Sakın ha, avam itikadıyla
Allah’ı
Gelecekte mezarlığın ötesine koymak,
peygamberi de
1400 sene evvel öldürmek gafletine düşmeyin!..
Tarîkatların Dejenere Oluşu!..
Seyr i Sülûk Etmek İsteyen Kardeşime!
Akl-ı selîminle dinle ve düşün. Hiçbir varlık size engel olmasın, hedefinizden alıkoymasın. Sûret ve şekil dikkat et aldatmasın!
İnsanlar sarhoştur, makâm, şan, şöhret sarhoşu. Yükseldikçe mesûliyetini kaybediyorlar. Kendilerini derleyip toparlayamıyorlar. Akıntıya kaptırıyorlar kendilerini. Þeyhlikler de böyle oluyor.
Þeyh, mânen görevli olandır. İlhâm tecellîsinin mazharı. İlhâm kaynakları çalışan, etrafına mânevî ruh verebilendir. Bütün hâl ve harekatı kontrollü, sözü sohbeti murakabelidir.
Bu mânevî makama yükselen kişilerin ilhâm kaynağı, tenezzül ve tevazusu olacak. Aynı zamanda ihvân olacak, dervişân olacak. Onları sevmek, gönüllerine girmek, gönüllerini fethetmek, o sevgiyle mânevî tedavilerini yapabilmek maddeden mânâya, mukayyetten mutlağa geçirebilmek, üzerine almış olduğu mânevî mesuliyeti büyük görevin idrâki, anlayışı içerisinde olmak...
Hani derler ya ki: “Þeyh uçmaz da müridan şeyhini uçurur!” onu efsaneleştirir. Bilmediği, zevk edemediği, gerçek mânâsını müdrik olmadığı hâl ve hareketlerini vasıflandırırlar:
- Aman efendim, ben böyle değilim!” dese de,
- Estağfirullah, sen daha büyüklere lâyıksın. Ne tenezzül ne tevazu efendim...” diyerek riyakâr, şımarık, bu riyakârlığı ile kendisine pay arayanlar, kısa zamanda da kendilerini birer şeyh olarak görürler.
-Ah, bizim efendi gibi var mı!..”
En çok metheden, parsayı toplar. İşte tarîkatların dejenere oluşu...
Þeyhlerin şeyh olmayıp da olmak, ermek, bilmek hastalığına yakalanmaları...
Geçmiş velilerin kitaplarından hikayeler, nakiller, bazı harikulâdeliklerden bahsederek kendilerini esrarengiz perde arkasına sokmaya çalışanlar...
Bunlar doğrudan doğruya tevhîd düşmanları! Gerçek ehl-i tevhîdin yolunun engelleri, taş attıranlar... Erkân ve âdâbın dışında, Kur’an-ı Kerîm’in ve Hadîs-i Nebeviye’nin haricinde hedefe ulaşmak mümkün mü!?
İşte ehl-i kemâlin sözü:
Uydun zındık sözüne
Mürşit dedin kendine
Senden derviş olanlar
Bir kızıl şeytan olur.” buyrulduğu gibi.
Aman Rabbim, safsatalar, bâtıl itikatlar, ifrat ve tefritler, hayâl ve evhamlar, gerçeklerden uzak bir sürü lâf ve güzâflar...
Bunları tevhît gibi gösteremeye kalkan bir sürü sahte ve riyâkârlar... Bunların hâl ve hareketleri ihvânımıza, Hak yolcularına ders olmalıdır. Ne kadar tenezzül tevazu göstersek, şükren secde etsek az! Ne mutlu hakiki mürşidi bulana!
O mürşid-i hakiki ki, her okuyuşta Kur’an’ın hikmetiyle dolmuş, rehber Kur'an-ı Kerîm’i göstermiş, fenâfillâhta erimiş, nâm u nişânı kalmamış, bekâ-yı vahdette ilhâm tecellîsinin mazharı. Zâhiri halk ile bâtını Hak şuhudu içerisinde tevhîdi mutlaktan almakta ve vermekte.
“Festakîm kema ümirte” [1]âyetinin ger çek sahibi. Velâyet ve Nübüvvetin tasarrufunda liyâkat sahibi. Vâris-i Nebi, Nâib-i Hak! Kenz-i mahfinin mahremiyet üyesi.
Rabbim, bu yüce inanları aramızdan eksik etmesin.
Bu zât-ı muhteremlerin nefhasında hayat-ı ebediye vardır. Dirileri fenâfillâh .. Ölülere ruh nefhederler, hayat bahşederler. Bu Hak dostları müridânını, dervişânı yan etkenlerden, nefsaniyetten, geçmiş ve gelecek evhâmından hâle getirirler.
Aman Rabbim! Gerçek mühür sahibi bu mümtaz zât-ı muhteremlere hizmet, kelâmını Hak’tan duymak, hürmet ve saygıda eksiklik etmemek ne büyük mutluluk!
Ruhu şâd olsun Efendi Hz.’lerimiz, efendisi Hasan Fehmi’si hakkında “Þeyhim benim, Efendim benim, cânım benim! Ayniyetim benim, herşeyim benim!..” Efendisine eksiksiz inandığını defalarca ifade eder, gözü yaşarırdı.
“Varmazsa yolum şeyhime
Sürmezse merhem yâreme
Vâ fırkatâ va hasretâ”
Koca Mevlâna:
“Ey dünyanın dengesini değiştiren, güneşi, ayı başka hâle sokan, ey Tebriz’den doğan hakikat güneşi! Doğmasaydın âleme sen, karanlıkta kalırdı cihan. O zaman ne sen olurdun ne de ben!”
Gerçek aşk tecellîsinin mazharı olan ilâhî nûrun pervaneleri devr-i âlem oldular. İfade edecek lisân bulamadılar. Bildiler, bildiremediler. Aklı fikretmez o hâli fehm ü hâl!
Efendimiz Hazretleri-Ruhu şâd olsun!-:
“Tevhîd ilmini toprağa gömmeyelim; alın alın. Size mutlaktan tevhîdi verebilmek için fenâfillâhta eridik, ender fenâda hayat bulduk. Kelâm-ı Hak’la sohbet edebilmek için telkîne riayet, emre itaat, sadâkat ve samimiyetimizde eksiklik etmemek için azamî gayret sarfettik.
Dinleyin beni. Arkamdan karanlıklarda bir şey aramayın. Hayâl, evhâm ile Allah, Muhammed evhâmına kapılıp nefsinize göre taklidinize göre tevhîd etmeyin. Ona tevhît denmez.
Tevhît , îmân-ı kâmilde, gerçek telkîne riâyet etmede. Ol bir pirden mü’minin kalbine ilka olur.
Sultanlar sultanı tenezzül tevazuda erimiş, gerçek insanlığın örneğini göstermiş, yokluk âleminde, yoklukta saltanat kurmuş, gerçek kendisini tanıyanlara hayat-ı ebediye bahşetmiş. O tarife sığmaz. O sultan, o sultan tarife sığmaz.
“Þeyhim şahâdet verdirir.
Sırat, mîzândan geçirir.
Dostun nikabın açtırır.
Cânım kurban cânânıma.”
Rabbim! Zât-ı Hakk’ın mazharı olan üstadlarımızın himmetlerini üzerimden eksik etme. İlhâm tecellîne mazhar kıl. “Emir senden söz senindir / Þeyhim delil oldu bana” anlamı, şuhûdu ve yaşantısı içerisinde zevkiyap olmak bize ve dostlarımıza nasip et.
Dua ve niyazımızı kabul et. Bizi bize bırakma. Habibin Muhammed’inin ahkâmıyla, âdâbıyla, güzel ahlâkıyla haşreyle bizi. Sana lâyık lisânla Allah demekten mahrum etme. O lisânı bizlere nasip et.
Amin! Amin! Vel hamdü leke ya Rabbe’l-Âlemin!
“Cuma sabahının ilhamı. İhtiyacımız olan muhabbetin tecellî etmesi.
Çocuklarımıza -it ısırır, kurt parçalar, ateş yakar, su, sel boğar- bunları göstermek bizim görevimizdir. Yavrularımızı felâketlerden koruyabilmek, muhafaza edebilmek ne mutluluk!..”
24. 06. 1983