Mürşid-i kâmilden çok şükür telkini aldık
Zikrettik Mevlâm seni, gönülden Allah dedik
Sarıldık râbıtamıza hikmetlere erdik
İmanla, ahlâkla varılır sırr-ı tevhide
Nâr Nura Döndü mü?
Muhterem Dostlar!
Cenab-ı Hak, âyetinde buyuruyor ki:
“Ancak tevbe ve iman edip iyi davranışta bulunanlar başkadır; Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.”[1]
“Sadâkatle tövbe nârı nura, cezayı mükâfata döndürür. Peki sizinki döndü mü?
Nefsânîyet ve kötülük üreten düşünceler, insan vücuduna hakimiyetini kor. Þer kuvvet, insan vücudunda tahribat yapıp arzu ve isteklerini yerine getirir.
Tövbe, Allah'la ahitleşme, Allah'a söz verme. Yaptığı hatalardan nedamet (pişmanlık) duyup Allah'a yönelme.
Mürşid-i kâmilin telkin ettiği bu tövbe, tövbe-yi Nasuh’tur. Yoksa tövbe tutmamış kişinin tövbe verdirmesi mümkün değildir.
“Zikri ehlinden sorunuz, öğreniniz.”[2] âyetine istinaden zikri telkin eden mürşid-i kâmiller, önce tövbeyi verdirirler. İşte o tövbe, insanın şuurunda, düşüncesinde etki yapar, inkılâp yapar.
Bu tövbeyi almadan evvel, beyninden aldığı emirlerle göz, dil, kulak ve bütün âzâlar haramla meşgul olur. Hak mürşidin tövbesi, insan beyninde inkılâbını yaptı mı, duygu ve düşünceler değişir. Değişir de dil aşk ile Allah demeye başlar. Kulak, Allah sohbeti dinler. Göz, nefsin kötü emellerinin esâretinden kurtulur da Allah'ın nuruyla nazar eder. Vuran el, veren el hâline gelir. Nefsin arzu ve isteklerinde yol alan ayak, şimdi ihtilâl görmüş beyinden emri aldı mı, sırat-ı müstakîmden gidecek.
Hak mürşidin telkiniyle vücutta büyük bir ihtilâl gerçekleşiyor. Günah işleyen bu âzâlar, bu günah aletleri, bu sefer hayır işlemeye, sevap işlemeye, Hak yolda hizmet etmeye başlıyor.
Ehl-i tevhid olan Hak yolcusunun nârı nura böyle dönüyor. Seyyiatı hasenâta dönüyor. Cezası mükâfat oluyor.
Bir hadis-i kutsîde de: “Ben sevdiğim kulumun işiten kulağı, gören gözü, söyleyen dili, tutan eli, yürüyen ayağı ve ben onun diyeti olurum.” buyruluyor. Elbetteki Hakk’ı diyet eden bu zat-ı muhteremlerin seyyieleri açık seçik hasenâta, cezaları mükâfata dönmüştür. Allah bu zümre-yi sâlihînden bizleri hiç ama hiç mahrum etmesin.
Ey nârı nura, kahrı lütfa çeviren Hak yolcusu!
Tebrik ederim! Hak tövbe sizi tutmuş. Can mürşidin telkini etkisini göstermiş. Sûrette bir Mehmet; hakikatte öyle bir değişiklik, öyle bir ihtilâl, öyle bir hakikat tecellî etmiş ki!..
Sûrette nem var benim
Sîrettedir madenim
Kopsa kıyamet bugün
Gelmez perişan bana
İşte bu zat-ı muhteremler, bu veciz ifadelerini tevhitten aldıkları ilhamla söylediler. Hakk’ı diyet etmenin kemâlatı tecellî etmekte.
Geçmeyecek onlar sırat
Vermeyecek onlar hesap
Mürşide verdiler hesap
Bunların seyyieleri hasenâta, cezaları mükâfata döndü. Þu anda zat-ı muhteremlere saygıyla, sevgi ve muhabbetle dikkatlerini çekerek ifade edeyim ki kazanmaktan daha zor, kazanılanı muhafaza etmektir.
Sevgili Hak yolcuları!
Hakk’ı diyet eden dostlar!
Hak mürşidin telkini, verdiği râbıta bizi daima hedefe taşıyacak, vuslata getirecek, koruyacaktır. Hak mürşidin telkinini rehber edenler, kemâle erdiler.
Her gün biraz daha farklı hâlinizle, ahlâkınızla, yaşantınızla çevrenize nur saçacaksınız. Size gelen, âyet bulsun, hadis bulsun, hadis-i kutsî bulsun. Makâmat-ı tevhidi sizinle yaşasın.
Bu zat-ı muhteremler, hâlde tevhid edenlerdir. Görerek, bilerek, yaşayarak şahadet verenlerdir. Sırr-ı velâyette velilerle sırr-ı nübüvvette nebîlerle haşrolmuş- lar. Makâmat-ı tevhidi zevken yaşamış, varıp Kavseyn’ de tevhid etmişler. Ev edna’ya yolunu açan bu zat-ı muhteremlerin himmetlerini üzerimizden eksik etme sultanım!
Þükürler olsun Mevlâya! Ulu Yaratanım! Ne büyük lütuf ve keremin… Dilimiz döner, kulağımız duyar, gözümüz görür. Hem söyler hem dinleriz. Hem görür, hem görünürüz. Hem bilir, hem bildiririz.
Tevhid etmenin yaşantısıyla, zevk u safasıyla büyük, sonsuz lütuf ve kereminin karşısında aşkla zevkle kemâl-i edeple eğilir, kulluğumuzu ispat için, kullukta sultanlığı yaşamak için, râbıtamızın telkin ettiği zevk u safayla Allah deriz, Hak deriz, Hû deriz.
23. 06. 2005