Muhteremler!
Biliyorsunuz ki mücadele hem âfakî, hem de enfüsîdir. Yâni hem zâhirî, hem de bâtınîdir. Zâhirî yönden muvaffak olabilmek; maddî güçle birlikler arasında ittifakı sağlamakla komutanlara saygılı olmakla “Ölürsem şehit, kalırsam gazi!” inancını taşımakla mümkündür.
Allah için, din için, vatan ve namus için mücadele edip zafere ulaşmak, aman Allah’ım ne şeref ne meziyet! Bu yolda seve seve canını vermek de en yüksek derece: Þehitlik derecesi!
İmanlı, ahlâklı, vatanperver, “Hubbul vatan minel iman” duygusuyla duygulanan, cennet vatanı düşmanın kirli ayağından, istilâsından koruyanlar ne şerefli, ne meziyetli insanlar!
İşte bunlar, Mehmet Âkif’in dediği gibi:
“Bedrin aslanları ancak bu kadar şanlı idi.”
Selâm olsun vatana göğsünü siper edenlere!
Selâm olsun vatan için, din için şehit olanlara!
Selâm olsun memleket ve milletine hizmet uğrunda canını feda edenlere!
Selâm olsun bize bu cennet vatanı hediye eden aziz geçmişlerimize.
Ruhları şâd olsun. Makamları âli ve cennetü’l-âlâ olsun. Amin!
Ruhları için el-Fatiha!
Bu âfakî mücadele idi. Bir de nefsî mücadele var! Hani derler ya, “Su uyur düşman uyumaz.” Su da uyumaz, nefis düşmanı da hiç uyumaz. Düşmanı yendiğimiz zaman serhatlara bayrağımızı çekeriz. Nefis düşmanını da yendiğimiz zaman gönül kalesine tevhid bayrağını çekeriz. İşte o zaman kendimizde Allah ve Resûlü’nü söz sahibi etmiş oluruz.
Samimiyetle ifade edeyim ki nefsî mücadelede muzaffer olmak, kolay bir zafer değildir. Allah’ın Resûlü “Ulu Yaratanım, ezel ebed tut elimiz” diye dua ediyor. “Beni bana bırakma.” diye yalvarıyor.
Gecesini gündüzünü zikre, ibadete, tevhide veren zat-ı muhteremler, dikkatimizi çekerek ne kıymetli ifadeler kullanmışlardır. Nefsî mücadelede muzaffer olabilmek için mürşid-i kâmilin telkin ettiği zikrullah, rehberimiz olacaktır inşallah!
Sizin hayırlınız, öfkesini yenen, insanları af eden, insanlara iyilik edendir. Bu nefsî mücadelede zafere erebilmek için dikkat üzerine dikkat edeceğiz. Bu yolda küçük ihmâl, büyük felâketler getirir.
Maddî yönden zafer, insanı dünyada rahata, huzura kavuşturur. Mânevî yönden zafer, insana dünya ve ukba saadeti verir. Ölümsüzlük âlemine geçirir. İnsan ilâhî hitaba muhatap olur: “Ey Allah’ın velileri! Sizin için korku, hüzün yâni üzüntü yoktur.”[1]
Bu, ancak nefsî mücadelede muzaffer olanlara, gönül kalesine tevhid bayrağını çekenlere, Allah ve Resûlü’nün itimadını kazananlara yapılan ilâhî hitaptır.