

İcâbında dönmeyin ölün birbiriniz için”          

Bu ilâhî emirleri ve ilâhî tebliğleri tekrar tekrar okuyalım. Bunların makâmında, nâğmelerinde kaldık, okuduk geçtik. Tekrar tekrar okuduk, ama ne fayda… Mânâsına giremedik. Ve yine giremiyoruz.

Arşa kadar yükselmek, dört tarafı mamur etmek, güzel ahlâkıyla, ahkâmıyla, yaşantısıyla, Hakikat-i ve Tafsilat-ı Muhammediyesiyle halka hizmet vermenin, halkı sevmenin Hakk’ı sevmek olduğunu bizlere bildiriyorlar. Üstadlar, yaşıyorlar, aynı yaşantıya bizleri de davet ediyorlar. Ne mutlu duyabilene, anlayabilene, ne mutlu dâvâya, hizmete iştirak edebilene!

Þimdi, deriz ki:

-İşte bir mektup geldi. Okuduk. Mektuplar umuma yazılıyor, şahsıma değil ki… Bundan bana nasip ne kadar düşer!

Ve hiç bundan, bu mektuplardan, Efendimizin ilâhîlerinden hissedar olamayanlar, fehmedemeyenler ağlamalı, üzülmeli. Hadîs-i Þerifler de, Kur’an-ı Kerim de mü’minlere umum olarak inzâl ve ikrâm olunmuştur. Þahsını bununla alâkalı gören kişiler, saadet selâmete ermiştir. Ama illa da özellik istiyorsak…

Peygamber Efendimiz: “Ey Mü’minler! Ey Hak Yolunda Yürüyenler! Allah ve Resûlünün Davetine icabet Edenler!”

O günkü davetle bu günkü davetin arasında bilmem ki nasıl fark yaparız?… Kelâm Hakkın, ilim-irade Hakkın. Zâtıyla, sıfatıyla bu âleme her an hayât veren, bizi bizden murakabe eden, bize bizden hitap eden, velâyetinden âyetler izhar eden, nübüvvetinden Hazret-i Muhammed Mustafa’sını zuhûra getiren…

“Yürü, hâl ehli ol, kali n’edersin?” diyen âşıklar gibi.

Allahım! İstidadımızı, kabiliyetimizi, anlayış ve düşüncemizi rızan üzerine genişlettir. Ledün ilmine vâris olacak kâbiliyeti bize ver. Allah ve Resûlüyle muhatap olmanın aşkı, iştiyakı, mânevî mesuliyetini bize ihsân et Allahım. Bizi bize bırakma. Sevgili Habibinin hürmeti için elimizden tut.

Muhterem Dostlar! – Ayrım yapmak istemiyorum – Þeyhler! Efendiler! Hoca Efendiler! Yüksek Tahsilliler! Öğretmenler! Öğrenciler! HanımKardeşler! Amirler! Memurlar! İşçiler!Emekliler! Esnaflar! Zeningler! Orta Hâlliler! Fakirler! Köylüler! Kentliler! Þehirliler!..

Her şeyden Önce Mü’min Kardeşlerim!

Herkes kendi ünvanıyla değil, mü’minlik ünvanıyla iftihar edecek. Herkes kendi ünvanından soyunup,   Lâ ilâheillallah   Muhammedün Resûlullah ünvânında mü’min kardeşliğini yaşayacak. Allah ve Resûlü’nün rızasını böylece kazanmış olacaktır inşaAllah.

Duygu bir, düşünce bir. Tevhît kazanında kaynamış, yek vücut hâline gelmiş, birbirinden ayrılması mümkün olamayan, Hazret-i Muhammed Mustafa’nın mümin kardeşliğinde birleşen!… Bu, şereflerin, meziyetlerin en yükseğidir. Üstünlük imânda, güzel ahlâkta, elbette ki takvâdadır.

Emre itaat, telkîne sadâkat, biatı, telkîni Hak’tan alan, kesrette vahdeti, vahdette kesreti zevk eden, duygu ve düşüncesiyle Hakk’ı-bâtılı fark eden, mürşidinden alacağı emirle hizmet için hemen hareket edebilen şuurlu, anlayışlı kardeşlerimden mektubuma cevap bekliyorum. Bundan evvelki sohbet mektuplarıma cevap beklemezdim. Birkaç defa okunması herhâlde  faydalı olacaktır.

Cevap yazmak isteyenler kendi kalemleriyle kendileri anladıklarını dile getirsin. Hem en yakınlardan hem de en uzaklardan cevap yazanlar bizi sevindirirler. İnşaAllah cevaplarınız ikinci mektubumun yazılmasına vesile olacaktır.

Selâm, sevgi ve muhabbetle sizi ve aile birliklerinizi, dost ve yakınlarınızı Allah'a emânet ederim.

Mektubuma hanım ihvândan ve bütün ihvândan cevap bekliyorum. Cevaplar dosyamda kalacak veya bir kitap olacaklar.

29. 07. 1989

E-Kitaplar
Bir Ayet

44.56. Ýlk tattýklarý ölüm dýþýnda, orada artýk ölüm tatmazlar. Ve Allah onlarý cehennem azabýndan korumuþtur (sürekli hayata kavuþmuþlardýr).

[ Duhân Sûresi:56]

Anasayfa | Kur'an-ı Kerim | Videolar | İlahiler (mp3) | İlahiler | Hatıralar | Mektuplar | Sohbetler | Öz Geçmişler | Kullanım şartları

©2002 Tasavvuf Derneği Tüm hakları saklıdır.