Uruç eder, Hak’la sohbet ederler
Nüzûl eder Hakk’a kulluk ederler
Doğru yolda Kur’an ile giderler
Ezelden Hak sözü vermiştir bunlar
UrUcun nüzûlün yolu
Esselâmualeyküm
Muhterem Dostlar!
İnsan vücudunda nefsânî olan kötülükler -ki nefsi emmarenin mahsûlü bunlar- hiç ihmâl etmeye gelmez. Kim derse ki “Ben nefsî işlerimi hâlletmişim.” kendini kandırmaktan başka bir şey değildir. “Su uyur, düşman uyumaz.” sözündeki düşman, nefs-i emmâredir, nefsin mahsûlü kötülüklerdir.
Kemâlata, olgunluğa ulaşabilmek için, Hak mürşitlerimiz tevbe-yi Nasuh ile zikr-i daimi veriyorlar. Ab- destli olmayı telkin ediyorlar. Yalnız dış abdest değil, iç abdesti de almalıyız. Dış abdestimizle Beytullah’a döneriz. Bu ilâhî emir, bütün müminlere farzdır. Bunu, yerine getirmeyen, günahkâr olur, inkâr eden de dinden çıkar. Hak mürşidin telkin ettiği zikr-i daimi ile de iç abdesti alınır ki o zaman için-dışın abdestli tertemiz olmuşsun demektir.
Ehl-i tevhid bu konuda şöyle buyurmuştur:
Ey içi dışı abdestli olan Hak âşığı,
Âşıklar kıblesi semme vechullah
Hak mürşidin telkin ettiği zikrullah ile iç temizliği yapanlar da salât-ı daimûne girerler. Bu zat-ı muhteremler, hâlde tevhid edenlerdir. Görerek, bilerek, yaşayarak şahadet verenlerdir. Hâlleri târife girmeyen, hâl ehli olan bu zat-ı muhteremleri Allah korusun.
Sakın ha, kim bunlar diye sormayasın! Bunlar fenâfillâhtan süzülmüş, yoklukta yok olmuşlar. Yokun târifi mümkün mü? Hak mürşidin emrine itaat, telkinine sadâkatle ender fenâdan bekâ bulan, kesret vahdet tevhid edip hikmetlere râm olan bu zat-ı muhteremler, halk arasında nişansızdırlar.
Hak mürşidin rehberliğinde bu kubbe altında, abasına bürünmüş, tevhidin râbıtası, zevki ve şuhuduyla “Halkla görüşmüş Hak’la görüşmüş” bu zat-ı muhteremlerin sırrına sırdaş, yoluna yoldaş olunur.
“Habîbim, sana biat edenler, bana biat ederler.”[1] O biatı vermek için görevli olan zat-ı muhteremin telkiniyle erkân ve âdâbıyla hidâyet olunan yolda yürünür.
Urûcun, nüzûlün yolunu can mürşit açar. Emrine itaat, telkinine sadâkat rehberimiz olacak inşallah! O sırra erildi mi, o sır nâdâna söylenmez, anlatılmaz, târife girmez. Tadı alınır, yaşanır, anlatmak için kelâm, harf, ses yok.
Yürü hâl ehli ol, kıyl u kâli n’edersin.
Aman Allah’ım! Biz yine neler yazıyoruz… Kimi kime anlatıyoruz. Hem târife girmez yokluğun kemâlidir bu ilâhî tecellî.
Yine Hak dost bize der ki:
Sermayemdir yokluğum
Hak varlığıdır kârım
Gönlümdeki mihmânım
Bildirdi beni bana
Zaten hep o gönüldeki mihmân anlatır bunları.
Ey Hakk’ı diyet eden dost!
Kelâm-ı Hak’la sohbet eden sultan!
Söyle Allah aşkına! Söyle de dervişanımız, ihvanımız hissedar olsunlar. Kelâmınızı mutlaktan alsınlar. Sizinle hemdem olmak, sevip sevip size sevilmek, ne büyük mutluluk, ne şeref, ne meziyet!..
Bu yolda kemâle eren zat-ı muhteremler, sadâkatleri nispetinde hissedar oldular. Hak mürşidin telkinine, can simidi gibi sarıldılar. Sarıldılar da mânâ olup uçtular. Bize mânâ âleminden veciz ifadelerle hikmetler sundular. Hak dost diyor ki:
Kâh çıkarım gökyüzüne, seyrederim âlemi
Kâh inerim yeryüzüne, seyreder âlem beni
Ey abasına bürünen zat-ı muhterem!
Urûcun, nüzûlün zevkini yaşayan, kesret vahdet tevhid eden!
Söyle Allah aşkına! Sırrını gizleme. Biz seni çok seviyoruz. Yoksa bu hikmetlere Hak mürşidin telkiniyle mi erdin? Kurb-i ferâiz, kurb-i nevâfili hâlde yaşayarak mı hikmetlere ulaştın?
Bütün kâinattan, her zerreden hikmetleriyle tecellî eden! Sıfatıyla kâinatı süsleyen, kulunun lisânından “Enel Hak” diye haykıran! Ne kadar abana bürünsen de
Sen vallahi can u cânanımızsın!
Gönülde mihmânımızsın!
Habîbinin yolundan yürümekle, kaderine rıza, emrine itaatle, şeriat-ı Muhammediye, ahlâk-ı Muhammedî ye ile haremine girileceğini haber verdin dost. Telkin ettin dost! Nice yüz binlerce can, yoluna feda.
Ulu Yaratanım!
Aşkınla yanmak, zikrinle pişmek, sevip sevip sevilmek ihsan eyle. Habîbine ümmet olmak, rızasını kazanmak, emrine itaat, telkinine sadâkatle gerçek derviş olmak nasip eyle bizlere.
Mânâ ve hikmetler hazinesi olan Hz. Derviş! Ey Hakk’ı diyet eden, bize bizim lisânımızla sohbet eden! Gel dervişlikten haber ver bize.
Ölmeden Fehmi bu zevke nâil oldu sanmayın.
Hamdulillah Hak dostlar ışık tuttular, telkin ettiler, vuslat-ı yârla halvet ettiler, ettirdiler. Selâm, sevgi dostlara. Allah'tan sonsuz iyilikler dostlara. Hepinizi Allah ve Resûlü’ne emânet eder, telkine sadâkatli olmanızı can ü gönülden ister, iyilikler dilerim.
Muhteremler, sizi çok seven Hacı Babanız var.
-Canım neden bizi çok seviyorsun, diye bana soruyorsunuz öyle mi?
Niçin sevmeye can anı
Ki buldu anda cânanı
Sevgili Dervişlerim!
Muhterem Dostlarım!
Halk arasından seçilmiş, kendini tevhide adamış, nefsî mücadelenin telkini kendisine yapılmış, Allah'ı sevmenin ve sevilmenin yolları açılmış, garazsız, maksatsız Allah'a ibadet ve kulluk eden canlar!
Fîsebilillah (Allah rızası için) Allah diyen, bazen kelâm-ı Hak’la Allah diyen, bazen de kul lisânını kullanan, mahremiyete girmeye Hak kazanmış, mukaddes vâdinin mensubu dostlar!
Kur’an ve hadisin sırrına mazhar olan, gönlünü Allah'a veren, “halkı seven Hakk’ı seven” şuhudunda ve tefekküründe olan ahkâm-ı şeriye, ahlâk-ı Muhamme- diye ile müzeyyen olan, bu kutsî ve ulvî hakikatlerin mensubu veya tâlibi olan canlar!
Hakk’ı diyet eden dervişleri can ü gönülden sevmek ne güzel! Mâsivaya, gayrullaha gözünü yumup hikmetle halka bakan, gayrı ne bulacak a canım!
Bu râbıta, bu şuhud, bu tefekkürle ihvanımı çok seviyorum. Çok, daha çok seviyorum. Sevmek, sevilmek mutadımız. Çok şükür yoktur gayrıyetimiz.
Ayniyettedir safa
Kelâmla olmaz ifâ
Derviş ahde et vefâ
Her yüzden nazarım sen.
Selâm ve dualarımla Allah'a emânet ediyorum. Ulu yaratanımdan zikrin, sadâkatin, aşkın, muhabbetin zevkiyle zevkiyap, hâliyle hâldaş olmanızı dua ve niyâz ediyorum.
Allah'a emânet olun.
26. 02. 2004