Muhterem Efendiler!
Þu insanoğlunu lâyık olduğu makama yükseltmek, muzaffer kılmak, onu maddenin, nefsin, nefsânî hareketlerin etkisinden kurtarıp Allah ve Resûlü’ne dost edebilmek çok önemlidir! Allah bu yolda elimizden tutsun, yardımcımız olsun “Onlar, Allah’ı ayaktayken, otururken ve yaslanırken zikrederler. Sonra tefekkür makamına yükselirler de, Rabbimiz bâtıl bir şey yaratmamış, şuhuduna ererler.” [2]
Bu mânevî kazanca ulaşan zat-ı muhteremlerin her an dikkatleri artacak. Kazandıkları kemâlatı muhafaza edecekler. Þeriatın ahkâmıyla, Kur’an’ın ahlâkıyla ahlâklanacak, öyle dikkat edecekler ki şuhuttan, tefekkürden düşmesinler.
Allah ve Resûlü’ne muhatap olmuşlar. Kur'an-ı Kerîm’in ikiz kardeşi bunlar. Görerek, bilerek, yaşayarak şahadet vermişler. Bu kutsîyeti ve ulvîyeti korumak, pek kolay değil! İşte daima bunu kaybetmenin korkusu içerisinde “Beynel havfi ver recâ!” hâlinde olacaklar.
Ulu Yaratanım, bizi Allah demekten mahrum etmesin. Þuhuttan, tefekkürden düşürmesin.
Peygamber Efendimiz (s.a.) kendisini o kadar ibadat u taata vermiş ki… Zikir onda, fikir, tefekkür onda, ibadât u taat onda. İlmin, irfânın hazinesi, hikmetler menbaı. Bütün kâinat O’nun nurundan yaratılmış. “Habîbim, sen olmasaydın on sekiz bin âlemi yaratmazdım!” ifadesinin muhatabı. İki cihan serveri, Rabbisine dua ederken: “Rabbim! Beni bana bırakma, tut elimden ezel ebed.” buyurmuş.
Ulu Sultanın gösterdiği tenezzül ve tevâzunun karşısında taşlar erir. O, böyle dua ederken, biz nasıl olmalıyız? Akl-ı seliminize bırakıyorum.
Allah cümlemize bu yolda anlayış versin. Huzur, sevgi, muhabbet versin. Bizi tefekkürden mahrum etmesin. Amin!
31. 01. 2004