İnsan vücudunda
ihtilâli, inkılâbı,
tevhît
gerçekleştirir.
Muhterem Doktorum Mehmet Efendi,
Ulu Yaratanım razı olduğu iyilikleri üzerimizden eksik etmesin.
Tecellî-yi ef’âl, tecellî-yi sıfat ve tecellî-yi zâtıyla müstağrak etsin de ehl-i mânâ, ehl-i Hak, ehl-i kemâl oluşunuz, insanlık âlemine veçhinizden rahmetiyle zuhûra gelsin, gelsin de yüzünüze bakan hiç gayrullah görmesin.
Dalgalarıyla coşan deryalar gibi zikrin sâikası, sevgi ve muhabbetin tecellîsi, enfüs ve âfâkımızdan gayrullahı mürşidin telkîni üzerine silsin, silsin de “Hak yüzü insan yüzünden görünür!”zevkini dostlarına, ahde vefâ edenlere tattırsın.
Muhterem Doktorum,
Nasıl madde vücudumuza ârız olan hastalıkları sizler tedâvi ediyorsanız, mânâ vücudumuza da ârız olan hastalıklardan mânâ doktorlarımız tedavi edecekler. Onlar bize tevhîdi aynen verebilmeleri için, kelâm-ı Hak’la sohbet edebilmeleri için oluşlarından, bilişlerinden, vücutlarından soyundular. Kelâm-ı Hak’la sohbet ettiler.
Niyazi Hazretlerinin buyurduğu gibi :
“Hak yüzü insan yüzünden görünür
Hakk’ı istersen yürü insana bak!”
O insan-ı kâmil ki, güzel ahlâkla kendisinde Âdemiyet tecellî etmiş, Muhammediyetin mazharı olmuş, zâhiri halk ile bâtını Hak, velâyet ve nübüvvetin sırrının sahibi!..
Onlara sadâkat ve teslimiyetimizde eksiklik yapmamaya çalışacağız.
Kâmili Hak bil, ey Hak yolcusu
Pîr yüzündendir Hak hidâyâtı.
Tenezzül ve tevazumuz kemâlimize vesîle olacaktır inşaAllah!
Allah’ın kahrında binlerce lütuf, lütuflarında da kahır vardır. Bizler âşık, sadık olduğumuz kadar, ârif olacağız. Her yüzden bir yüze, her sözden bir söze, celâlden cemâle, nârdan nûra geçenlerden olacağız inşaAllah!
Bazı olay ve hâdisatlar bizi kemâle getirmek için tecellî etmektedir. “Neden, niye, niçin? Olmaz!” diyenlerden olmayacağız. Tevhît, iskâtu’l-izâfat etti. Bizler hâl ehliyiz, kâli n’ederiz!..
“Deme şu niçin şöyle
Yerindedir ol öyle
Bak sonuna sabreyle
Görelim Mevlâ neyler
Neylerse güzel eyler!”
Mürşid-i kâmil himmet etti; Allah’ı sevmek ve sevilmenin perdesini kaldırdı. Lisân-ı Hak’la Allah demenin sırrını açtı. Nispet ef’alimizi, nispet sıfatımızı nispet vücudumuzu kaldırdı, ifnâ etti. Gerçekler tecellî etti.
“Biz kelâmı Hak’tan aldık, ruh-i hâs etti bizi “
Canım Kardeşim,
Hâlin lisânı yok. Kelâma intikâl eksikliktir. Seni sana anlatmaya çalışıyorum! Gayre bakma, sende iste, sende bul. Yürü hal ehli ol, kâli n’idersin!
Doktorum Benim!
Kemâl-i edeple gönül kapısını çalan cân dostlar, gönül evine girdiler. Gerdek oldular, zevke daldılar. Feyz-i İlâhiye’ye mazhar düştüler. Hak yolunda fenâ-yı cân edenler, candan geçip bîdar oldular. Gel gönüle gir gönüle!..
Gönül eri olmak, sırra kadem basmak, kutsî vâdide ümmet-i Muhammet olarak bulunmak ya Rab, ne şeref, ne fazîlet, ne meziyet!.. Cân dostlara Mevlâ nasib-i mukadder eylesin.
Diğer tarîkatlar, olmak, bilmek, görmek için çalışıyorlar. İhvânımız için olmak, ölümün ötesinde! Cennet de sırat, mîzânın ötesinde.
Avam-ı nas, Allah’a tabut ve teneşirle gidecekler. Biz öyle gitmeyeceğiz. Gidilecek yer kalmadı! Bizden bize...
“Hakk’a giden yol
Senden sana gider ol.”
Hakk’a gönülden gidilir. “Gönül şehr-i sarayında gözüm gördü dilârayı” sırrını mürşidimiz açtı bizlere. Hakk’ı isteyen, kemâl isteyen, irfâniyet isteyen bizlere gelsin. Gelsin, gelsin de ayniyetin zevkini tatsın.
“Ayniyettedir sefâ
Kelâmla olmaz ifâ
Derviş ahde et vefâ
Her yüzden nazarım sen.
Rabbim, ihvânımızı râbıtasından, şuhût ve tefekküründen ayırmasın.
Sevgi ve muhabbetle gözlerinizden öper, Allah’a emânet ederim. Selâmlarımız selâmetiniz için olsun.
07. 01. 1982 |