Nefsine ârif olmak
Cânanı canda bulmak
Her yüzden onu sevmek
Ne güzeldir ne güzel
Esselâmualeyküm
Sevgili Kızım, Dervişem ve Aile Birliği!
Allah cümlenizi saadet, selâmet, huzur, sevgi, muhabbetle memnun eylesin.
Þu anda kâtibim, mektubunuzu ve ilâhîlerinizi bana güzelce okudu. Çok samimi ifadelerinize sevindim, memnun oldum. Memnuniyetim, Allah ve Resûlü’nün rızasını tahsil etmeniz olacak. Gönülde yer tutmanıza, sevginin insanı, iyiliklerin melek annesi olmanıza can ü gönülden dua ve niyâz ediyorum.
Kıymetli Dervişim!
Allah’ın sır ve hikmet hazinesi, insandır. Bu insan varlığı, Allah'ın sıfatlarıyla süslenmiştir. İnsan bunu idrak edebilirse, ona yeter. Allah, insanı kendine muhatap seçmiş, sıfatlarıyla süslemiş, insanı medhüsenâ etmiş. Dağların kaldıramayacağı kadar kutsî ve ulvî emâneti insana ikram, ihsan etmiş. Bu kutsî ve ulvî hakikatleri idrak etmek, mânâsını anlamak, hâlde tevhid ederek şahadet getirmek, Allah bütün dostlara ikram, ihsan eylesin.
Derviş Kızım!
Allah'a gönül vermiş kızım!
Nefsânî olan bütün kötülüklerden arınmış, fenâ-yı tamda bekâya ermiş, Allah'ın “Sevdiğim kulumun diyeti olurum.” ifadesine göre Hakk’ı diyet eden derviş kızım!
Sizde sevgilinin emâreleri, işaretleri gözükmekte. Bu da sadâkatinizin, Allah'a bağlılığınızın ifadesidir. Mektubunuz ve ilâhîleriniz beni hayretlere düşürdü. İnşallah çok daha kemâlli, irfâniyetli mektuplar, ilâhîler yazacaksın.
Ben sizin yalnız kendinizi kurtarmanızı değil; çevrenize nur saçmanızı, karanlıkta kalmışlara ışık tutmanızı istiyorum. Peygamber Efendimiz (s.a.) buyuruyor ki: “İnsanların hayırlısı, insanlara iyilik edendir.”
Çevrene iyilikte yarışacaksın yavrum. Nasihatlerinde hep Allah'ın emri, rızası doğrultusunda ifadeler kullanıp yolunu şaşırmışlara, çıkmaza girenlere hedef gösterip öncülük edeceksin inşallah!
Benim, dervişlerimden istediklerim:
* Kadere rıza, emr-i Hakk’a itaat ederek Hak yoldan yürüsünler
* Halkı sevsin, Hakk’ı sevsinler.
* Niçin, niye, nedenlere hiç takılmasınlar.
* Tenezzül, tevâzuda yarışsınlar. Öyle mütevazı olsunlar ki Allah'ın rahmetini coştursunlar.
Tevâzu göstereni Allah yüceltir. Kime tevâzu gösterirsek, Hakk’a göstermiş oluruz. Sultanlar sultanını her zerreden tanıyalım. Halk onun dışında bir varlık değildir. Halkı sevelim ki Hakk’ı sevmiş olalım. İnşallah bu yazdıklarımız kâğıtta kalmaz da gönlümüzde etki yapar, haliyle hâllenir, yaşantısına gireriz.
Sevgili Kızım!
Size ikram, ihsan olunan; tevhid ilmi, mânâ ilmi. Bunu ilerde idrak edeceksiniz inşallah! Merâtip ve makâmatları gördüğünüz zaman.
Bu hakikate eren Hak dost buyuruyor ki:
Eğer bir can ise hüsnün pahâsı
Nice yüzbin anın olsun fedası
Ve yine Hak dost buyuruyor ki:
Duysa bunu şâh-ı cihan
Katresine verirdi ol can
Olmaz paha kevn ü mekân
Bu tevhidin lezzetine
Yâni dünya, ukba bu tevhidin lezzetine, aşk ve muhabbetine paha olmaz. Bu, sevgilinin yüzünden perdeyi kaldırır. Kişiyi naz ve niyâza, ol dost ile vuslata getirir. Allah bütün dostlara ihsan, ikram eylesin.
Þimdi diyeceksin ki:
- Anladık; ama bu hâle nasıl gelinir? Yahut mürşit, insanı bu hâle nasıl getirir?
Hak mürşit tevhidi telkin edecek. Derviş telkini Hak’tan alacak. Hak mürşidin emriyle al denileni alıp at denileni atacak.
Biz, siz evlâtlarımıza, dervişlerimize neyi atın deriz? Attıktan sonra neleri alın deriz? Çünkü dolu kabı boşaltmadan, gerekeni o kaba koyamayız. Hak mürşit ile ahitleşip ders alana ne der mürşidimiz?
Bize “Nefsânî olan, nefisten, benlikten kaynaklaşan, gurur, kibir, benlik, nispet fiiller, nispet sıfatlardan, nispet vücuttan geçin.” der. “Soyunun şirkten, benlikten.” Hak kelâmıyla sohbet eder. Telkini Hak’tan verir. Emrine itaat, telkinine sadâkat görevimizdir.
Bu mücadelede muzaffer olup bu soyunmayı yapana, Hak yolunda fedakârlık yaparak, benliğinden geçip Hak varlığına ulaşan sevgili kuluna Allah “Ben sevdiğim kulumun diyeti olurum.” der. Ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, söyleyen dili ve ben onun diyeti olurum.”
Allah’la kulun burada öyle bir kaynaşması var ki öyle bir bağlılıkları var ki bunun ânı cihanı değer. Bu, tarife girmez bir hâl. Cihanın şahı katresine bin defa canını verir.
Muhterem dervişim ve dervişlerim!
Allah aşkına, Hak Resûl aşkına:
Aç gözünü hikmetle bak
Görünen değil mi Hak
Fehmi’nin sözü mutlak
Zâhirim dedi Allah
Ne garip şeydir ki haberi gözü âmâdan sorarlar. Haberi gözü açık, şirk fiilinden, şirk sıfatından soyunmuş, tecellî-yi efâl, tecellî-yi sıfat ve tecellî-yi zata mazhar olmuştan sor. Haberi sorarsan ki sor sor, vuslat edene sor. Dostun diyarından haber verebilecek âşık, sâdık insana sor. Ki sorma gözü âmâdan.
Derviş Kızım!
Size yazdığım bu mektup, sizi aşar, biliyorum. Ama sizde, mektubunuzda alâmetler görüyorum. İnşallah bir gün bunları aşkla, zevkle okuyacaksın, yaşayarak okuyacaksın. O zaman çok çok memnun olup bana da kâtibime de dualar edeceksin.
Biliyorum, şimdi bir soru sormak istersin bana:
- Hacı Baba, senin bu işte çıkarın ne? Gece gündüz mektuplar, cd’ler, sohbetler, muhabbetler… Doğrusu nedir, ne istiyorsun? Öyle mektuplar yazıyorsun ki öyle yazılar yazıyorsun ki insan vücudunda ihtilâli gerçekleştirecek!..
Evet evet, hanım kızım!
Çok güzel anlamış, çok güzel soruyorsun. Tek arzu ve isteğimiz: Genç yavruları; nefsin, nispetin, gururun, nefs-i emmârenin kötü emellerinden kurtarıp Allah ve Resûlü’ne dost etmek. Bu tehlikeli ortamda Allah'a dost kazandırmak! Öyle bir dost ki suskun dili Allah der. Nefs-i emmârenin esaretinde mahkûm olan göz, bu sefer Allah'ın nuruyla nazar eder, cemâl-i yâre bakar.
Sevgili dervişlerim, zarar hanesinden Allah'ın zikri, Hak mürşidin telkiniyle kâr hanesine geçerler. Bu öyle bir telkin, öyle bir tövbe, öyle bir nasihat ki kahrı lütfa, nârı nura çevirir. Muhasebeden, muhakemeden sahibini şahadet âlemine yükseltir. Görerek, bilerek, yaşayarak şahadet verdirir. Allah'a böyle bir dost kazandırmanın ne büyük mutluluk olduğunu akl-ı seliminize bırakıyorum.
Allah bir soru sorarsa ki:
- Ne yaptın?
- Nefsin esaretinden şu insanları, rızanız doğrultusunda, zikrinizle, muhabbetinizle kurtarıp size ve Resûlünüze dost etmenin sevinci içerisindeyim Ulu Sultanım!
Allah bizleri kendinden ayırıp gaflete düşürmesin. En büyük cehennem Allah'tan uzak kalmaktır. Yoksa cehennemi küçük mü görürsün? Yoksa ondan korkmu- yor musun? Yapma dervişim!..
Allah, Allah diyen insanı methetmiş, cehennemi değil. Allah bizi zikirsiz, fikirsiz, tefekkürsüz bırakmasın. Allah'ın zikriyle ne nârlar nura döndü, ne kahırlar lütuf oldu… Sevgili dostlarla kurarız halka-yı zikri, aşkla, zevkle Allah deriz. Nâr, nura inkılâp eder. Kahırlar, lütuf olur.
Sevgili Hak yolcusu!
Allah'ın zikri, Allah'ın muhabbeti, Allah'ın sevgisi bütün müşkilâtları hâll u âsan eder.
Ulu Sultanım! Ey âlemleri yaratan, yaşatan sevgili mâhım!
Azamet-i İlâhîyen hakkı için, perdelerinden öte geçip canda cânanla vuslat eden dostların hakkı için, aşkımızı, zevkimizi, ilhamımızı bol bol ihsan eyle.
Bir ve beraber olduğumuzu ilân ediyorsun. Bu aşkı, bu zevki, bu mânâyı bize idrak ettir, yaşat ulu sultanım!
Bu hâle gelen dervişanımız,
Geçmeyecek onlar sırat
Vermeyecek onlar hesap
Mürşide verdiler hesap
Hep gördükleri dîdar, cemâl, olur.
Uzak değil çok yakınsın.
Yemin ederim canda, gönülde sen varsın.
Anladım ki sen, benmişsin.
Böyle olduğu hâlde nedir benim ah u feryadım? Ne istiyorum? Yoksa gözü kapatıp da âlemi karanlık mı zannediyoruz?..
Ey Hak Yolcu!
Aç gözünü hikmetle bak
Görünen değil mi Hak?
Hakk’ın sözüdür mutlak
Zâhirim dedi Allah
Muhterem Dostlarım!
Sevgili Hak yolcuları!
Yazılarımız, mektuplarımız her okuyuşta size değişik mânâlar verecektir. Bir gün, okurken hayretlere düşeceksiniz. Dünya-ukbadan geçeceksiniz. Aklın, tefekkürün, zekâ ve kabiliyetin idrâk edemeyeceği bir hâl tecellî edecek. Mürşidimin buyurduğu gibi:
“Sen ben, ben sen olmuşuz hem” zevki, anlamı, mânâsıyla bir devr-i âlem olacak ve olmakta…
Ulu Sultanım!
Hâlde tevhid etmek, görerek, bilerek, şahadet vermek, ol dost ile hemdem olarak zevk u safaya ermek, Hakk’ı Hak ile efâl, sıfat ı zat ile tevhid etmeyi ihsan eyle Mevlâm.
Çok şükür Hak mürşidin telkiniyle nâil olduk. Hak zâhir, halk bâtın “sırr-ı feeynema” Nereye dönsen hemen Allah. Bu yüzden hâli yer yok. Hû derim, ya Hak derim. Ya Hayyel Kayyûm derim. Ev ednânın bahrında her nefes derim Allah.
Cebrail’in buradan öteye geçemeyeceği hâli mi öğrenmek, sormak istiyorsun? O, dille söylenmez ve anlatılamaz. Akıl, zekâ, kâbiliyet onu idrak edemez. Zevk edilip yaşanılır, ama lisâna, harfe, kelâma dökülemez.
Hâlden öte hâlle hâlleşenler, zevkten öte zevkul- lah ile hayat bulanlar, dünya-ukba pazarından geçip ol dost ile halvet edenler!
Lütfen ve keremen bulunduğunuz makam hakkı için, dervişanıma himmet edin, tutun ellerinden, sırattan, mizandan geçirin. Ol dost ile halvete getirin…
Hak dostların himmetidir güneş doğar, karanlıklar zâil olur. Öyle Hak dost ki Hakk’ı diyet etmiş. İlâhî hazinede tasarruf sahibi.
- Bu hâle nasıl geldiniz, nasıl getirildiniz? Lütfen…
- Melâmet ilmi, ilm-i Ledün, hakikat ilmi, elbette ifşa edilemez, nâehle anlatılamaz.
Ehil olmamızı, ikram eyle, ihsan eyle sultanım. Varlığını, benliğini ilân edecek, vuslatın zevk u safasını yaşayacak, kesret vahdet tevhid ederek mânâ âlemine geçecek sevgili dostları dünyamızdan hiç eksik etme. Hurafattan, şüpheden âri olmuş, (sıyrılmış) zat-ı İlâhîyenizi, gönüllere eksiksiz aktaracak olan Hak mürşitlerin himmetlerini üzerimizden bir an olsun eksik etme.
Biliyorum biliyorum himmet olan zikri verdiniz. Hz. İsa’ya Ruhullah, Hz. Musa’ya Kelimullah, Hz. İbrahim’e Halîlullah telkinini ihsan ettiniz. Habîbin, sevgili Muhammed’ine bu telkin ile Habîbullah dediniz.
Zat-ı Vahdaniyetinize yemin ederim ki bu telkin hiç susmadı, hiç tazeliğini kaybetmedi!.. Hâlde tevhid edenler, bu hâl ile hâllendiler, yaşayıp zevk u safasına erdiler.
Dünyayı ayan beyan gören hakikat ehli bazen naz eder, parmağının ucunu gözünün üzerine kor da “Haberim yok!” der, “Karanlık her yer.”
Geldi kâmil himmetiyle zanları, evhamları, şüpheleri kaldırdı. Kelâm-ı Hak’la bize sohbet verdi.
Keyfiyeti ifade edecek söz bulamazsın. Bulsan da söyleyemezsin veya muhatap bulamazsın.
Bu zat-ı muhteremleri bu hâle getiren, Hakk’ı diyet eden Hak mürşitlerin telkinidir. Þeriatın ahkâmı, Hz. Muhammed’in (s.a.) güzel ahlâkıdır. İlm-i Ledün, telkin edilen kitap ve hikmet ilimleridir. Dervişanın, Hak mürşidin telkinine sadâkat, emrine itaat göstermesi, al denileni alıp at denileni atmasıdır.
Selâm, sevgi ve dualarımla Allah'a emânet olunuz!
15. 05. 2005
|