Eğer nefsî mücadelede
zafer kazanırsak,
gönül kalemize
tevhît bayrağı çekilmiş olur.
O zaman,
bizde,
Allah ve Resûlü
söz sahibi olur!..
Mânevî Mes’uliyetin Ağırlığı!..
Muhterem Kardeşim Salih Efendi,
Cenâb-ı Mevlâ’dan kemâl-i âfiyet üzere olmanızı dua eder, bütün ihvânın hâl ve hatırlarını suâl ederim. Mevlâ-yı Zülcelâl, razı olmadığı fiillerden korusun ve muhafaza eylesin.
Muhterem Kardeşim,
Üzerimizdeki emânet-i İlâhîyenin mânevî mesûliyetini bir an olsun aklımızdan çıkarmamaya dikkat edeceğiz. Kutsiyetini idrâk eden ehl-i kemâl, bu nûr-i tevhît ile kemâle geldiler, irfâniyet buldular. Mürşitlerinden aldıkları telkîn üzerine tevhîde hizmet ettiler. İlâhî aşk tecellîsine mazhar olabilmek için ihlâs, sadâkat, emre itaatte azamî derecede gayret gösterdiler.
Ma’lûm-u âliniz, yolumuz aşk yoludur, sevgi yoludur, muhabbetullah yoludur. Zirve-yi tevhîde giden sırat-ı müstakîmde abdestli, uyanık, murakabeli, tefekkür üzerine olma, emin adımlarla görerek, bilerek aynı hâli yaşayarak seyr ü sülûk etmek başlıca arzumuz ve gayemizdir. Bütün ihvânımızın sadâkatlerine, emre itaat, mürşitlerine bağlılık derecesine göre ilhâm-ı ilâhîyeye mazhar düşecekleri muhakkaktır. Buyrulduğu üzere:
“Neylesin Tâlip, olamaz teslim
Ya nice bulsun, ol kemâlâtı."
Hak yolun yolcularından Hakk’ın istediği:
“Sâdık kul olmak!”
Allah’ın Resûlü neyi getirdi, “Alın!” dediyse, onu alacağız; neyi “Atın!” dediyse, onu atacağız. Emrolunduğumuz gibi doğru, merâtip ve makâmât-ı tevhîdi günlük hayatımıza uygulayıp yaşamadıkça ehl-i tevhîdiz, demeye hak kazanamayız.
Tevhît ilmi, hâl ilmidir, mânâ ilmidir. Bu ilâhî tecellîye mazhar olanlar, muhâsebeden, muhâkemeden şahâdet âlemine yükseldiler. Ayne’l-yakîn tecellîsine mazhar düştüler; düştüler de hâllerini ifâde edecek kelime bulamadılar.
Bazıları:
“Bî hurûf u lafz u savt” diye söylediler.
Ve yine bazıları:
“Ayniyettedir sefâ
Kelâmla olmaz îfa
Derviş ahde et vefâ
Her yüzden nazarım sen!”
Ve yine:
“Hu’dur bizim huzurumuz
Hak’tır bizim zuhûrumuz.”
“Yürü hâl ehli ol kali n’dersin." Ve buna mümâsil binlerce ifâde...
Mâsivaya göz yummadan, gayriyeti silip atmadan, fenâfillâhta eriyip yok olmadan, diyet-i Hak, zâhiri halk ile bâtını Hak olmadan, "Küntü kenzen mahfiyyen...”[1]sırrına sırdaş olmadan bu ulvî ve kutsî tecellîye mazhar olmak mümkün değildir.
Bütün peygamberân, evliyâullah, ârif-i billâh olan zevât-ı kirâm, Kur’an-ı Kerim’in rehberliğinde, nûr-i tevhît ile mürşitlerinin rehberliğinde rıza-yı İlâhîyeyi kazandılar. Mevlâ-yı Zülcelâl, bizleri onların yolundan, dua ve himmetinden mahrum etmesin.
Her zamankinden çok daha ahkâma sarılıp ahlâk üzre emrolunduğumuz gibi doğru, mürşitlerimizin tarif ve telkîni ile yürümek, en küçük bir ihmâl etmemeye gayret göstermek, bir an olsun bile huzurdan, râbıtadan, şuhût ve tefekkürden düşmemek için uyanık olacağız. Çok dikkat edeceğiz.
Dâr üzre olsak, halka çok ağır bir tecellîye mazhar bile düşsek, ne kahır, ne lütuf, ne nâr, ne nûr bizleri râbıtamızdan ayıramayacak inşaAllah!
Bütün kardeşlerimizden ricam: Nerede bulunursa bulunsunlar, bir yıldız gibi etraflarını aydınlatsınlar. Güzel ahlâklarıyla, hâl ve hareketleriyle, tenezzül ve tevazularıyla, merhametli hâlleriyle güzel ahlâk sahibi olduklarını ispat-ı vücut etsinler inşaAllah!
Kardeşlerimiz çok şükür mânâsız çekişmelerden uzaktırlar, uzak olacaklardır. Ehl-i tevhît, murâkabelidir, sözü-sohbeti tevhît iledir. Yaşantısı, günlük hayatı Allah ve Resûlü’nün rızası üzerine olmaları şarttır.
Ulu Mevlâmız razı olduğu iyilikleri hepimizin üzerinden eksik etmesin inşaAllah!
17. 05. 1982
[1] Keşfu’l-Hafa, II, 132