İzmir, 05. 06. 2007
Esselamualeyküm
Muhteremler!
Bu dünya, fazla yüklenmeye gelmez. Yapamadım, edemedim… Kendimizi dünyanın çarkına kaptırmamalıyız. Onun hengamesine, keşmekeşine düşmemeliyiz.
Hayat bir nehir gibi akıp gitmekte. Kendimizi bu nehrin akıntısına tamamıyla vermeliyiz. Buna kaderin yazısı de, alın yazısı de, ilahi tecelli de, Hakk’ın zuhuratı de.
Buna ters düşmek, akıntılı bir nehre tersine girmek gibidir. Su göğsüne vurur, sürükler seni. Çaba gösterirsin ki, ben bu nehri tersine çıkacağım. Batağa saplanan araba gibi çalışır çabalar orada yıpranır gidersin.
Gelin Dostlar!
Niçin, niye, nedenlere takılmayalım. Kendimize çeki düzen verelim. Tevhide gönülden bağlanalım.
Hükm-ü kaza, hükm-ü kader
Takdir düzenleri bozar
Allah’ın dediği olur. Bu, itiraz kabul etmez. Yine Allah korusun deriz. İnsanoğlunu, bu hengameden, bu hesapsız, kitapsız, kontrolsüz gidişten hak mürşidin telkini kurtarır. Bu telkine gönülden bağlanalım ve o telkini yaşayalım dostlar.
Can mürşidim bize telkin etti: Dikkat edin! Her fiili işleyen fail-i hakiki Allah’tır. Bütün sıfatlar Hakk’ındır. Candan gönülden Hakk’a bağlı olalım. Fena-yı zat, tecelli-yi zat. Hakk’ın zatıdır tecelli eden.
Dostlar!
Bu üç mertebe bize basit, kolay gelmesin. Bütün peygamberler, evliyaullah, arif-i billah olan zevat-ı kiram; mertebe-yi tevhit ile vuslata, halvete ulaştılar. Ulaştılar da bize açık seçik ifade ettiler:
Senin esrar-ı miracın fenafillah olan bildi
Bekabillah bulan erdi o zevke ya Resulallah
Bir hadis-i şerifte: “Nasıl ölürseniz, öyle dirilirsiniz.” Bazılarının yüzü ayın on dördü gibi parlayacak ve bazılarının yüzü de simsiyah olacak.
A Canım!
Oldu mu olacak mı?
Ehl-i tevhidin ölümü fenafillah olmaktır. Zandan, evhamdan, şekten, şüpheden kurtulup, dünya ukbayı koyup, ender fenadan beka alemine göçerler. Hak mürşidin telkini, o telkine sadakat, dervişin yüzünü ayın ondördü gibi yapar. İşte o zaman miracın esrarını çözer. Fenafillahta ölür, bekabillahta aynen yaşar ve zevk eder.
Bazılarının yüzü simsiyah olur. Firavunlar, nemrutlar gibi. Fenasız beka yapanlar, “Mûtû kable en temûtû”ya ermeyenler, şirkte kalırlar. Allah da şirki affetmez. Sözlerinde, sohbetlerinde, yaşantılarında nefsaniyet var, benlik var, gayriyet var.
Ulu Yaratanım!
Ender fenadan bekaya eren, zatından zatına mazhar düşen, kadere rıza gösteren, emr-i Hakk’a itaatle miracın esrarına erenlerden ve onu yaşayanlardan eyle bizi. Bize benimsiniz de, gayrısınız deme. “Bana dua edin, duanıza icabet ederim.” âyet-i kerimesine sarılarak dua ve niyaz ediyoruz.
Düşünüp, tefekkür eden, Hakk’ı-batılı fark eden, sözüne sohbetine nefsaniyet girmeyen, hak mürşidin emir ve rızası doğrultusunda harem-i ismete giren, ol dost ile buluşup, bilişip sevginin mazharı olan salih kullar safına lütfet, kerem kıl, bizleri dahil eyle Ulu Mevlam. Kullukta kemale eren, sevginize mazhar olan, sevip sevip çok sevilenlerden bizi uzak eyleme. Habibin Muhammed’in hürmetine dualarımızı kabul et. Amin! Amin!
Selam ve dualarımla sizleri Allah’a emanet ediyorum.
HACI BABA
Hüseyin Sabri SOYYİĞİT