Allah’ın Resûlü tek başına bir ihtilâl yapıyor. Küfrü yıkıp yerine imanı, zulmü yıkıp yerine adaleti, cehli yıkıp yerine ilim ve irfanı getiren büyük lider!.. Allah’ın medhüsenâsına mazhar olan büyük insan. Allah şefaatına nail eylesin.
Hikmetler dizisinden bir tanesi:
Binlerce meşakkate katlanarak, gündüzleri taş kovuklarında, mağaralarda geçirip geceleri yol alan Allah- ın Resûlü, Hz. Sıddık’la beraber Medine’ye varıyorlar. Halk bunları karşılıyor. İltifat edip hürmet gösteriyorlar.
Peygamber Efendimizi (s.a.) Medine’nin zenginlerinin hepsi davet ediyordu. Fakirler cesaret edemiyordu. Neleri vardı ki!.. Ne yapsın, gönül kırmak, insan darıltmak da istemiyor büyük insan. “Devem kimin kapısında çökerse, onun misafiri olacağım.” diyordu.
Herkes koşup evinin önüne, geçeceği yollara yeşillikler, yemler koyuyor. Peygamberimizin devesi çöksün diye. Üzerinde iki cihan serveri Hz. Muhammed Mustafa’yı taşıyan deve vakur, emin adımlarla öyle edepli, ölçülü, öyle dikkatli yürüyordu ki… O yürüdü yürüdü… Kapının önüne bir avuç kuru diken konmuştu. Orada durdu. Peygamber Efendimizden (s.a.) müsaade alırcasına, öyle edebî bir hareketle, orda çöküverdi. O ev, Eba Eyyübe’l-Ensari’nin eviydi. Peygamber Efendimizi (s.a.) misafir eden bu zat-ı muhterem, öyle sevinçli, öyle memnundu ki! Bir tek keçisi vardı. Keçiyi sağıyor, sütü bitmiyor. Sağdıkça arkası geliyor. Sağmaktan yoruluyor, süt yine bitmiyor… Kısa bir zamanda evi bereket doldu.
İşte bu zat-ı muhterem İstanbul’da Eyüp Sultan Hz.’leri denilen mahalde medfundur. Hergün kabrini binlerce insan ziyaret eder. Âşık şairlerden bir tanesi buyuruyor:
Yetişmez mi bu şehre bu lütf-u Rabbani
Habibi Ekrem’in dostu Eba Eyyübe’l-Ensari.
Peygamberimizin şu veciz hadisine mazhar olmak için İstanbul’a geldiler: “Elbette Kostantiniyye fethedilecektir. Onu fetheden kumandan, ne büyük kumandandır. Onu fetheden asker ne mutlu askerdir.” Peygamber Efendimizin (s.a.) vefatından sonra İstanbul’un fethi için yola çıktılar. Bu büyük fetih de Fatih Sultan Mehmet Han Hz.’lerine nasip oldu.
Peygamber Efendimiz (s.a.) 23 defa bizzat harbe iştirak etmiştir. 83 defa da harp hazırlıkları yapmış, yalnız iştirak etmemiştir. Allah cümlemizi şefaatlerine nail eylesin.
O’nu anlatmakla bitirmek mümkün değildir. 63 yaşında Medine-yi Tahire’de vefat etmiş.
Peygamber Efendimizin (s.a.) mânâsına geçmeye kalkarsak, O’nu anlatabilmek kolay değil. Evvela Allah Muhammed’inin nurunu, o nurdan bu âlemi yaratmış. Letafeti, mânâsı o kadar engin ki ezelle ebedi tutmuş. “Ben peygamber iken, Adem su ile toprak beynindeydi.” “Habîbim biz seni başıboş, gelişigüzel, tesadüfi göndermedik. İllâ bir gayeye, bir hakikate mebni olarak gönderdik. Âlemlere rahmet edici, bir kurtarıcı olarak gönderdik.”[1]