Salâtı kılmak, erkânı bilmek
Miraç eylemek, sohbet dinlemek
Þuhutta durmak, şekilsiz olmak
Lütfet, kerem kıl, âciz kuluna
Namaz Kılmak
Kur'an-ı Kerîm’de 83 yerde “Namaz kılınız.”[1] emri vardır. Nedir namaz kılma? Namaz, huzur demektir.
Namaz kılarken bazı insanları görüyorum. O amelde ne inanç, ne sadâkat, ne ihlâs var. Huzu, huşû yok. Tâdil-i erkân yok. Bir angarya gibi baştan savma hareket.
Peygamber Efendimiz (s.a.) buyuruyor ki:
“Namaz dinin direğidir.”[2]
“Namaz, müminin miracıdır.”
“Allah’la kul arasındaki şirkin birisi de namazı kasten terk etmektir.”
Namazı dosdoğru kılma. İnanarak, sadâkat ve ihlâs ile Allah'ın emri olduğunu bilip zevkle yerine getirme. Bu miraç olan namaza girebilmek için tertemiz boy abdesti alma, abdest alma. Allah'ın huzuruna kemâl-i edeple inanarak, sadâkatle Allahuekber diyerek girme.
Tâdil-i erkân üç mezhepte farzdır. İmam-ı Âzam’da da vacip. Vacip de hemen hemen farz kadar kuvvetlidir. Tâdil-i erkânı öğrenip tatbik etmek! Namazı bozan şeyleri, sehiv secde gerektiren hâlleri bilmek ve icabında yerine getirmek.
Yine tekrar ediyorum: İlim öğrenme, okuma her müminin üzerine farzdır.” [3]
Bak şu insana! Namazı kasten terk eder. Sen mi namazı kılmadın, namaz mı seni kabul etmedi? Kılmak istesen de kılamazsın. Çünkü namaz seni kabul etmemiştir. Miraç olan namaz, herkesi kabullenmez. Zaten, namaz, müminlere farz kılınmıştır. O mümin kul da onu severek edâ eder. Çünkü o, namazdan, namaz da ondan memnun. Mıknatıs kendi cinsinden olanı çeker. Paslanmış tenekeyi tutmaz. Namaz da kendi cinsinden olanı çekiyor.
Þu insanoğlu namazı aşkla, zevkle kılmalıdır. Rabbisiyle mülâkata, sohbete giriyor. Zâhirî bâtınî temizlik ister namaz. Zâhirî yönden şeriatın ahkâmıyla vücudumuz, elbisemiz, namaz kıldığımız yer tertemiz olacak.
Bâtınî yönden, iç temizlik, mânevî temizlik! İnsan nefsânî olan bütün kötülüklerden, dedikodudan, malâyanîden, şirk fiilinden, şirk sıfatından, şirk vücudundan soyunacak, hülasa kendinden geçecek. Kendini aşacak! Ne dünya önüne set çekebilsin ne de ukba!
Zâhirî ve bâtınî bu temizliği yapan kişinin ibadeti aşkla, zevkle olur. İşte onlar, felâh bulanlardır. Huzu ve huşû ile huzura varanlardır. Kemâl-i edeple Allah'a kulluk edenlerdir.
Mânevî temizliği yapmayan insanlar, namazda huzur bulamazlar. Aşkla, zevkle ibadet edemezler. Allah ve Resûlü’nün harem-i ismetine giremezler. Fenâfillah olmayan bu kişilerin ilminde, ibadetinde şirk vardır. Allah şirki affetmez. O şirk-i hafi ki gizli şirk. Bu şirk, ancak Hak mürşidin telkinine gösterilen sadâkatle kalkar. Allah, Hak mürşidin himmetlerini üzerimizden eksik etmesin! Cenâb-ı Hak:
“Sizi yaratan, sonra rızıklandıran, sonra öldüren, daha sonra da dirilten Allah'tır.”[4]
Þüphesiz biz diriltir ve öldürürüz. Dönüş de ancak bizedir.”[5] buyuruyor. Sizi hiçbir varlık, bu vakadan kurtaramaz. Ne cesaretle Allah’a isyankar oluyorsunuz?
Muhterem Efendiler!
Cenâb-ı Hak kullarına hitaben buyuruyor ki:
“Biz yeryüzünü bir beşik, dağları da onun için birer direk kılmadık mı?”[6]
“Parlak ışık veren güneşi varettik;”[7]
“Taneler, bitkiler, ağaçları sarmaş dolaş bahçeler yetiştirmek için, yoğunlaşmış bulutlardan bol yağmur yağdırdık.”[8]
Arzı bizim için döşedi Allah. Havasıyla, suyuyla, sayısız nimetleriyle öyle yaşanacak bir ortam hazırladı ki… Sayısız nimetleri bizim için ve bizi da kendi için yarattı.
Ey Allah için yaratılan Hz. insan!
Dağların, deryaların kaldıramayacağı kutsî ve ulvî emânet bize verildi. Bu büyük lütuf ve keremin karşısında ne yapsak, ne kadar şükür, zikir, ibadât u taat etsek az! Bu kadar sayısız nimeti bizim için, bizi ise kendisi için yaratmış Ulu Mevlâ.
İşte ben de onun için şu emre itaat eden, telkine sadâkatle Hak yoldan yürüyen insana, Hz. insan diyorum.
Allah'a muhatap seçilen, kutsî emâneti teslim alan, emre itaat, telkine sadâkat ile Hak yoldan yürüyen, sözünde sohbetinde nefsaniyet olmayan ey Hak yolcusu!
Hakikat ilmine can ü gönülden hürmet ve saygı gösterelim. Allah’ın sır ve hikmet hazinesi, insandır. Ahsen-i takvim insandır. Fenâdan bekâya uçan, kesafetten letafete geçen, kesret vahdet tevhid eden, hikmetlere râm olan Hz. insanı tartacak bir terazi, anlatacak bir dil yok. Bu zat-ı muhteremlerin Allah adedini çoğaltsın. Himmetlerini üzerimizden eksik etmesin. Eyle himmet Sabri’ye çün yolundayım ben bir geda.
Elbetteki bu zat-ı muhteremler, severek, Rabbisi ile mülâkata girerler. İşte onların ibadetleri miraç olur. Onlar karşılık beklemezler. Rızaenlillah (Allah rızası için) ibadet ederler. Öyle bir hâle gelmişler ki nasıl anlatsınlar! Harem-i ismete girmişler, kesafetten letafete geçmişler. Dostun yüzünden nikâbı çekmişler. Harfsiz, savtsiz sohbet onlarda. Dost ile dost olanların hâlini kalem yazamaz, dil de ifade edemez.
Ey Derviş! Ey Hak’la yürüyen sevgili!
Kimin dil bağları çözüldü ise, ona sor sevgilinin hâlini, ahvâlini. Gözü perdeliye sorma. Gözü perdeliden yol sorma. Denize düşüp yılanlara sarılanlardan olma.
Gir kâmil gönlüne cennet dilersen
Fedhûli buyurdu Kur’an içinde.
Her yerde sabır sabır, ama dosta vuslat için, ona da mı sabır!.. Allah; mücahit, gözü kara, Hakk’a aşk ilen eden, sevdiğini izhar eden Hak dostların himmetlerini üzerimizden eksik etmesin. Amin!
Bir toplum içerisinde “Allah'ı seviyoruz, Hak yoldayız, Allah ve Resûlü’nün gösterdiği hidâyet olunanların yolundayız.” iddiası, davası görülürken bir seçim yapılsa:
Ey Hz. Muhammed’in (s.a.) dostları! Ayrılın mücrimlerden. Cennet fırkası cennete, cehennem fırkası cehenneme. İlâhî hitap:
Ey namaz kılıp ibadet edenler! Ey zikir, fikir, tefekkürlü olanlar! Siz emniyettesiniz, güvendesiniz
“Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O'ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön. Has kullarım arasına katıl ve cennetime gir!”[9]
Bu ulvî ve kutsî hitaba “Sizin için korku, hüzün yok.”[10] hitabına muhatap olmak ne mutluluk!
Muhakkak ki hulûs ile ihlâs ile Allah'a ibadet edenlere bu hitap yapılıyor. Düşün ve tefekkür et! Allah ve Resûlü, dostlarını seçip alırken, ya biz seçilenlerden olmaz, kalite kontrolden geçemezsek! Ya gönüllerde yer tutup sevgiye mazhar olamazsak… Düşün hâlimiz ne olur, nasıl olur!..
Yaratan, yaşatan, rızkını veren yaratıcının, iki cihan serveri Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.) kabulü olmamak, bu İlâhî davetten mahrum kalmak… Allah bu hâle kimseyi düşürmesin.
Gelin dostlar, aşkla zevkle Hak mürşide uyalım. İşimizi yarınlara, mezarlıklara bırakmayalım. Hata yapmışlardan olabiliriz. Çok şükür tövbe kapıları kapanmadı. Aşkla zevkle Allah diyen dil var bizde.
Emre itaat, telkine sadâkatle Hak Resûlün izinden giden, ehl-i tevhid, ehl-i hâl, ehl-i zevk olan zümre-yi sâlihin her an, her zaman mevcuttur. Bir kâmil mürşide varmadan olmaz. Onların verdikleri tövbe, seyyiatı hasenâta çevirir. Yeter ki kul emre itaatle Hak mürşidin izinden yürüsün.
Ehl-i sünnet olmayanlar Melâmî olamaz
Kur’an yolundan gitmeyenler huzur bulamaz.
Þeriatı olmayan Hakikate eremez
Yürü yavrum, sen, Hak Resûlün izinden yürü.
Zararın neresinden dönersen kârdır. Aşkla zevkle tövbe ya Rabbi! “Muhakkak ki sana biat edenler ancak Allah'a biat etmektedirler.”[11] şuuru ve mânâsı içerisinde seyrangah olan, perdelerden öte geçen, fenâ-yı tamda bekâya eren can dostların adedini çoğalt Mevlâm! Hak mürşidin himmetlerini üzerimizden eksik etme!
Dostları selâm, sevgi ve dualarımla Allah'a emânet ederim!
18. 01. 2005
[2] Keşfü’l-Hafa, c. 2, s. 31
[3] İbn Mâce, Mukaddime, 17