İzmir, 3. 12. 1998
Esselâmüaleyküm
Muhterem Kardeşlerim!
Cenâb-ı Hak cümlemize iyilikler ihsân etsin. İyiliğin bir kesafet yanı vardır, bir de letafet yanı. Kesafet yanımıza çok güzel bakıyoruz. Vücudumuzu yıkıyoruz, besliyoruz, hiçbir şeyini eksik bırakmıyoruz.
Ama letafet yanımız çok daha önemli. Hakiki vücut, zayıfladı mı, haset geliyor, inat geliyor, öfke geliyor, gurur geliyor, kibir geliyor. Hayvaniyet, kötülükler, nefsânîyet artıyor.
O büyük tehlikeyi önleyebilmek için muhakkak Hak mürşidin telkîni rehberimiz olacaktır. Nefs-i emmâreye hizmet etmeyelim. Sâlik, emre itaat ederek, Hak mürşidin gösterdiği yoldan yürüyerek nefs-i emmâreden nefs-i levvameye, nefs-i mülhimeden nefs-i mutmainneye yükselir. İşte o zaman, Allah kulunu sever, kulun diyeti olur. Onun için Hak mürşit söylemiş: “Hakkı istersen yürü insana bak!”
Hakkı diyet eden hazret-i insanın vücudunda ihtilâl olmuş, şirk fiil, fiilullaha dönüşmüş, şirk sıfat, sıfatullaha dönüşmüş, şirk vücut, vücudullaha inkılâp etmiş... İşte o zaman Hak, “Sevdiğim kulun diyeti ben olurum” buyuruyor.
Önemli olan: Sevilen bir kul olabilme! Mü’min esmasını giyebilme. Öyle mü’min ki, Allah ondan emin olmuş.
La havfun aleyhim.”[1] İşte bunlar için korku yok, hüzün yok, keder yok. Ne mutlu, sırat-ı müstakîmden gidenlere! Ne mutlu Hakk'ı bâtılı, iyi ve kötüyü fark edenlere!
Peygamber Efendimiz “Yolumdan gelen bendendir!” Allah’ın Resûlü’nün yolu sırat-ı müstakîm, tevhît yoludur. Öyle bir yol ki, ezelle ebedi birleştiren, maziyi hâl eden, geçmişle geleceği birleştiren... Bunların tarifi mümkün değil. “Yürü hâl ehli ol, kali n’edersin!” Mânâda lisân yok, kelâm yok, lâfız yok. “Bî hurûf u lafz u savt sohbet bilen anlar bizi.
Hak mürşidin telkînine sadâkatle derviş, devr-i âlem olmuş. Dünyâ ukbâ pazarında eyleşmez. Hiçbir varlık onu kendine çekemez. Cezbe-yi aşk, cezbe-yi İlâhîye, nûren aynen nûr!..“Tuttular vahdette mesken dürr-i yektalar gibi”
Mevlâ bizi sevsin, sevgisine mazhar kılsın, diyetimiz olsun, dilimizden söyleyen olsun, gözümüzden gören olsun. Fail benim, desin, nispet fiiller yok olsun. Gerçek mevsuf benim, desin, sıfat şirkinden kurtarsın. Zâtıyla tecellî etsin, fenâfillâha uğratsın.
Zâtından zâtına mazhar kılsın, eniyyetini ilan eylesin.
“Fettebiûni”[2] emriyle Muhammedine versin. Ahkâmımızla, ahlâkımızla, erkânımızla gerçek kul, gerçek ümmet, gerçek ehl-i tevhît olmayı bize yaşatsın, zevk ettirsin. Kur’an'ımız, lisân Kur’an'ı olsun. Kur’an hâlimizde tecellî etsin. “İnnâ a’tayna”[3] suresini okurken havz-ı kevserden içmek, içirmek, aynı zevkle zevkiyap olmak Allah bütün dostlara nâsip eylesin.
Mi’raç âyetlerini okurken mi’racın esrarından, hâl tecellîsinin mazharı kılarak aynen yaşamayı, zevk ü sefasına ermeyi Mevlâ nasib u mukadder eylesin.
Berât ve Kadir gecelerinin kutsîyetini, ulvîyetini hâle getirip yaşamak, zevkiyle zevkiyâp olmak, berâtı alıp hâliyle yaşamak, meçhulden malûma geçebilmek, nüzûl eden Kur’an’ın esrarına vakıf olmak, Hak Resûlün yolunda, erkân ve adâbında bu hâlleri yaşamak Mevlâ cümleye nâsip eylesin.
Gelin dostlar, görerek, bilerek şahâdet verelim. Nefs-i mutmainne olalım. Dünyâ, ukbâ pazarında eylenmeyelim. Hak erenler hâlde tevhît ettiler. Velâyette Kur’an’la müzeyyen oldular, velilerle haşir neşir oldular. Nübüvette nebîlerle edebi, ahlâkı, ahkâmı koruyup muhafaza ettiler. Bu iki kanadı taktılar da ezelden ebede uçtular.
“Geçmeyecek anlar sırat / Vermeyecek anlar hesap...” “Mûtû kable ente mûtû!”nun sırrına mazhar bunlar. Fena-yı tamda bekâ buldular. Hak mürşide nispet varlıklarından soyunarak hesap verdiler. Mevlâ Hak mürşitlerin himmetlerini üzerimizden eksik etmesin.
Dünyâ ehli dünyâda
Ukbâ ehli ukbâda
Herbiri bir sevdada
Bana Allahım gerek.
Bana Sübhanım gerek ”
Hak mürşidin telkîni, bizi harem-i ismete getirecek, vuslat-i yârla halvete getirecek. Hak yolcusuna âşıklık, sâdıklık, illâ âriflik gerek.
Tevhide gönül verenlere, varlığından, benliğinden geçerek gerçek derviş, gerçek mü’min olanlara, güzel ahlâk ile çevresine ışık tutanlara, ailesine, yuvasına sahip çıkıp, taklitten tahkîka geçenlere selâm olsun, yüzlerce, binlerce selâm olsun!
Mevlâ Hak dostları birlik ve beraberlik içerisinde haşr u cem eylesin. Allah ihvânımız arasına ikilik sokmasın, onları, fitne fesattan korusun.
Amin! Amin! vel hamdulillahi Rabbi’l - Âlemin!
Hüseyin Sabri SOYYİÐİT
Gelin birbirimizi sevelim dostlar.
Dersini Kur’an-ı Kerim’den alanlar,
Nefsi mücadelede zafer bulanlar,
Sevelim, sevilelim mü’min kardeşler.
Din hâdimi olma şerefi sizindir.
Dinin koruyucusu Ulu Mevlâ’dır.
Mü’minlik cihanda en büyük şereftir.
Sevelim, sevilelim mü’min kardeşler.
Nefsî mücadele cihad-ı ekberdir.
Mütefekkir insan, davayı bilendir.
Mü’min o ki, Hakk’ı bâtılı seçendir.
Sevelim, sevilelim mü’min kardeşler.
Kutsî emânetin sahibi insandır.
Emre itaatla kötüyü atandır.
Hâl ve harekâtını kontrol edendir.
Sevelim, sevilelim mü’min kardeşler.
Sözünde sohbetinde hikmetler vardır.
Nefse ağyâr, Hak dostuna insan yârdır.
Zâhiri halkla, bâtını Hak olandır.
Sevelim, sevilelim mü’min kardeşler.
Yaratılış gayesin bilen insandır.
“Festekim” âyetine uyan insandır.
Kur’an-ı Kerim’i hıfz eden insandır.
Sevelim, sevilelim mü’min kardeşler.
Îmânda kardeşiz sevilmek hakkımız.
İhtilâfımız olursa sulh ederiz.
Çok şükür mü’miniz, doğruyu söyleriz.
Sevelim, sevilelim mü’min kardeşler.
Sevgi, muhabbet gönülleri fetheder.
Bütün kötülükler kayıp olur gider.
Güzel ahlâklı olmak bizlere yeter.
Sevelim, sevilelim mü’min kardeşler.
Allah’ın emridir güzel ahlâkımız.
Önderimiz Sevgili Peygamberimiz.
Yoluna kurbandır baş ile cânımız.
Sevelim, sevilelim mü’min kardeşler.
Mevlâ sevdi de mi’raca davet etti.
Mi’raç olan namaz bizlere verildi.
Hak dostları naz ve niyâza yükseldi.
Sevelim, sevilelim mü’min kardeşler.
Sevilir insan, insanda hikmetler var.
Yedi âzasıyla Allah’a secde var.
Teşehhütte gerçek şahâdet veren var.
Sevelim, sevilelim mü’min kardeşler.
Senlik, benlik davasın kökünden yıkmış.
İnsanlık yolunda kemâle erişmiş.
SABRİ dostlarından hep bunu dilemiş.
Sevelim, sevilelim mü’min kardeşler.