Ulu Mevlâm her şeyimizi verensin
Sıfatlarınla bizleri süsleyensin
Sevdiğinin kulunun diyeti olansın
Allah Hak yolda bize anlayış versin
Akıl erdiremiyorum
Esselâmualeyküm
Sevgili Dostlarım!
Muhterem Efendiler!
Akıl erdiremediğim birçok şeyler var. Başta gelenlerden bir tanesi de şu tarîkatlardaki bölünmeler, ayrıcalıklar, siz-bizler, hayır, niçin, niye, öyle değil böyle, tartışmalar… Buna benzer neler neler!..
Yaratan, yaşatan, rızkımızı veren, bize, kulum, diyor, “Zikredin beni, zikredeyim sizi.”[1] buyuruyor. “Ey iman edenler çok zikrediniz.”[2] diyor. “Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler:) Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru!”[3] ifadesini kullanıyor.
Dostlar!
Allah'ı ayaktayken, otururken, yaslanırken zikredin, tefekküre yükselin. Allah’ın bâtıl bir şey yaratmadığını müşahade edip yaşayacaksınız ki gönlünüz, ruhunuz huzur bulsun.
Yolumuz vuslata giden bir yol. Hak yoldayız. Hidâyet olunanların yolu, sırat-ı müstakîm. Allah bizi vuslata giden bu hidâyet yolundan bir an olsun mahrum etmesin.
Samimiyetle ifade edeyim ki ehli turûk olan dostların kasıt ve gayeleri; Allah'a dost olma, yolundan izinden gitme, aşkla, zevkle Allah deme. Hangi bir tanesine dil uzatabiliriz, “Siz bilmiyorsunuz!” diyebiliriz! Tövbe yahu…
Allah diyen sâliklerin asâ olsam ellerinde
Hakk’a giden dervişlerin hâdim olsam yollarında
Gelin dostlar, nedenlerden, niçin, niyelerden, oldu-olmadılardan tevhidin râbıtasıyla kurtulalım. Halkın yüzünden Hakk’ı sevelim. Siz-biz kavgasına tutulup yuvarlanıp gitmeyelim.
Ârif insan atar adım göre göre
Hiç basmazlar çukur yere
Her hâlimizle örnek insan olalım. Kontrollü ve murakabeli hareket edelim. Zahîri halk ile bâtını Hak şuhuduna erelim. İllâ tevhidin râbıtasına sımsıkı sarılalım. Nefsin dünyasına açılan kapıları bir an evvel kapatalım.
Çok da verme kendini dünyaya, bir dem çek elin
Kati ağırdır, döndüremezsin bu dolap.
Muhterem Efendiler!
Biz Kur’an’ın sâlikleriyiz. Hak Resûlün ümmeti, Pîr Seyyid Muhammed Nuru’l-Arabî’nin de dervişleriyiz. Bu kutsî ve ulvî hakikatin sahipleri olan siz zat-ı muhteremlere ne yazsam hiç yeterli değil!
Ulu Yaratanım! Bu kutsî ve ulvî davanın mânevî mesuliyetini idrak etmeyi bize nasip et. Lâyıkıyla ona hizmet etmek mümkün değil. Ezel ebet tut elimiz.
Ulu Sultanım!
Fenâfillâhtan süzülürken zayiat vermekten, sırattan düşmekten koru. Hak mürşidin telkini ve râbıtasıyla vuslata giden yolda hâfızımız, nâsırımız (yardımcımız) ol.
Zatından zatına mazhar düşmeyi, varıp bir ile bir olmayı, ol dost ile hemdem olmayı lütfet. Vahdet şuhuduyla zevkiyap olmayı cümlemize kerem kıl.
İki cihanın serveri, Hatemü’l-Enbiyana bizleri üm- met eyle. Vahdeti kesrette zevk etmeyi, helâli-haramı, Hakk’ı-bâtılı, iyi ve kötüyü fark etmeyi, hülâsa farkıyet sahibi olmayı ihsân eyle. Velâyette velilerinle, nübüvvette nebilerinle buluşmak, bilişmek, sevişip kaynaşmak cümle ihvanımıza nasip et Mevlâm.
Kurb-i ferâiz, kurb-i nevâfili yaşayarak farzla sünneti birleyip Kavseyn’e ermeyi, Ademiyet sırrını çözmeyi, vâcibatı zevkle yaşamayı lütfeyle.
Can u cânanım benim!
Bu kutsî makamda sohbetlere gönül vermek, ol dost ile muhabbet etmek, sevip sevip çok sevilmek ikram, ihsan et bizlere.
Muhammedî Melâmet’te Allah ve Resûlü’nü tevhid edip hâlde tevhid ederek, görerek, bilerek, yaşayarak şahadet vermenin sırrını, hikmetlerini ihvanımıza ve hepimize nasip et Mevlâm!
Bu sırra kadem basan, hikmetlere râm olan, hakikatlere eren zat-ı muhteremleri şuhud ve tefekkür üzere yaşamayı, onların zevkiyle zevkiyap olmayı, şuhud üzre mânâya ermeyi ihsân eyle. Ezel ebed bu kutsî ve ulvî hakikatleri muhafaza etmeyi, râbıtanın mânâ ve hakikatiyle hemdem olmayı ihvanımıza ve hepimize nasip eyle Mevlâm!
Nihayetsiz hamd ü senâ, sonsuz şükürler Mevlâ-mıza. Hz. Muhammed Mustafa’sına (s.a.) bizi ümmet olarak yaratmış. Nebiler nebisi, iki cihanın serveri, Hatemü’l-Enbiya, Mucize-yi Muhammedîye olan Kur'an-ı Kerîm’i bize emânet etmiştir. Sonsuz salât ve selâm nebiler nebisine.
Soyundan gelen Gavsu’l-âzam, Pîr Seyyid Muhammed Nuru’l-Arabî Hz.’lerinin mensubu eylemiş. Hâlde tevhid etmenin, görerek, bilerek, yaşayarak şahadet getirmenin, -bu kutsî ve ulvî hakikatin- sırlarını açmış ihvanımıza. Ne kadar hamd ü senâ, şükr ü senâ, ne kadar dua ve niyâz etsek bu hakikatin, bu lütuf ve keremin, sonsuz ihsanın bir zerresini ödeyebilmek mümkün değil!..
Ulu Sultanım!
Lütuf ve kereminle bizi bir an olsun kendinden ayırma. Þuhud ve tefekkürümüzle vuslat zevkini tattır.
“Bana dua edin ki duanıza icabet edeyim.”[4] âyetine dayanarak, ondan cesaret alarak dua ve niyâz ediyoruz. Kabul et Mevlâm!
Can dostları ve bütün ihvanımızı Allah'a emânet eder, sonsuz iyilikler dilerim!
25. 02. 2004