Kadere rıza ancak iman-ı kâmille…
Esselâmualeyküm
Çok Muhterem kardeşim,
Selâm ve sevgilerimle gözlerinden öperim. İnşallah iyisinizdir. Allah razı olduğu iyilikleri bol bol ihsan eylesin. Sizin ruhsal sıkıntınız bizi de üzmüştür.
Takdire iman!.. Mukadderatın cilveleri bunlar. Sizi kemâle getirmek için, olgunlaştırmak için ilâhî zuhurat. Kadere rıza, ancak iman-ı kâmille olur yavrum. Cenâb-ı Hak belâların en ağırını peygamberlere, velilere, derece derece de müminlere vermiştir. Bir imtihandan geçtiğinizi idrak etmektesiniz.
“Kahr içre lütfa erdim, nice bin hamd ü senâ!”
Sabır ve metânetinizle, kadere imanınızla bütün engelleri aşacaksınız yavrum. Her darlığın arkası genişlik, her sıkıntının arkası da rahat ve huzurdur. Bu küçük hâdiseler, sizi kemâle getirmek için birer vesile olacaktır inşallah!
İman ehli, zikriyle fikir ve tefekkürüyle bütün hâdiseleri hâlleder. Tevhid ehline bir şey engel olamaz. Cesaret ve metanetinizden bir şey kaybetmeyeceksiniz. Bu yolda akl-ı seliminiz, râbıtanız, önderiniz olacaktır. Niçin, niye, neden deyip gaflete düşmeyeceğiz.
“Deme şu niçin şöyle
Yerindedir ol öyle
Bak sonuna sabreyle
Görelim Mevlâ neyler
Neylerse güzel eyler!”
Muhterem Kardeşim,
Sizde aşk nişaneleri var. Sizin, geleceğin aydın, iman-ı kâmille kemâl bulmuş, at denileni atmış, al denileni almış, kadere rıza gösteren, emre itaat, telkine riayet eden kâmil insanı olacağınızdan şüphem yoktur.
Merhametinizin ve iyi niyetinizin neticesi üzüntüye kapıldınız: “Hakikatler apaçıkken neden millet talip ol-muyor? İyiliğe karşı neden isyankârdırlar?” diye. Gönlünüzün merhamet köşesinden kopan merhamet damlalarıyla, iyi niyetinizin, insancıl harekâtınızın sonucu üzüldünüz.
Peygamber Efendimize (s.a.) de Cenâb-ı Hak:
“Habîbim, yakınlarını davet et ve onları korkut.”[1] buyuruyor.
Yine bir âyet-i kerîmede:
“Habîbim, sen, sevdiğini doğru yola eriştiremezsin; ama Allah, dilediğini doğru yola eriştirir. Doğru yola girecekleri en iyi O bilir.”[2] buyruluyor. Yâni, habîbine, senden davet, bizden hidâyet, diyor Mevlâmız.
Taif ahalisini imana davet ettiği zaman Taif’in zenginleri, beyleri; çocuklarla köleleri, köpekleri Pey- gamberimizin (s.a.) üzerine salmışlardır. Kendileri de kah kah gülmüşlerdir. Peygamber Efendimizin (s.a.) üzerine taşlar, sopalar, dikenler atılırken Peygamber Efendimiz (s.a.) dua ediyordu: “Ey Rabbim! Bunlar beni bilmiyor. Bunlara hidâyet et!”
Biz kimseye darılmayacağız, küsmeyeceğiz. Alay ettiler diye gönül koymayacağız. Tatlı dil, güler yüz, mütevazı bir hareketle selâm vereceğiz.
“Rahmânın o kulları ki onlar yeryüzünde vakar ve tevâzu ile yürürler. Cahiller kendilerine hoşa gitmeyecek laflar ettiği zaman onlar, selâm, derler, iyilikle muamele eder onlara güzel ahlâkla cevap verirler.”[3]
Sevgili Yavrum!
İyiliği kimse mağlup edemez. Arzu ve emelimiz, herkese iyilikle muamele, tatlı dil, güler yüz, hoşgörü olacaktır. Allah’ın zikri, sevgi ve muhabbeti içimizden bütün hiddeti silecektir inşallah!
Babanızın yakalandığı hastalığa üzüldüm. İnşallah geçmiş olsun. Allah âcil şifalar ihsan etsin. Babana, annene, kardeşlerine, Hacı Amcaya selâm eder, hatırlarınızı suâl ederim.
Siz iyisiniz, madden ve mânen çok iyisiniz. İyiliğinize inanarak iyi olduğunuzun haberlerini bekler, Allah’tan size sonsuz iyilikler dilerim.
Cümleye selâm ederim. Allah'a emânet olun.
21. 10. 1984