Þeriatı bileceksin
Gerçek ümmet olacaksın
Hak Resûle uyacaksın
Dosta vuslat etmek için
Hakikatin elbisesi
Muhterem Dostlarım!
Þeriat ilmimizi hakikat ilmiyle tevhid ilmiyle süslersek, bunun zevk u safasına paha olmaz. Buna değer biçilmez. Hikmet ilmi, ilm-i Ledündür. Peygamberimiz Ledün ilminin sahibidir. Peygamberimiz, (s.a.) güvenini kazananlara, ahlâkı güzel olanlara bu ilmi de vermiştir. Bu hakikat ilmi, herkese verilemez.
Þeriat, tarikat yoldur varana
Hakikat, mârifet andan içeru.
Hakikat ilmine aşina olanlar, onu, şeriatla giydirenlerdir. Þeriata can ü gönülden bağlanmışlardır.
Sakın soyma anı nâmhrem içre
Yüzü suyu hayâsıdır şeriat.
Þeriatsız yürüme râhe noksandır.
Hakikatle şeriat, ruhla beden gibidir. İnsan vücudunu bir şeriat olarak kabul edersen, hakikat ilmini de bir ruh olarak kabul edeceksin.
Buluştu bir ten ü bir can
Bu mülkü ettiler seyran.
Mektupla zarf gibidir. Mektubun sırrını, edep ve erkânını zarf muhafaza eder. Zarfsız mektup, ehli olmayanların elinde heder olur. Bozulmadan sahibine ulaşamaz.
“Habîbim, tarafımdan size neyi getirip alın, dediyse onu alın. Neyi sizden atın, dediyse, onu atın.” İşte bu alacak olduğumuz, Peygamberin (s.a.) şeriatıdır. Þeriatın ölçüsü ve kaideleri içerisinde hakikat verilir.
Düşün bir kere! Balı koymaya bir kavanoz, sütü koymaya bir tencere nasıl ki şarttır. Hakikat ilmi de ancak sadâkat ve ihlâsla Allah rızası için şeriata bağlı olanlara verilebilir.
Mahremiyetini ifşa eden, ölçü ve ayarı bozanların, Hak’la bâtılı karıştıranların, haram helâl fark edemeyen- lerin yaptıkları hezeyandan (saçmalıktan) ne taşlar yedik, ne laflar yedik!.. Ne yazıktır ki Melâmet ismini taşıdılar.
Bazıları da haklı olarak taş attılar. Attıranlar günahını çeksin. Atanlar samimi. Attıranlar bizden değildir.
Kimsenin zoruna gitmesin. Ağır yazdı, demesinler. Ne gençlerimiz harcandı!.. Yol kesiciler, neler neler yaptılar… Aman Allah’ım!
Þeriatı olup da hakikatten haberi olmayanlar, bizler niçin bu yola girdik, diye bize hakaret ettiler, hâlâ ediyorlar. Ama biz onlara gönül koymuyoruz.
Ya bir de “Biz de ehli tevhidiz. Biz de fenâfillâhtan geçtik” deyip de bizim haccımızı, ilmimizi, imamlığımızı alay konusu yapanlar… Onlardan da taş yedik.
Çektiğimiz sıkıntıları, üzüntüleri, şahsımıza yapılan hakaretleri helâl ediyorum. Ama hakikat ilmine, Pîr Seyyid’in yoluna, Melâmet’e yapılan hakaretleri affetmeye, bu suçu bağışlamaya kimsenin gücü yetmez.
O hakîkat ilmi ki, kişiyi zulmetten nura çıkarır. Âşıklık, sâdıklık, ârifiyet verir. Fenâ-yı tamda bekâya erdirir. Hâlde tevhid ettirip görerek, bilerek şahadete ulaştırır. Kesret vahdet tevhid ettirir. Halkın yüzünden Hakk’ı sever ve sevdirir.
Bu hakikat ilmi bize ait değildir. Allah ve Resûlü’nün ilmidir. Hak Resûlün mânâ ilmine, vuslata, hâlvete, zevk u safaya getiren ilmullaha hakaret olmuştur. Kâinatın sahibi, kendi davasını kendi görür.
Hikmet ve mânâ ilmini alay konusu yapanlar, öyle cereyana çarpıldılar ki! Bu ilâhî cereyana çarpılanlar, feleğini şaşıranlar, ne hâllere uğradılar... Allah bu hâle düşmekten korusun.
Ulu Mevlam!
Bizleri rızan dışına çıkarma. Aşkından, zevkinden, muhabbetinden mahrum etme. Aşkımızı, zevkimizi, muhabbetimizi rızan üzerine ihsan ikram eyle ya Rab!
Çok şükür ihvanımız Hakk’ı-bâtılı, helâli-haramı fark ettiler. 2002 senesinde Makedonya, Ustrumca’da Pîr Seyyid Muhammed Nur’un sene-yi devriyesinde yapmış olduğumuz sohbeti Makedonya’nın başmüftüsü dinlemişti. Ben onu sohbetten evvel tanımıyordum. Sohbetten sonra geldi, bana sarıldı:
- Allah aşkına sen nerden geldin? Burada öyle Melâmîler var ki asla şeriatı kabul etmiyorlar. Haramı, helâl itikat ediyorlar. Sizin bu sohbetinize mest u hayran oldum. Bende o kötü intibalar yıkıldı gitti. Ben Melâmîleri candan gönülden seveceğim. Demek gerçek Melâmîlik böyle imiş. Ne olur gitme, sen kal bir sene, iki sene. Bu yanlışlıkları düzelt.
Ben de kendisine teşekkür ettim. Teşrif edip dinleyip hakikati fark ettiklerinden dolayı kendilerinden Allah razı olsun. Bu muhteremlerin bir suçu yok. Suç, taş attıranlarda. Eksiklikler muhakkak nispetten, varlıktan, benlikten gelir. Hasene, güzellik, iyilikler Allah’tan. Allah bizi Allah demekten, Hakk’ı-bâtılı, helâli-haramı fark etmekten mahrum etmesin.
Çok şükür, dostlarımız Pîrin erkânı ve âdâbı üzerine hedefe doğru can ü gönülden aşkla zevkle yürümekteler. Çok şükür yolumuz aşk yoludur, sevgi yoludur, muhabbet yoludur. Hâlde tevhid etmenin ta kendisidir!
Mânevî mesuliyeti çok büyük olan bu hakikat ilmine can simidi gibi sarılalım dostlar! Sarılalım da bize sarılanlar da saadet, selâmete erenlerden olsun inşallah!
Çünkü biz, bize değil; Hakk’a biat ettiririz. Fehmi Efendi’nin buyurduğu gibi
Biat-ı Hakkı, Muhammed’den kılanlar merhaba
Buldunuz iman-ı kâmil, cümle yârân merhaba!
Hz. Muhammedin (s.a.) öz ve mânâsına biat edenlere sesleniyor H. Fehmi Efendi.
İnşallah fenâ-yı tamda bekâyı bulmak, can mürşidin târif ve telkiniyle hedefe yürümek, ihvan arasında kardeşlik, sevgi, muhabbet, bilhassa güzel ahlâkı işleyip yaşamak Cenâb-ı Hak cümlemize ve bütün ihvanımıza nasip eylesin.
Muhterem Dostlar!
Nâehle emâneti verdiler. Kadr u kıymetini bilmeyenlerin eline düştü. Biz Melâmet’e intisap ettiğimiz zaman çok bozuk bir düzen vardı. Yalan yanlış bir şey okur, âyet der, hadis der. Ne âyete benzer, ne de hadise.
Çok şükür böylelerin sonu geldi. Þimdiki dostlar, âlim, kâmil, fâdıl. Ölçüsüz, ayarsız yok ihvanımızda. Yine de sağdan-soldan bazı şeyler duyuyoruz. Allah ihvanımızı böyle tehlikelerden, korusun.
Selâm olsun, Hak yoldan gidenlere!
Selâm olsun, helâli-haramı, Hakk’ı-bâtılı seçenlere!
Selâm olsun, Pîr Seyyid Muhammed Nur’un yolundan, izinden gidenlere!..
Bütün ihvanı Allah’a emânet ediyor, Allah’tan sonsuz iyilikler diliyorum.
29. 11. 2004
|