Öyle âdil, öyle doğru olacaksın ki, adam seni gördüğü zaman İslâm’ı sevsin. Þu kişide sövmek yok, yalan yok, haram yok, tertemiz. Ama içerde inat varsa, aman Allahım, kalite düşük. Haset varsa, daha düşük. Gurur, kibir varsa mangır. Altını nerden bulursun sen! Düşük ayarlı altın başka, bir de altın boyama var, üzerine boya çekiyorlar, yaldız vuruyorlar, diyorlar altın.
Þam’da bizim hacılara sokuşturdular, 1966 senesinde hacdan gelirken. Türkiye’de beş bin lira, Þam’da iki bin beş yüz lira, yarı fiyatına.
Bana da:
-Ne kadar paran varsa ver. dediler.
-Yahu vermem ben parayı, almayın, etmeyin. Türkiye’yle arada bir sınır var, etmeyin. Kuyumcular alır, ne kadar varsa götürürler, bize mi bırakırlar o kuyumcular bu kelepiri dedim.
Olsa olsa benden alacakları para bir altın almaz ama vermem dedim. Geldiler ki burada kimi altın sıvama, kimi en düşük ayar, 8 ayar mı diyelim. İçinde altın olmayan bakır makır öteberi. “Yandık Allah!” dediler, satamadılar, veremediler. İki bin beş yüz lira büyük bir para. Maaşların yüz elli lira olduğu zaman.
İşte biz de şu insanı hiç olmazsa 18-20 ayar yapalım. Alalım içinden inadını, hasedini, gururunu, sövmesini, küfrünü. Yüzüne bakan desin:
-Allaaah, nûr yahu! Ağzından bal akıyor,ne güzel insan! Ne kadar tatlı dil, ne kadar güler yüz...
Vallahi tatlı dile, güler yüze hasret kaldık çocuklar! Güler yüz, tatlı dil kalktı gitti memleketten. İçinde gurur varsa, küfür varsa, sövmek varsa, benlik varsa tatlı dil olamaz.
İnşaAllah şu insan vücudunda ihtilâl yapabilme! Ameliyat oluyoruz da midemizdeki yarayı kesip alıyorlar, tedavi ediyorlar. Gözümüzdeki katarağı alıyorlar.
Mürşid-i kâmiller de şu insan vücudunda bir ihtilal yaparlar. Hasedini alırlar, inadını alırlar, gururunu kibirini alırlar, öfkesini alırlar. Tertemiz insan. İçin dışın tertemiz abdestli olacaksın.
Ben sabahtan beri konuşuyorum. İçerde hatunlara konuşuyorum. 20-25 kişi varlar. Gündüz burası tıklım tıklım doluydu. Ben vaktimi saatimi, zamanımı, ömrümü ihvâna, dostlara vakfeden birisiyim de şükren lillah birkaç kişi toplanıyor. Niye? Burada güzel bir film oynatsaydık, tiyatro sahası yapsaydık, hem parayı verirdik, hem de kapı baca dolardı. Üstelik biz çay da veriyoruz. Gelin oturun.
-Ne yapacaksın sen bize, geldik de?
-Annene hayırlı bir evlât yapacağım evlâdım seni. Hanımına beyefendi yapacağım seni. Dövmeyeceksin. Hanım, dövmek için, hakaret etmek için değil, sevmek içindir. Çocuklarının rızkını, nafakasını israf edip savurmayacaksın. Bu nasihatı vereceğiz. Yavrularını sevip bağrına basacaksın. Annene öf bile demeyeceksin. Babanı seveceksin. Hasta komşun varsa, onun elinden tutacaksın. Tatlı dilinle, güler yüzünle, etrafına hayırlı insan olacaksın. Bunları söyleyeceğiz. Talebeysen en yüksek notu almanı tavsiye edeceğiz. Babalara, çocuklarınızı iyi okutun, diyeceğiz. Memlekete, millete hayırlı evlat yetiştirin, diyeceğiz. Zararlı bir şey demeyiz, dememeye çalışırız.
Diyoruz ki, cihad edeceksiniz. Müslümanın görevi vardır.
-Ne yapacak?
-Adam ateşle oynuyor, yahu, neme lâzım diyebilir misin? Tren rayının üzerine başını koymuş, uyuyor. Neme lâzım yahu, ezilsin, kafası dağılsın diyebilir misin?
Bu millet, ondan çok, çook daha tehlikede. Dini gidiyor, îmânı gidiyor, ahlâkı gidiyor. Mahv u perişan oluyor, her şeyini kaybediyor. Müslüman eliyle müdahale edecek, çekecek, gel. O sel önünden bir insan al getir.
Niye benim sohbet ettiğim insan 3-5 olacak, 10-20-30 tane olacak? Niye bu millet bana bin kişilik yer ayırmaz! Bin kişiye hitap ettim ben.
-Nerde?
Makedonya’da. Koca salon tıklım tıklım doldu. Almanya’ya gidiyorum, orda kalabalık, Belçika’da, Hollanda’da öyle. Bizim müslümanlar hep öğrenmişler. Biliyorlar bu işi,
-Gitmesek de olur, diyorlar.
Birçokları hatır için geliyor.
-Ayıp olur yahu, Hacı Baba kime konuşacak, gidelim de bari görsün bizi, diyorlar.
Ben genç istiyorum, Allah yolunda gözü kara. Yâni Allah için mücadele edebilen. Sel önünden bir insan kurtarabilme! Öyle bir sel ki, Avrupa’dan üzerimize geliyor. Ahlâkı süpürüyor, inançlar yıkılıyor, îmân gidiyor kökünden. İşte bu felaketten bir insan kurtarabilme. Allah bize anlayış versin. Benim dostum olan şu genç, yarın çocuğunun elinden tutacak ve ona İslâm’ı öğretecek, ahlâkı öğretecek, onu doğru yola götürecek.
Camiye geldim, imam oldum burada, 8-10 kişi cemaat var. Ben 8-10 kişiye imamlık edeceğim, bir de maaş alacağım. Onlar da abdestini tutamayanlar. Yaş gitmiş yetmişe, seksene. Kimisi kalkar yerinden yerini ıslatır. Çok halı yıkadım, sidik yıkadım. İlân ettim, okutacağım diye. 20-30 kişi topladım, başladım okutmaya. Camiye her gelen bir kişi getirecek dedim. Geldin mi bir kişi daha getireceksin. O getirdiği kişiye diyorum, hoş geldin, sen de bir kişi getireceksin.
İki sene, üç sene cami mahfelinde cemaat okuttum. Caminin cemaatını öğlende sayardım, iki yüzün üzerinde. İki yüz elli cemaat. Þimdi cemaatımı bulamıyorum. İstatistiklere göre İzmir’de en çok cemaat toplayan imam durumundaydım. Takdirnameler aldım Diyanetten. Görevim hizmet etme. Vallahil azim ve billahil kerim, namaza yetişeyim diye Karşıyaka’dan taksi tutmuş camime gelmişim, bir defa değil, defalarca. Minibüsle gelsem, belki yetişemez, indir-bindir yapıyor. İşte helâl, alın teri, görevini yapacaksın.
-Niye bunu söylüyorsun?
-Bu cemaata karşı dinî, insanî, manevî mesuliyetimi idrak edip, bu millete hizmet edebilmek için. Yaş yetmiş, bu millete hizmet etmek istiyorum. Sana, senin soyundan gelecek çocuklarına ışık tutmak istiyorum. Onlara din sevgisi, vatan sevgisi, millet sevgisi vermek istiyorum.
Allah bu milletin elinden tutsun. İnşaAllah görevini yapan, Hakk’ı bâtılı seçen, iyi-kötüyü fark eden, adımlarını göre göre atan insan-ı kâmil oluruz.
Muhteremler!
İslâm sevgidir, İslâm kardeşliktir. İslâm yardımlaşmadır, İslâm el ele gönül gönüle vermedir.
Buraya babanın çocuğu geliyor “Aa, kardeşim!” diyorsun. Ne kardeşi? Biraz evvel dedim kıblesiz oğlunun nesine maşallah diyorsun. Nuh (as) “Kurtar oğlumu” dediği zaman, Cenâb-ı Hak Ya Nuh, “İnnehu leyse min ehlik, innehu amelun gayru salih.” O bizden değil. Onun ameli, salih değil. Ona nasıl oğlum, dedin?
Bizim anadan-babadan kardeş olmamız, Allah ve Resûl’ünde kardeş olmaktan daha mı kıymetlidir? Önemli olan, Allah ve Resûl’ünde kardeş olabilme!.. Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullahta kardeş olabilme. “İnnemel mü'minine ihva” Mü’minler kardeştirler.
Ben çok iyi biliyorum, kardeş kardeşi vurdu, öldürdü. Katil, kardeş katili. Çünkü onlarınki menfaate dayanan, madde için. Biz Allah ve Resûlü’nde kardeşiz. Öyleyse görevlerimiz vardır. Birbirlerimizi seveceğiz. Tatlı dilimizi kullanacağız. Bir kardeşimizi elimizle kurtaracağız. Elimizle kurtaramazsak dilimizle. Dilimizle kurtaramazsak ona buğz edeceğiz. Bu da îmânın en zayıfıdır. Onu sırat-ı müstakîme getirebilme. Herkes görevlidir. Ama hiç görev yapmıyoruz.
Bu sene Medine-i Tahire’de oturuyorum, Kur’an okuyorum. Birisi geldi, sarıklı, cübbeli yanımda oturdu. Birkaç arkadaştık, o oturunca sayfayı bitirdim kapadım Kur’an’ı. Buyur dedim. Adam biraz Türkçe biliyor. Türkler hemen toplandı.
-Göreviniz umre yapıp Kur’an okuma mı? dedi?
Dedim:
-Bunun bir zararı mı var?
-Yok, dedi; esas göreviniz İslâm’a davet değil mi? Esas göreviniz İslâma cemaat kazandırma. Allah ve Resûlü’ne dost etme. Halka karşı görevinizi yapıyor musunuz?
Adam bir konuştu, hayret edersiniz, 8-10 kişiydik.
Fazla bir Türkçesi yoktu, onun ağzından aldım sözü, arkadaşlar bu böyle demek istiyor. Sabah namazına kalkarken salah, namaz diyor musunuz dedi. Nerde diyoruz... Ya ses etmeden çıkıp camiye gidiyoruz veyahut da evde ufak bir ses çıkartmadan namazı kılıp yatıyoruz. Adamın söylediğini anlatmak istedik, hepimize çıkardı, esans dağıttı. Hem esans dağıtıyor, hem de yalvararak: “Ne olur, İslâm’a hizmet edin, el ele gönül gönüle verelim.”
Huzur-u Resûlullah’ta gözlerimden yaşlar aktı. Adamı öptüm, tebrik ettim. Dedim, biraz da vardır benim böyle görevim. Ama, o İslâm âlemini diyar diyar gezen insan. Türklere bir şeyler anlatsın diye Türkçe’yi öğrenmiş. Pakistanlı kendisi.
Öyleyse sen de kardeşine, sen de amcanın çocuğuna, sen de en yakınlarına ...Peygamber Efendimize “Yakınlarını davet et,
“ve enzir aşiretekel akrabin.” Yakınlarını korkut diyor Cenâb-ı Hak. Ya Muhammed, onlara gerçekleri söyle.
Allah yolunda gittin mi korkma! Cenâb-ı Hak onlara diyor ki: "Elâ inne evliyaallahu lâ havfun ve lâ hum yahzenûn." Sizin için korku yok, sizin için hüzün yok. Sizin veliniz benim. Velâyetinizi üzerime aldım.
"Ellezine amenu ve kânû yettekûn." "Onlar îmân ettiler, Allah’tan ittika ettiler. Hak yolda yürüdüler." Allah bizi dostlarından ayırmasın.
Çocuklarınızın elinden sımsıkı tutun. Dostlarınıza kucak açın. İslâma, Allah ve Resûlü’ne bir insan kazandırabilme. O adam hayatı boyunca yaptığı ibadette alacağı mükafat kadar, Allah size de aynı mükafatı verecektir. Allah hepinizden razı olsun. Gönlünüze aşk versin, sevgi versin, muhabbetullah versin. Allah bu millete uyanış versin.
İçerden buraya geldiğim zaman diyeceksiniz ki, orda sana bir şey mi yaptılar da buraya öfkeli geldin? Öyle bir şey aklınızdan mı geçti? Yoo! Onlar ne kadar güzel, tatlı Balıkesir’den gelen cemaatımız var, burdan, etraftan. Allah razı olsun. Allah çok çok iyilikler versin.
Yeni yeni gençler görüyorum da istiyorum ki şurası gençlerle dolsun. Ben seni ne yapayım, şimdiden sonra senden zarar gelmez.(Orta yaşlı bir ihvâna hitaben) Halil Efendi’yi ne yapayım, kırk senedir beraberiz. Ben onu biliyorum. Þimdiden sonra zarar mı yapacak! İstiyorum gençler gelsinler, onlara ihtiyacımız vardır.
Desem ki onların bize ihtiyacı vardır, hiç uğramazlar. Bizim onlara ihtiyacımız vardır. Nedir ihtiyacımız? Onlarla deşarz olduk mu gençleşiriz. Yaşlı adamla deşarz oldun mu yaşlısın.
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:
-Ben gencin ibadetini, gencin tevbesini severim.”
Ben gençleri severim diyor doğrudan doğruya.
-Niçin ya ResûlAllah dediklerinde
-Genç fazla günah işlemeden tevbe eder de İslâm’a sarılırsa, onlar çok daha kıymetli, muteber olurlar. Onlar da çocuklarının elinden tutarlar. Onlar çevresine hayırlı olurlar. Allah bize çok çok iyilikler versin.