İmanda kardeşiz, sevilmek hakkımız
İhtilâfımız olursa, sulh ederiz
Çok şükür müminiz, doğruyu söyleriz
Sevelim sevilelim mümin kardeşler
Muhterem Kardeşlerim!
Cenab-ı Hak “Müminler kardeştirler. Aralarında bir sürtüşme, bir çekişme olursa, onu sulh ediniz.” buyuruyor.
Bakıyoruz ki tarîkatlarda; ayrıcalık, gruplaşma siz-biz, biz herkesten daha kemâlliyiz (olgunuz) hâlleri var.
Ahkâm-ı şeriyeye tâbi olan, Allah ve Resûlü’nün al dediğini alan, at dediğini atanlar, hürmete, sevgiye lâyıktırlar. Allah rızası için Allah'a ibadet eden kula, “Ben senden daha iyiyim.” demek hiç doğru olur mu?
Âyet-i kerîmede “Suç araştırmayın!” buyrulu- yor. Muhakkak ki eksiklikler nefsimizdendir. Müminler, suçu örterler. Eksiklik varsa, nefsimizden der, kendimize alırız. Başkalarını eksik görmekle, suçlamakla bir yere varamayız.
Gelin Dostlar!
Birbirimizi çok sevelim. Sevgide, muhabbette, kardeşlikte yarışalım.
Eksikliğin eyle kabul
Olursun indallah makbul
Yıkma sakın hiçbir gönül
Gönüldedir zevk u safa
Elbetteki bir iyilik isabet ederse, o, Allah’tandır. Bir eksiklik olursa, o da nefsimizden, nispet varlıklarımızdandır.
Günlük hayatımızda mümin kardeşliğimizi yaşayabilsek, kimseyi kırmaz, üzmez, darıltmayız. Çünkü Allah ve Resûlü’nde kardeşiz, tevhitte kardeşiz.
Bütün zuhurat Hakk’ındır. Birisine âsarından tecellî eder, eder de o zat-ı muhterem kendinden geçer. Eserdeki tecellîlerine baktıkça güzellikler görür. Biz şimdi onu eksik mi görelim? Hayır!
Bazılarını fenâ-yı efâlden tecellî-yi efâle uğratır, tecellî-yi efâl zevki verir. Ne kadar güzel! Efâlullahı zevk etmiş, onu yaşamakta. Bütün kâinatta ve kendisinden işleyen fâil-i Hakikiyi zevk ediyor. O bir şey anlattı mı “Hayır, öyle olmaz!” denilir mi?..
Dostlar!
Ne zaman birbirimizin görüşlerine sadâkat göstereceğiz? Herkes görüşünde, meşrebinde, zevkinde iyidir. Bu iyiliği lütfen kabul edelim.
Deme şu niçin şöyle
Yerindedir ol öyle
Bazı meşrepler de sıfatiyyun meşrep olur. Bu zat-ı muhteremler de efâlullahı da zevk ederler, âsar-ı İlâhî- yeyi (İlâhî eserleri) de zevk ederler. Bu meşrep sahiplerine de “İllâ benim zevk ettiğim gibi edeceksin, öyle değil; böyledir.” denilmemesi gerekir. Allah bize anlayış versin!
Bazı zat-ı muhteremler de zatiyyun meşreptirler. Bu yüksek meşrep, yüksek makam sahibi olanlar, tevâzu gösterecekler. Tenezzül, tevâzu ile herkesin nabzına göre sohbet edecekler.
Peygamber Efendimiz (s.a.) buyuruyor ki: “İnsanlara sohbet edin, istidat ve kabiliyetlerine göre.” Kabiliyetlerini aşarsak, bizim kıymetli eserimiz heder olur, karşıki taraf da ondan hiç faydalanamaz.
Yine burada görev, zatiyyun meşrep olan zat-ı muhteremlere düşüyor ki herkesin kabiliyetine göre sohbet eder, nüzûl eder, uruç eder, ihvana hizmet verir.
Ârifiyet, kırmadan, bir üstünlük göstermeden bulunduğu yerde ziyaret edip onun zevkine iştirak ederek, onunla sohbet etmek. O, sizin bulunduğunuz yere çıkamıyorsa, siz onun bulunduğu yere tevâzu göstererek inin.
Merâtib-i Tevhidi, makâmat-ı Tevhidi râbıta üzerine zevk edip yaşayarak, taliplerine verebilme ârifiyetini göstermek görevimizdir.
Allah, Hak mürşidin himmetlerini üzerimizden eksik etmesin! Allah bu anlayışı, bu kemâlatı bütün dostlara ve cümlemize nasip etsin.
Ehl-i tevhid, niçin, niye, nedenleri kaldırmıştır. En füs-âfak fâil-i hakikiyi zevk eden, bu halle hâllenip yaşayan; kıyl u kalde, lafta, sözde kalır mı?
Muhterem Hak yolcuları!
Sizler kemâl üzre tevhidin ışığı altında adımlarınızı göre göre atanlarsınız. Sizi başkaları idare ederse, üzülürüm.
Bizler; iyilikte, tevâzuda yarışan, eksikliği kendimize alan, herkesin istidadına, kabiliyetine göre görüşüp sohbet eden olacağız. Allah bu kutsî ve ulvî yolda elimizden tutsun.
Ehl-i tevhid olan dostlar, bütün cihanla barışıktır. Onların bardağı taşmaz. Bu âleme nazar ederken iki gözlük kullanırlar. Biri Rabbü’l-Âlemin’in gözlüğü. Ezelle ebedi birleştiren bir gözlük! Bu gözlükle bakınca Hak’tan gayrı nem var, elhamdulillâh!
Allah için sevmek, Allah'ı efâliyle, sıfatıyla, zatıyla zevk edip yaşamak, Allah bütün dostlara ihsan ikram eylesin.
Bir gözlük de Hz. Muhammed’in (s.a.) Ârifiyet gözlüğü! Hak’la-bâtılı, helâlle-haramı, iyiyle-kötüyü fark ettiren gözlük. Bunu kullanmak kolay değil. Buna ârifiyet denir. Allah için sevmek, Allah için buğz edebilmek! Oraya nefsin de, nispet varlıkların da girerse, Allah korusun, işte o zaman kaş yaparken göz çıkartırsın.
Hz. Ali (k.v.) düşmanıyla harp ediyor. Düşmanı; Hz. Ali (k.v.) gibi cengaver, kılıcını çok iyi kullanan, kendinden emin olan zatı harbe davet ediyor. Birbirleriyle savaşırken, Hz. Ali (k.v.) bu kişinin elinden kılıcını, kalkanını attırmış. Tabiî ki kılıcıyla, ustaca hareketleriyle. Yere düşürmüş, kılıcını koymuş boğazına. Bu esnada o kişi Hz. Ali’nin yüzüne tükürmüş. Tükürünce, Hz. Ali nefsine uyup da “Bir de yüzüme mi tükürüyorsun!” gibilerinden hareket etmemiş. Hemen üzerinden kalkmış, kılıcını, kalkanını rakibine vermiş. Adam şaşırmış:
- Ya Ali, böyle bir şeyi nasıl yaparsın? Tam beni öldüreceğin sırada son çare, yüzünüze tükürdüm. Ne olsa başım kesiliyor… Fırsat eline geçmişken, siz beni tutup kaldırıyor bana kılıcımı, kalkanımı veriyorsunuz. Bunun sebebini anlayamadım.
Diyor ki:
- Ben sizi Allah için öldürecektim. Siz yüzüme tükürdüğünüz zaman, nefsim bundan bir pay alır mı, diye düşündüm: “Bir de yüzüne tükürüyor.” Nefsim pay almasın diye veya bunu nefsime mal etmemek için tekrar sizinle mücadeleye karar verdim.
- Ya Ali, götür beni Allah Resûlü’ne. Hz. Muhammed’e (s.a.) inanıyorum artık, diyor ve iman ediyor.
Bunların ayak üzeri yaptıkları konuşmayı Peygamber Efendimiz (s.a.) uzaktan seyretmiş. Ali bunu tam keseceği zaman neden ayağa kaldırmış da konuşuyorlar?.. Sormuş:
- Ya Ali, ne konuştunuz ayakta?
Durumu anlatınca, Peygamber Efendimiz (s.a.): “Allah'ın aslanı Ali’den başka ne beklenir!” buyuruyor.
Allah şefaatlerine cümlemizi nail eylesin. Amin!
Burada anlıyoruz ki sâlik varlıklardan öyle süzülecek ki… “Mûtû” “ölünüz” hadisini yaşayacak. Nispet fiilden, nispet sıfattan, nispet olan vücuttan tamamen geçip tecellîye mazhar olacak. Enfüsünde zerre kadar bir nispet kalmayacak.
İşte o zaman her hizmeti Allah için olur. Allah için hizmet edebilecek bir insan, muhakkak mürşid-i kâmilin terbiyesinden geçecek. Sözüne sohbetine nefsâniyet girmeyecek. Süzülecek varlıklardan. Pırıl pırıl, içi dışı tertemiz. Hak mürşidin merdiveninden çıkılır bu kutsî âleme. Fenâ-yı tamda bul bekâ. Etmez mi gör ihsan sana. Mürşidin en büyük ihsanı, ikramı; verdiği tövbe, telkin ettiği zikrullahtır.
Zikirsiz, fikirsiz olur mu derviş
Dervişi ezelden çün Allah sevmiş
Þeyhi ancak ona bir yol göstermiş
Allah bu yolda elimizden tutsun. Hak mürşidin himmetlerini üzerimizden eksik etmesin!
Alâ Resûlinâ salâvat.
12. 04. 2005
|