Görevini yap evlâdım
Sizi Allah'a adadım
Tekbir, tahmidle yolladım
Hak erenler sizi sevsin
Gerçek iyilik!
Esselâmualeyküm
Oğlum Mustafa Hoca,
Selâm ve dualarımla gözlerinden öper, hayat boyu başarılar dilerim. İyilik haberlerin bizi sevindiriyor. Biz de anne-baba olarak siz evlâtlarımıza Allah’tan daima iyilikler diliyoruz.
Oğlum,
İyilik; yiyip içip gezip tozmak, yatmak uyumak değildir. Gerçek iyilik Allah ve Resûlü’nün rızası üzerine hareket etmek, insanlara yararlı olabilmektir.
Vatan sevgisi, sevgilerin başında gelir. Biz istiyo- ruz ki evlâtlarımız hayat veren pınarlar gibi olsun. O pınar ki döküldüğü vadiyi ihyâ eder, ulaştığı yerde çiçekler, güller biter. Hayat bahşeden bu suya kıymet biçilir mi?
İşte yavrum, Hz. Peygamberimizden (s.a.) bizlere kadar intikâl eden güzel ahlâk: “emrolunduğunuz gibi doğru olmak, etrafına iyilikler yapmak, bilenlerle bilmeyenler bir olur mu, iyilik yapanla yapmayan eşit olur mu!” anlayışı ve idraki içerisinde olmaktır. Bu anlayışa ulaştığımız zaman, işte o zaman, hedefimizi tayin etmişlerden oluruz.
Meâlen Kur'an-ı Kerîm’de Mevlâ’mız buyuruyor ki: “Ancak tevbe eden, inanıp yararlı iş işleyenlerin, -işte Allah onların- kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah bağışlar ve merhamet eder.”[1]
Düşün ve tefekkür et evlâdım! Allah günahı nasıl sevaba çevirir? Böyle bir şeyi nasıl kabul ediyorsunuz?
O mürşid-i kâmiller ki tevbe ettirirler, tevhidi telkin ederler, din olan nasihati verirler. Telkine sadâkat, emre itaat eden Hak yolcusunun vücudunda inkılâp olur.
Nefisle dönen dil, Hak ile Hakk’ı zikreder.
Þehvetle nazar eden göz, Allah’ın nuruyla hikmetler görmeye başlar.
Nefsânî, kötü şeylerden zevk alan kulak temizlenir, Hakk’ın sesini duymaya başlar.
Vuran, kıran, döven eller, bu sefer düşeni kaldıran, acı doyuran, insanlara iyilik etmek için bütün gücüyle çalışan hâle gelir.
Nefsin ve şehvetin yolunda durmadan koşan ayaklar akl-ı seliminden ve tefekküründen aldığı ilhamla Hak yola döner, doğru yolda memleket ve milletine hizmet etmekte yarışır.
Milleti için zararlı olan insan, bu sefer hayırlı, iyiliksever, her hâliyle örnek insan haline gelir. Bu kişinin cehennem hâli cennet haline, nâr hâli nura, işte günahları sevaba inkılâp eder. Buna hem kendi hem de insanlar şâhit olur. Gafiller gibi başka türlü düşünmeyeceğiz.
İşte biz dostlarımızın ve evlâtlarımızın aynı şekilde olmalarını istiyoruz. Vatan ve millet için karanlık tarafları olmasın. Bir güneş gibi karanlığı aydınlatan, fakirin, yetimin sırtını ısıtan, onların elinden tutan olsunlar. İnsanlara şefkatli ve merhametli, hürmetkâr (saygılı) davransınlar.
İlm-i ledün, güneş gibi girdiği yere ebedî hayat veren, iyilikte yarıştıran, Allah’ın sır hazinesidir. Allah cümlemizi gerçek iyilikleri, ilâhî emirleri günlük hayatına uygulayıp hayırlı insan olmanın şerefiyle şereflenen sâlihler zümresine ilhak eylesin.
Askerlikte en büyük kazancın, vatana hâlisane (temiz kalplilikle), gönüllü yaptığın faydalı hizmetler olacaktır yavrum. Bununla daima iftihar edebileceksin.
“Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda
Þüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda” buyuran üstatlar bir nebze olsun ifade etmeye çalışmışlardır.
Çok şükür siz böyle yetiştiniz. Bunun anlayışı ve idraki içerisinde olduğunuzdan dolayı ben de sizinle iftihar ediyorum.
Oğlum,
Vatanını sevenin askerliği hiç bitmez. Hani o kepini havaya atanlar, “Gel tezkere gel!” diye bağıranlar, “Beş ay kaldı, üç ay kaldı, aydan düştü yirmi gün kaldı.” diyenler var ya… Bu hastalığa tutulanlardan olmayacaksın.
Görevini seve seve yapanlardan ol yavrum. Hür sınırlarımızın, canımızın, sancağımızın, bayrağımızın, millî ordularımızın ebediyyen pâyidar ve bahtiyar olmaları için dua ve niyâz ediyoruz.
Allah, vatan sevgisi, insan sevgisi ile vatana hizmet eden bu canları -paşasından erine kadar- başımızdan eksik etmesin.
Hamd olsun bizler iyiyiz. Ben de sana ve asker arkadaşlarına, bütün ordu mensuplarına selâmlarımı, sevgilerimi iletir, hepinizi Allah'a emânet ederim.
03. 03. 1985