14. 05. 2000
Hak Mürşidim yol gösterdi.
Kâmil îmân telkîn etti.
Nasuh tevbesin verdirdi.
Cân mürşidim cânım feda!
Hak Mürşidim yol gösterdi.
Fenâfillah olan mürşitler, fena-yı tamda bekâyı bulan mürşitler... Nispet fiilden, nispet sıfattan, nispet vücuttan soyunmuş, zât-ı Hakk’ın mazharı.Yâni velâyet makamında Hak makama oturmuş mürşit. O, ancak yol gösterebilir.
Kâmil îmân telkîn etti.
Hani hocalar “Ya Rabbi, îmân-ı kâmil nasip et!”derler. İman-ı kâmil, mürşid-i kâmilin telkîn ettiği îmândır. Taklitten kurtardı seni. Sen nerde îmân etmiştin? İyi ki baban Hasan idi de sen olmuşsun müslüman. Rasgele müslüman. Öyle değil... Tesadüfilikten mürşid-i kâmil kurtarır insanı.
[1] ©é¡Ûì¢ ? ë ¡é¨£ÜÛb¡2 aì¢ä¡ß¨a a¬ì¢ä ߨa åí©? £Ûa b 袣í a¬b í Ya eyyühellezine âmenû, âminû billahi ve resûlihi “Ey îmân edenler îmân ediniz.” Îmân, mürşid-i kâmile inanmak. “Ara bul Ademi nerde” Ademden maksat Ademiyet sahibi mürşitlerdir. “Tenezzül eyle et secde.” Yâni ona biat et, ders al.
Kâmil îmân, O’nun telkînidir.
[2] 6 騣ÜÛa æì¢È¡íb j¢í b à £ã¡a Ù ãì¢È¡íb j¢í åí©? £Ûa £æ¡a İnnellezine yübayuûneke innema yubayuûnallah Habîbim sana biat edenler, bana biat ederler. İşte mürşit de Hak ile Hak olmuş da Hakk’a biat ettirmiş.
Kendine biat ettirsin cânım, ben onun kendine biat ettim. Çünkü o, varlıklardan geçmiş, Hak varlığı ile giyinmiş.
Nasuh tevbesin verdirdi.
Gerçek tevbeyi mürşid-i kâmil verdirir. Ahde vefa, ahitleşir.
Cân mürşidim cânım feda!
Başka laf bulamamışım, ne diyeyim, o bile bana az geliyor!
Ona bir cân feda ettik, nispet cânı. Nispet ettiğimiz vücuttan, varlıklardan, benliklerden soyunarak cânımız feda oldu ona.
Zikri bana talim etti.
“Zikredin Allah’ı” dedi.
Kelâm-ı Hak’la söyledi.
Cân mürşidim cânım feda!
Zikri bana talim etti.
Allah’ı sevmenin, sevilmenin yolunu zikrullah açar. Hak mürşit, sevmenin sevilmenin Allahla kulun arasındaki manevi bağları kurar.
“Zikredin Allah’ı” dedi.
[3]a=¦?î©r × a¦?¤×¡? 騣ÜÛa aë¢?¢×¤?a aì¢ä ߨa åí©? £Ûa b 袣í a ¬b í Ya eyyühellezine amenüzkürullahe zikran kesira. Hak mürşidim Allah’ı zikredin, dedi.
Gene tevazu göstermiş. O, beni zikredin deseydi, ben onu zikrederdim. Mevlâna “Þems Þems Þems” demiş. Hani biz kelâmı Hak’tan almıştık... Kelâmı Hak’tan duymuşuz. Hak mürşidin himmeti bunlar.
Kelâm-ı Hak’la söyledi.
Hak kelâmıyla söyledi. “Zikredin Allah’ı” Zikri ehlinden öğreniniz. Zikir ehli kimdir? Mürşid-i kâmil. Allah himmetlerini üzerimizden eksik etmesin.
“Fenâfillah olun!” dedi,
Fail Hakk’ı O bildirdi.
Sıfatımız ifnâ etti.
Cân mürşidim cânım feda!
İstiyorsanız harem-i ismetime giresiniz, vuslat-i yârla halvet istiyorsanız, varlığınızdan soyunup Hak varlığına ulaşmak istiyorsanız, “Fenâfillah olun” dedi. Kendinize nispet ettiğiniz fiilden, kendinize nispet ettiğiniz sıfattan, nispet ettiğin vücuttan çıkın. Fenâfillah olun, zât-ı Hakk’ın mazharı olun.
Fail Hakk’ı O bildirdi.
O Hak mürşidim var ya. Sen de benim dediğim gibi: “Hak mürşidim.” de. O bildirir zâten. O birdir. O’na bildiren de sana bildiren de bir. Hepsi bir. İkincisi yok bunun. Hz. Muhammet’ten bugüne kadar bir. Allah’tan bugüne kadar desem, uzaklık olur. Hepsi bir.
Sıfatımız ifnâ etti.
Sıfat, nispet sıfatlar. Gerçek sıfatlar, sıfatullahtır, Allah’ın sıfatıdır. Kimsenin sıfatı yoktur.[4] 7¢â좣î Ô¤Ûa ¢£ó z¤Û a 7 ì¢ç ü¡a é¨Û¡a ¬ü ¢é¨£ÜÛ a
Allahu lâ ilahe illahu vel hayyul kayyum. Hay olan dirilik Allah’ındır. Semi, basar, görme, işitme de Allah’ındır. İrade, kudret de Allah’ındır. Yâni bizim kendimize ait bir varlığımız vardı da o ifnâ oldu... Öyle bir şey yok.
-Ya kimin?
-Allah’ın hepsi. Allah’ın kuvveti, Allah’ın ilmi... Bize ait bu vücutta hiçbir şey yok. Yüzüne bakan sende hiç gayrullah görmesin. Nispet efalden efalullaha, nispet sıfattan sıfatullaha.
Gaspetmişsin Allahın sıfatlarını:
-Eh Allah’ın var ama benim de var.
-Tevbe de yahu. Bir ilâhîde yazmışım:
“Sen münezzeh biz zuhurda utanırız ey ulu
Ayet-i keriminde buyurdun “Hüvezzahirû”
Habîbine, “Ya Muhammed, sen de ölüsün, ümmetin de ölüdür. Sizdeki dirilik benim.”
Öyleyse nispet fiilden fiilullaha geçirdi mürşit. Nispet sıfattan sıfatullaha geçirdi mürşit. Allah bundan çok memnun olur. Sıfatlarını tertemiz ona verdin mi, yahut Allah’ın sıfatlarını Allah’ın rızası üzerine kullandın mı, çok sevinir. O’nun nûruyla O’nu seyretmek, O’nun lisânıyla Allah demek. Gayrullah yapmamak. Allah başka kul başka değil. Gayrullahtan kurtarabilmek. Gayrullahı kaldırabilmek.
Cân mürşidim, sana cânımız feda olsun. Feda-yı cân, fenâfillah olmak.
“Nispet vücut atın!” dedi
“Zan evhamı yıkın!” dedi
“Zât-ı Hakk’a erin!” dedi
Cân mürşidim cânım feda!
“Nispet vücut atın!” dedi
Nispet olan vücut, bu insanların vücutları. Bu vücutlar, “mümkünü’l- vücut”tur. Allah çekildi mi, bu vücut iki günde kokar. Vacibü’l-Vücut, Allah’tır. Gerçek vücut sahibi Allah’tır. Nispet vücutlarınızdan geçin. Onlar bir hayâl, bir gölgeden ibaret. Gerçek vücut, vücudullahtır, Allah’ın zâtının tecellîsidir.
Zan evhâmı yıkın!” dedi
Zannı, evhamı şüpheyi yıkın dedi. Tevhît bütün zanları, bütün evhamları, bütün şüpheleri kaldırır. Güneş doğdu artık, karanlık kalmaz. Kurtulup şüphe i şirk-i hafiden bulduk emân. Tevhîtte şek kalmaz, şüphe kalmaz, acaba kalmaz, ikilik kalmaz. İfna oldu, isbat oldu.
Her zerreden zahir oldu.
Þehr u pazar hep Hak oldu.
Cân mürşidim cânım feda!
İfna oldu, isbat oldu.
Her yokluk, bir varlığı meydana getirir. Bir tohumu atarsın tarlaya, bahçeye, kaybolur. Neşv ü nema bulur, hayat bulur. Her fenânın bir tecellîsi vardır. Fenâ-yı efal, tecelli-yi efal-i ilahiyeyi meydana getiriyor. Fenâ-yı sıfat, tecelli-yi sıfatullahı meydana getiriyor. Fenâ-yı vücut, tecellî-yi zât-ı ilâhî yeyi, Hakk’ın zâtını izhar ediyor.
Her zerreden zahir oldu.
[5] 6¡é¨£ÜÛa ¢é¤u ë £á r Ï aì¢£Û ì¢m b à ä¤í b Ï Fe eynema tüvellû fesemme vechullah. Her nere dönsen Allahın cemali zâhir oldu. Her neye baksa gözün kim, sırr-ı hikmet anda var. Hak’tan gayrı bir şey yok. Hep Hak oldu şehr u pazar. Kesret gördüğün, aynen vahdete döndü. İşte kesreti vahdette, vahdeti kesrette bulma!
Bak neler yapmış bana mürşidimiz, ne hallere sokmuş bizi. Allah himmetlerini üzerimizden eksik etmesin.
Mansur makamına vardık.
Vahdetimiz îlân ettik.
Þahâdet zevkini aldık.
Cân mürşidim cânım feda!
Sırr-ı velâyete erdik. Sırr-ı feeynema’yı bulduk. Makam-ı Mansur, Hak makama geldik. Vahdetimiz îlân ettik. Yani enel Hak sırrını açtık. Zâtından zâtına mazhar düştük. Hakk’ı izhâr ettik ilân ettik.
Þahâdet zevkini aldık
Habîbine selâm verdik.
Varıp huzûrunda durduk.
Aşkla zevkle ümmet olduk.
Görerek bilerek şahâdetin zevkini aldık.
Habîbine selâm verdik. Habîbini kaldırdık kabirden artık. Muhammediyetini bulduk. Tafsilâtını bulduk. “İllel mevcûde illâ ente” sensin ya resûlallah dedik.
Varıp huzûrunda durduk. İşte hep onunlayız. Habîbinin, sevgilisinin, Muhammedinin huzurunda durduk.
Aşkla zevkle ümmet olduk.
Bütün dava, fenâfillahtan geçip, zât-ı Hakk’a mazhar, Hz. Muhammed’e temiz bir ümmet olma. Nispet fiili yok, nispet sıfatı yok, nispet vücudu yok. Gayrıyeti yok, ikiliği yok; pırıl pırıl, tertemiz. Aşkla zevke ancak o zaman ümmet olunur.
Telkîn etti Þeriat’ı.
Bildirdi Hakk’ı-bâtılı.
Makâmatı, kemalâtı.
Cân mürşidim cânım feda!
Bu, fark makam. Hak, bâtıl burda bilinir. Kıl, kırka burada yarılır. Burası farkiyet makamı. Müminlikle kafirlik, Hak’la bâtıl burada fark edilecek. Hz. Ömer’e Adil Ömer... Kılı kırka yarıyor. Demek Hakk’ı bâtılı bildiren mürşitmiş.
Gören görünen ol oldu.
Gönül dostla hemdem oldu.
Zevk u sefâsını buldu.
Cân mürşidim cânım feda!
Bir hemdem olma, zevk u sefâsına erme, halkın yüzünden Hakk’ı sevme... Bütün dava harem-i ismete girme. Bütün dava, dost ile hemdem olabilme. Bu sır makam. Kavseyn makamı.
Kesret vahdetle bir oldu. Halkla Hak bir vücut. Gayrıyeti yok. Kesret aynen vahdet. Vahdet aynen kesret.
Muhiddin-i Arabî Hz.’leri “El halk hüvel Hak” diyor bu makamda. Bir yerde seni tutarlar da “Bırak bu milleti seni Allah’a getireceğim” derlerse, sakın bu milletten ayrılma. Vallahi gaflete gidersin, yanarsın kara kara! Başka yerde bir şey bulamazsın. Kesreti vahdette, vahdeti kesrette bulmaktır tevhît.
Aç gözünü hikmetle bak
Görünen değil mi Hak!
Allah senden ayrılsın da gözün görsün bakayım! Dilin söylesin bakayım! Elin tutsun bakayım! Yürü bakayım, kıpırda bakayım!
Ben şimdi senin kıymetini bileceğim, seveceğim cândan içerû. Cânda cânânını incitme sakın. O ayrıldı mı eyvah! Niye feryât ediyoruz. Bu çamaşırı çıkardı diye. Önemli olan çamaşırı giyendir. Çıkartır çıkartır. Çıkartacak bu çamaşırları.
Bu suretler birer birer bozulur
Gider mânâ denizinde dizilir.
Çoktan çıkarttım bu milletin çamaşırını. Onlar zannediyor, benle görüşüyor. Ben hep Hak’la görüşürüm.
-Yapma cânım
-Nee, gayrullah mı var?
Söyler kelâm bakar sana
Görmez gözü hiç mâsiva
Vermiş gönül Hak’tan yana
Hep gördüğü didar olur. Hep cemâle bakar.
Sen istediğin kadar kendini gayrı gör. Allah’ın nuruyla nazar eden başka ne görecek?
Gene mi bardağı taşırıyoruz yoksa? Yok cânım!. Bardağı genişlettik artık taşar mı!
Allah bizi birbirimizden ayırmasın. Sevgi versin bize, daha çok aşk versin.
Allah’ın iyilikleri sizi hiç bırakmasın.
HACI BABA
[1] Nisa, 4/136
[2] Fetih, 48/10
[3]
[4] Bakara, 2/255
[5] Bakara, 2/115