TD Menü
 Anasayfa
 Sohbet Videoları
 Sesli Sohbetler
 Sohbetler
 Sesli
 ilahiler
 Mektuplar
 Hatıralar
 Öz Geçmişler
 İletişim
Ekim 19, 2005 11:24 S CDT

Birbirinden Ayrılmaz

11566 Okunma
  Bu Sayfay Yazdr   PDF Dosyas Olutur   Bir Arkadana Gnder


Âyet, hadis, sünnetle yol gösterir ümmetine.

Felâh bulmak isteyenler, sarılsınlar bu dine.

“Kad eflahal müminûn” Hak mürşit ile biline.

Essalât u vesselâm Muhammed Mustafa’sına...

 

 

 

 

 

 

Birbirinden Ayrılmaz

 

 

Esselâmualeyküm

Muhterem Dostlarım!

Allah cümlemize razı olduğu iyilikleri ihsan eylesin. Hak yolda giderken, âşık olmak, sâdık olmak, ârif insan olmak nasip eylesin. İllâ ve illâ arifiyet!

Þeriat, tarîkat, hakikat, marifet! Bunlar birer denge unsurudur. Bunları eşit hâle getirebilme!

Alabildiğine şeriatı var, fakat tarîkat-ı Muhamme- diye’den haberdar değil. Böylelerini de görüyoruz ki şeriatta farzı yerine getirmiyor ya da çok az getiriyor. “Ben ehli tarikim!” diyor.

Þeriatsız hakikatin, hakikatsiz de şeriatın kemâl bulması mümkün değil. Þeriat, Hz. Muhammed’in (s.a.) Allah tarafından bize tebliğ ettiği ilâhî emirler demektir. Bunlardan feragat, hatta cüzünden feragat veya inkâr etme, “Lüzum yok!” deme, insanı telafisi mümkün olmayan felâkete sürükler. Değil hakikatten hissedar olmak; bazı ölçüsüz, ayarsız, farzı inkâr mahiyetindeki ifadeler, insanı İslâm dininin dışına çıkartır.

Muhterem Dostlarım!

Þeriatı inkâr, Hz. Muhammed’i inkârdır. Cenâb-ı Hak âyet-i kerîmesinde “Beni sevenler Habîbime tâbi olsunlar.”[1] buyuruyor. Bir başka âyeti kerimesinde de “Habîbim, tarafımdan neyi getirip alın dediyse, onu alın. Neyi sizden yasakladıysa, terk edin dediyse, onu da terk edin”[2] diyor.

Þeriat-ı Muhammediye, Kanun-u İlâhîdir. Ona can ü gönülden bağlıyız. Tarîkat-ı Muhammediye onunla zevk edilir, yaşanır. Ölçümüz, intizamımız Kuran-ı Kerim’in gösterdiği hakikat yoludur. Hakikat-ı Muhamme- diye’ye bu erkân üzerine varılır. O zaman Marifet-i ilâhîyenin kapıları açılır.

Allah, dostlarımızı ve cümlemizi, bu erkân üzerine vuslata giden Hak dostlardan ayırmasın.

Sevgili Dostlar!

İfrat ve tefrit aşırılıktır. Aşırılık bizi kemâle getirmez. Dikkat edip ölçülü, ayarlı, hareket edeceğiz. Bir bardağa bir kova su dökmeyeceğiz.

Hem şu insan, akl-ı selimiyle çok kıymetli bir varlıktır. Ârifane hareketlerde bulunacağız. Aile düzenimizde, Allah’ın hediyesi olan hatunumuza ve çocuklarımıza, yakın akrabalarımıza, bilhassa hayattaysalar, anne ve babalarımıza, karşı çok kutsî görevlerimiz vardır.

Þu insan, hayatını bir intizam içerisinde devam ettirecektir. Sağlıklı ve verimli bir durumda olabilmesi için önce kendi sağlığını hiç ihmâl etmeyecek. Aşırı olmamak şartıyla yeme içmesine, uyuyup dinlenmesine dikkat edecek. Edecek ki Allah’a kulluk görevini yapsın, anne, babaya, evlâd u iyaline, yakın akrabaya faydalı bir insan olsun!

“Sizin hayırlınız, insanlara iyilik edendir.” buyuruyor Peygamber Efendimiz. (s.a.)

Melâmet, insanı ârifiyete getirir. Biz milletin sırtından geçinen, asalak olan, zavallı durumda dervişlik arayan zihniyete karşıyız. Cenâb-ı Hak: “Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur. İnsan sây u gayret edendir.”[3] buyurmakta.

Peygamber Efendimiz (s.a.) buyuruyor ki: “Veren el, alan elden hayırlıdır.”

Hizmeti gaye edinmek, yardımlaşmak, düşeni kaldırmak, açı doyurmak, iyilikte yarışmak hepimizin görevidir. İnsan gücünün tarihte ne büyük hizmetler yaptığını okuyoruz. Hatta karadan gemiler yüzdürmüşler. Başarıdan başarıya koşmuşlar.

Ben, dostlara çok çalışmalarını, veren el olmalarını, insanlara iyilik etmelerini can ü gönülden tavsiye ederim. Çünkü vatanımız da çok çalışan, âdil vergilerini veren vatanperver kişilerin omuzlarında kalkınacak.

Hedefimize ulaşabilmek için, âşıkane, sâdıkane, ârifane hareket etmeliyiz. El ele, omuz omuza, gönül gönüle iyilikte, tevâzuda yarışmayı, sevgi ve muhabbette kardeşliğimizi kuvvetlendirmeyi Allah cümlemize nasip eylesin.

Muhterem Dostlar!

Memlekete, anne, babasına ve yuvasına hizmet eden kişinin uykusu da ibadettir. Onun için her hâlimizle örnek olmak, aşırılık yapmamak şartıyla, Allah’ın razı olduğu yoldan rızası üzerine gitmek Allah ihsan etsin. Amin!

Memlekete hayırlı evlât yetiştirme çok önemidir. Öyle evlâtlar ki vatan sevgisi onlarda. Bayrak ve sancak sevgisi onlarda. Edep, ahlâk, insanlık onlarda.

Öyle gençler ki İslâm’a bağlı, insanlara karşı mütevazı, alçakgönüllü. İman-ı kâmil, amel-i sâlihle Hak yolda yürümekteler. Küfrün, zulmün, vatan hainlerinin karşısında azimli, cesaretli, göğsünü siper edebilen, gözünü budaktan sakınmayan gençler. Vatana hizmetin imandan olduğunun zevkiyle mânâsıyla “Ölürsem şehit, kalırsam gazi!” inancını taşıyan evlâtlar.

Bu imanın fethedemeyeceği hiçbir zorluk, yoktur. Erzurum, Hasankale, Bayburt cephelerinde binlerce şehit verilmiştir. Kanlarıyla iz bırakan bu şehitlerin sarsılmaz bir imanla, cennet vatana ne muazzam bir hizmet verdiklerini akıl, idrakten acizdir.

Bizzat şâhit oldum, gezdim, ziyaret ettim. Erzurum-Hasankale yaylalarında, Bayburt, Trabzon yaylalarında ne şehitler yatıyor: Sultan Murat Þehitleri, Harmanlar Yaylası Þehitleri, Çimenyayla Þehitleri...

Þehit oldular, gazi oldular, memleketi düşman istilâsından kurtardılar. Erzurum’dan Afyon-Uşak cephesine kadar yürüyerek geldiler. Bin beş yüz kilometrenin üzerinde bir yol yürümüşler. Harp ederek, cephanelerini sırtlarında taşıyarak... Akif’in dediği gibi:

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?

Gömelim gel seni tarihe desem, sığmazsın!

Ne kadar medhüsenâ edilse, bunların hakkı ö-denmez. “Medhüsenâ bu kadar olur!” denmez. Allah onları Kur’an’da, Peygamber de hadislerinde methediyor.

İşte ben, sevgili babalara sesleniyorum, gözlerinden öpüyorum. Davanın önemini idrak ederek hareket etmelerini sevgili babalardan istiyorum. Çok çalışacaklar, vatanı imar edecekler. Vatana hizmet edecek evlâtları da çok iyi yetiştirecekler.

Öyle evlâtlar ki helâli-haramı, Hakk’ı-bâtılı, yaratılış gayesini idrak eden evlatlar!..

Bu yavrular adımlarını göre göre atsınlar. Memlekete hizmeti gaye edinsinler. Bu evlâtları vatanperver yetiştirecek olan hayırlı anneleri hayırlı babaları, hayırlı öğretmenleri, can ü gönülden tebrik ediyor, Allah’tan sonsuz iyilikler diliyorum.

Muhterem Efendiler!

Cidden öyle bir dönemden geçiyoruz ki dikkat kelimesi bana yetmiyor. Çok uyanık, anlayışlı, ölçülü, pek çok dikkatli olmak, cennet vatanı bize emânet eden atalarımıza lâyık bir nesil yetiştirmek mecburiyetindeyiz. Allah bu yolda elimizden tutsun.

Doğrusunu ifade etmek gerekirse, ki gerekir, borçlu olmak, bizden olmayanlara boyun eğmek, yanlış hareketlerine dur diyememek, haksızın karşısında susmak veya susturulmak Ya Rab ne zor, ne ağır! Hani “Sen şehit oğlusun, incitme yazıktır atanı!” sözünün mânâsını idrak etme?

Allah’ın Resûlü:

“Çocuklarınızı kendi zamanınıza göre değil, kendi yaşayacakları zamana göre yetiştirin.”

“Düşmanın silâhından daha üstün silâhla düşmana mukabele edin!” buyuruyor.

Müşriklerin, inkârcıların karşısında güçsüz, kuvvetsiz, cesaretsiz kalmak ne felâket, ne ağır bir yük!..

Ey söz sahibi olanlar! Yöneticiler! İdare edenler!

Ağalar! Paşalar! Zenginler! Fakirler! Anneler! Bacılar!

Gelin, Allah aşkına barışalım, vatana hizmette yarışalım. İmanda, İslâm’da kardeşliğimizi kuvvetlendirerek, memleketimizde huzurlu, sevgi, muhabbet dolu bir ortam meydana getirelim.

Düşeni kaldırıp acı doyururarak, birlik ve beraberlik anlayışıyla atalarımızın ruhunu şâd edelim. Þehitlerimizi sevindirerek, onlara lâyık birer evlât, birer torun olduğumuzu ispat edelim. Başımız dik, alnımız açık, maddî-mânevî zaferlere ulaşmış, temiz bir nesil, muzaffer olan temiz bir toplum olalım.

Allah ve Resûlü’nün rızası doğrultusunda hizmet veren bu necip milleti, Allah bize en kısa zamanda ihsan etsin, ikram etsin. Memleketimize barışı, kardeşliği yaşamak nasip u mukadder eylesin.

Gayemiz barıştır, sevgi ve muhabbettir. İmha değil, ihyâdır. Allah necip milletimize; insana insan olduğu için en iyi hizmeti getirebilmeyi, zâlime haddini bildirme yi, mazlumun elinden tutup kaldırmayı, ikram ve ihsan eylesin.

Selâm, sevgi ve dualarımla Allah’a emânet olun.

Sevgili Dostlar!

İnsanın yetişmesi kalıbıyla değil, ilmî, ahlâkî yönüyledir. Bir insan tarihini çok iyi bilecek. Yaratılış gayesini bilecek.

Haksızlıkların karşısında susmak ne büyük ızdırap, ne büyük felaket! Güçlü, kuvvetli olmak mecburiyetindeyiz. Ezilen, mazlum milleti kurtarmak için, zâlime dur diyebilmek için, mazlumu tutup kaldırabilmek için, barışı getirmek için güçlü kuvvetli olmalıyız.

Memleketin en büyük ihtiyacı barıştır, sevgi ve muhabbettir. İlimde, fende, teknikte el ele, gönül gönüle seferber olabilmedir!

Sömürü düzenini, zâlim yönetimi, Allah’a imanı zayıf, insanlara tepeden bakan, insanları ezen zihniyeti, materyalist dünyayı Allah islâh eylesin.

İşte bunlara karşı güçlü kuvvetli olacağız. Onları durdurabilecek kuvvette olacağız. Sonra da barışı ilân edeceğiz.

Melâmet hakim olduğu zaman, Allah’ın hükmü hükümran olur. Barış gelir, sevgi gelir, kardeşlik gelir. Çünkü melâmette halkı sevmek, Hakk’ı sevmektir.

Melâmet’e dünyanın ihtiyacı var. Silâh terbiyesiyle değil; ilim terbiyesiyle zulümle değil, sevgi, muhabbetle insanı yetiştirme Melâmet’te! Huzur Melâmet’te!

Nefsî mücadelede muzaffer olmak, kendisinde Allah ve Resûlü’nü söz sahibi etmek, kadere rıza, emre itaat ile Hak yoldan yürümek, görerek, bilerek şahadet vermek, Melâmet’te kemâl bulanlarda. Allah bu yolda Hak mürşidin himmetlerini üzerlerimizden eksik etmesin.

Allah ihvanımıza kesret vahdet tevhid etmek, Hakk’ın nuruyla nazar ederek gayrullahı silip atmak, fenâ-yı tamda bekâya ermek, ihsan, ikram eylesin.

 

Selâm olsun dostlara!

Selâm olsun Hak yoldan gidenlere!

Selâm olsun Hakk’ı batılı, helâli-haramı fark edenlere!

Selâm olsun aşkla zevkle Allah diyenlere!

Emre itaat, telkine sadâkat ile gönüller fethedenlere selâm olsun!

Selâm dostlar size! Allah’tan sonsuz iyilikler size!

Allah’a emânet olunuz.

23. 12. 2003



[1] Âl-i İmran, 3/31

[2] Haşr, 59/7

[3] Necm, 53/39



Telif Hakk © Tasavvuf Derneği
Tm Haklar Sakldr.


Kategori: Sohbetler
Anahtar Kelimeler: Yok
aretle: Share/Save/Bookmark

[ Geri Dn ]
E-Kitaplar
Bir Ayet

7.164. Ýçlerinden bir topluluk: ”Allah'ýn helâk edeceði yahut þiddetli bir þekilde azap edeceði bir kavme ne diye öðüt veriyorsunuz?” dedi. (Öðüt verenler) dediler ki: Rabbinize mazeret beyan edelim diye bir de sakýnýrlar ümidiyle (öðüt veriyoruz).

[ Âraf Sûresi:164]

Anasayfa | Kur'an-ı Kerim | Videolar | İlahiler (mp3) | İlahiler | Hatıralar | Mektuplar | Sohbetler | Öz Geçmişler | Kullanım şartları

©2002 Tasavvuf Derneği Tüm hakları saklıdır.