Melametin Tanimi


    Melametin Tanımı

 

 

Melâmet;  kınamak, ayıplamak, azarlamak, serzeniÅŸte bulun- mak, korkmak, rüsvalık anlamına gelen melamet mastar bir kelime olup, melâmeti ise kınanmaya konu olan demektir.

Tasavvuf ıstılahında ise yaygın olarak yapılan tarif şöyledir. Yaptığı iyilikleri gösteriş olur endişesiyle gizlemek, kötülükleri ve işlediği günahları ise nefsiyle mücadele etmek için açığa vurmak.

Bu tanımlardan da anlaşıldığı gibi, melâmetin temel vasfı, riya- dan kaçınmak amacıyla gizlilik ve şöhretten sakınmaktır.

Ayrıca, iddia sahibi olmama, riyadan sakınma, şöhretten uzak durma, nefsi itham ederek onun ayıpları ile meşgul olma, güzel amel- lerini görmeme şeklinde de ifade edilmiştir.

Melamilik, iyi davranışları açıklamaktan ziyade, kötü davranış- ları ortadan kaldırmaya yöneliktir. Yani o, iyi amel ve iyilikler hak- kında konuşmaktansa amellerinin eksiklikleri üzerinde durmayı ter- cih eder.

Melametin düşünce tarzının temelindeki asli unsurun, riya, ken- dini beğenme ve kibir gibi kalbi afetlerden sakınmadır. Bu konuda yapılması gereken, nefse karşı titiz bir sorgulama ve nefisten tümüyle fani olmaktır.

        Tarikatlar, sosyal ve dini teÅŸkilatlar oluÅŸturup, kendilerine has yaÅŸam tarzları, dergahları ve kıyafetleriyle halktan ayrılmalarına kar- şın melamet ehli ne bir tarikat ÅŸeklinde teÅŸkilatlanmayı ne de hareket tarzlarıyla ve kıyafetleriyle toplum içerisinde ayrı bir zümre olmayı uygun bulmamışlardır.[1][1]

Bu özellikleri ile melâmet ehli, gerek hal, fiil ve davranışlarıyla  gerekse sözleri ve anlayışlarıyla dış görünüşlerinden iç halleri belli olmayan bir zümre olup avam ile avam, havas ile havas olmuÅŸlar, gerçek durumlarını  sezdirmemeyi, toplum içerisinde kılık kıyafet ve görünüşte ayırt edinmemeyi anlayışlarının esası olarak belirlemiÅŸler- dir.

Melamet ehlinin kendilerini kınamaları hususunda Kur’an’da ÅŸu ayetler dayanmaktadır.

“Ey inananlar, sizden kim dininden dönerse (bilsin ki), Allah yakında öyle bir toplum getirecektir ki, O onları sever, onlar da O’- nu severler. Mü’minlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı onurlu ve ÅŸiddetlidirler. Allah yolunda cihad ederler, kınayanın kınamasın- dan korkmazlar. Bu,Allah’ın bir lütfüdür, onu dilediÄŸine verir. Allah- ’ın lütfü geniÅŸtir. O her ÅŸeyi bilendir.” (Maide, 5/54)

“Kendini kınayan nefse yemin ederim.” (Kıyamet, 75/2)

Birinci ayette sözü edilen cihat, melamet düşüncesine göre öncelikle nefs ile cihat ve her konu ve alanda halka hizmet anlamın- dadır.

İkinci ayette ise, kendisinden kaynaklanan her şeye karşı nefsini muhasebe eden, kınayan kişi övülmektedir.Bu melamet düşüncesinde kamil bir nefistir.

Allah yolunda kınayanın kınamasından korkmamak melamet ehlinin sarsılmaz özelliklerinden biridir. “Kınayanın kınamasından korkmamak” korkusuzca Allah'ın yolunda gitmek ve O'nun hükümleri doÄŸrultusunda davranıp, Allah’ın kanunlarına göre neyin doÄŸru, neyin yanlış olduÄŸunu belirleyerek, karşıtlarının muhalefet, sansür, eleÅŸtiri, itiraz ve alaylarına hiç mi hiç aldırmamak demektir. Hatta onlar halkın görüşü Ä°slâm'a aykırı da olsa, dünyanın kınama ve alaylarına maruz kalsalar da samimi olarak doÄŸruluÄŸuna inandıkları Ä°slâm'ın yolunda korkusuzca giderler.

Kınayanın kınamasından korkmak aynı zamanda da Allah'a kar- şı ÅŸirk koÅŸmak anlamına da gelir. Çünkü Allah’n bildirisi “yalnızca Ben' den korkun” ÅŸeklindedir. Bu bildiriye uymayan kiÅŸi ise kendi- sinden baÅŸka kimseye zarar veremez. Zira Allah isterse onun yerine kınayanın kınamasından korkmayan ve yukarıdaki ayette belirtilen üstün vasıflarla donatılmış mü’minleri getirir.

Melamet ehli, her zaman ve her yerde Allah'a kulluk etmeyi, O'nun emirlerini yerine getirmeyi, insanların arzu ve isteklerini deÄŸil de yalnızca Allah'ın rızasını gözetmeyi baÅŸlı başına bir görev telakki edinmiÅŸlerdir. Bunun için yukarıdaki ayette gecen “Allah yolunda savaÅŸmayı” öncelikle nefis ile olan savaÅŸ kabul etmiÅŸlerdir. Bu ne- denle her devirde içerisinde yaÅŸadıkları topluklar tarafından yadır- ganmış, kınanmış ve çeÅŸitli tepkilerle yargılanmışlardır. Bu tepkiler bazen yakın çevresinden, karşı tavır alma, manevi baskı ve kınama ÅŸeklinde kendini gösterdiÄŸi gibi bazen de zamanın önde gelenleri ve idarecileri tarafından daha çok fiziksel saldırı ve eziyet ÅŸeklinde ger- çekleÅŸmiÅŸtir. Kimilerinin iÅŸkencelerle başı kesilmiÅŸ, kimilerinin deri- si yüzülecek kadar ileri gidilmiÅŸtir. Bunlardan daha kötüsü, melamet anlayışı yüzyıllar boyu zındıklık ve sapıklık olarak nitelendirilmiÅŸ, melamete tabi olanlar aÅŸağılanmıştır. Bugün dahi bazı Ä°slam ilmihal- lerinde ve ansiklopedilerinde melamet, “zındıklık ve sapıklık” olarak tarif edilmektedir.

Ancak bütün bu eziyet ve karalamaların sebebi melamet anla- yışının farklı biçimlerde algılanmasından ve uygulanmasından ileri gelmektedir. Þunu belirmek gerekir ki, baÅŸlangıcından beri melamet anlayışının algılanması ve yaÅŸama geçirilmesi farklı farklı olmuÅŸtur. Günümüz Melamilerin de bile hala bu farklılıkları görmekteyiz. Bu farklılıkları Ä°slam bilim adamlarından Hucviri (Ö.1072) yaÅŸadığı devirde melamet hakkında araÅŸtırmalar yapmış ve bu araÅŸtırmalarının sonuçlarını eserlerinde belirtmiÅŸtir. Hucviri’ye göre melamet anlayı- şı; istikamet,  kast ve terk olmak üzere üç çeÅŸittir.

1- Ä°stikamet ÅŸeklindeki melamet: KiÅŸinin, ibadet ve amellerini güzelce yerine getirmesi, Allah’ın farzlarına riayet etmesi, yine Allah ’ın emir ve yasaklarına uyması, insanların ondan memnun ve hoÅŸnut olması ya da olmamasına aldırmaması anlamında bir melamet anla- yışıdır. Üçüncü devre melametin kurucusu Muhammed Ä°bnü’l Arabi böyle bir melamet anlayışını tercih etmiÅŸtir. Günümüzde makbul olanda bu anlayıştır.

2- Kast şeklindeki melamet: İnsanlar tarafından büyük bir itibar ve hürmet gören bir kişinin bu itibar ve makamın nefsini harekete geçirerek benlik duygularını artıracağı endişesi bu tip melamet anla- yışının doğmasına sebep olmuştur. Bu anlayışa sahip olan melamiler, sırlarının ve gerçek kimliklerinin açığa çıkacağından korktukları ve insanların övmelerine sebebiyet verecek bir hal ortaya çıkınca nefis- lerinin gururlanmasından çekindikleri için bir taraftan bu halleri giz- lemeğe çalışmışlar, diğer taraftan nefislerini kırmak için halkın öfke ve tepkilerini çekecek, hatta zaman zaman kınama ve azarlamalarına neden olacak fiiller sergilemişlerdir. Özellikle birinci devre melame- tiler bu tip anlayışı ön planda tutmuşlardır. Birinci devre melame- tilerin önderlerinden sayılan E.Ebu Hafs Haddâd (Ö. 883) kast şek- lindeki melameti şöyle tanımlar.

 “Onlar selamı istemeyerek alanlara verir, isteyerek selam veren- lerden almazlar. Kendilerini sevenlerle oturmayıp, onlara itibar etme- yenlerle otururlar. Kendilerine bir ÅŸey vermeyenden isteyip, veren- den istemezler. Kendilerinden yüz çevirene yönelip, kendilerine yö- nelenlerden uzaklaşırlar. Kendilerini sevmeyene verirler, sevene ver- mezler. Kendileriyle buÄŸzedenlerle yaÅŸarlar, kendilerinden hoÅŸnut olanlarla birlikte olmazlar. Sevmedikleri ÅŸeyleri yerler, lezzet al- dıklarını yemezler. Bir yerde kalmak istediklerinde sefere çıkarlar, sefere çıkmak istediklerinde oradan ayrılmazlar.  Ä°ÅŸte bu ÅŸekilde tüm hallerinde nefislerine muhalefet ederler.

Onlar şeriat nazarında mübah olmakla birlikte, görünüş itibariyle kınanacak davranışlarda bulunurlar. Örneğin, insanlardan kendi dere- celerinde olmayanlarla sohbet ederler, haklarında söylentiye sebep olacak yerlerde otururlar. Bütün bunları hallerini gizlemek ve gerçek durumlarına bir itiraz gelmesini önlemek için yaparlar.

Yine onlar, batınlarını/iç alemlerini korumak ve nefislerini aÅŸa- ğılamak için zahirlerini/dış görünüşlerini küçümsemiÅŸler, böylece hallerine ve sırlarına baÅŸkalarının vakıf olmasına imkan vermemiÅŸ- lerdir.”[2][2]

Görülüyor ki, nefsin hoşuna gideceği, memnunluk duyacağı her şeyi terk etmek, halkın kendilerine hürmetle bakmamaları ve bir mevki vermemeleri için gayret sarf etmek bu tip melamet anlayışının ana ilkesidir.

Ancak böyle bir melamet şekli bazı melametiler tarafından abar- tılmış, bu suretle halkın günaha girmesine ve onlardan nefret etmele- rine sebep olmuşlardır.

3- Terk ÅŸeklindeki melamet: KiÅŸinin, küfür, sapıklık, ÅŸeriatı terk etme ve günahları mübah sayma gibi bir takım davranışlar sergileme- si ve bu davranışları sergilerken, bütün bunların melamet yolunun bir gereÄŸi olduÄŸunu söylemesi ÅŸeklindeki melamettir. Bu tip bir melamet anlayışı birinci, ikinci ve üçüncü devre melamiler arasında her zaman görülmüştür Günümüzde böyle bir anlayışına sahip melamiler, özel- likle melami mürÅŸitleri tahminlerin üstündedir. Ä°ÅŸte bu tip bir anlayış nedeniyle Ä°slam alimleri melamet anlayışına kuÅŸku ile yaklaÅŸmış ve dolayısıyla melamet, Ä°slam ilmihallerine ve ansiklopedilere “sapık- lık ve zındıklık” olarak geçmiÅŸtir.[3][3]

Melametin tanımı yüzyıllar boyunca değişik tarz ve niteliklerde belirtilmiş, birinci, ikinci ve üçüncü devre melami büyükleri bu ko- nudaki düşüncelerini yaşantılarıyla halka aktarmışlardır. Bu konuda yaptığımız araştırmalarda bu ünlü kişilerin melamet hakkındaki düşüncelerini şöyle sıralayabiliriz.

G. Hamdun Kassâr (Ö. 884) Hamdun Kassar, melamet yolu hakkında “melamet, halk içinde süslenmeyi, herhangi bir hal veya ahlak ile onların rızasını ummayı tamamıya  terk etmek. Ve  Allah yolunda kınayanın kınamasından korkmamaktır” [4][4]

Hamdun Kassâr’ın özellikle üzerinde durduÄŸu konular tevazu, zühd, fakr, melamet, ihlas, tevekkül,açlık, samt, riyadan sakınma, fütüvvet ve nefse muhalefet olarak sıralanır.

Hamdun Kassâr, melamet ehlini, “batınlarında bir iddiası, zahir- lerinde de yapmacık ve riyası olmayan, Allah ile aralarındaki sırdan, mahlukat bir tarafa, kendi zahiri kimliÄŸinin bile haberdar olmadığı kimselerdir.”[5][5] ÅŸeklinde tanımlamaktadır. Onun bu tanımında, “mut- lak anlamda gizlilik” esası üzerinde durduÄŸu görülür. Bu nedenle o, kalbi zikirden yanadır ve ibadetlerin gizli olarak yerine getirilmesini savunur.[6][6]

Hamdun Kassar’a göre melamet; “halk için süslenmeyi, her hal ve davranışta halkın rızasını gözetmeÄŸi kesinlikle terk etmen ve kınayanın kınamasının seni Allah yolundan alı koymamasıdır.” Bu iÅŸin başı nedir diye sorulduÄŸunda; “nefsi aÅŸağılamak, hor görmek, onun hoÅŸuna gidecek, onu memnun edecek ÅŸeylerden sakınmak, nefis hakkında su-i zan beslemektir. DemiÅŸtir.[7][7] Yine o, melamet ehlinin havf ve reca arasında kurulması gereken dengeye dikkat çekerek, “melamet, kaderilerin havfı, mürciilerin recasıdır”[8][8] demiÅŸtir.

Seyyid Þerif Cürcani de Ta’rifat-ı Seyyid adlı eserinde Mela- miyyeyi ÅŸu ÅŸekilde açıklıyor.

“Batınlarında bulunan manevi halleri zahirlerinde gözükmeyen ricalullahdır. Bunlar ihlasta kemali hakikat derecesine yükselebilmek için çalışırlar. Bütün iÅŸlerinin Cenab-ı Hakk’ın gayb ilmiyle kararlaÅŸ- tırılmış kaza-i ilahi ile yerli yerinde yapılmış olduÄŸunu kabul ederler. Binan aleyh bunların ilimleri, iradeleri, Cenab-ı Hakk’ın ilmine ve iradesine aykırı olmaz... Melamiyye, muhterem ve hürmete layık bir guruptur.”[9][9]

EÅŸ-Þeyh Nasuh b. Ä°smail er-Rumi de Riyazu’n-Nasihin’in “Faz- lu ihfa ve a’mali saliha” faslında diyor ki;

“Melamilere göre amel ve ibadetlerin en ÅŸereflisi ve faziletlisi gizlice yapılanı olduÄŸundan, Melamiyye tarikatı, tarikatların en efen- disi ve en yücesidir. Silsilesi Ebu Bekir es-Sıddık (r.a.)’da son bulur.”[10][10]

Fudayl B. Ä°yaz’ın (Senerkant DoÄŸumlu 725-803) Ona göre bir melemet ehli sözü, hesabını vereceÄŸi bir amel olarak görür ve bu yüzden kendisini ilgilendirenler dışında pek az konuÅŸur, gereksiz konuÅŸmayı da uygun bulmaz ve insanların düşüncelerinin etkisinde kalmamak için halk ile gerektiÄŸinden fazla bir arada bulunmayı hoÅŸ görmez. Mümkünse insanlardan uzak bir yerde ikamet etmek nefis terbiyesi için gereklidir.

D. Þakik Belhi (Behl DoÄŸumlu Ö. 790) Allah’ın iradesine aykırı hareket etmemek. Kulun kendisinde bir irade görmemesi. Þöhretten sakınma. Sükut, az yeme ve halktan uzak durmak. Rızık kaygısı taşımama. Ä°htiyacını sadece Allah’a arz etme.

Fakr. Ona göre kişi, zenginliğini kaybedeceğinden korktuğu gibi fakirliğini de kaybedeceğinden korkmadıkça gerçek fakir olamaz.[11][11]

E. Muhammed B. Eslem Et-Tûsî (Horasan Doğumlu Ö.856) Bu Þahsın Melamet anlayışının tameline, Allah korkusu, ölüm korkusu, hüzün, ağlama, nefs muhasebesi, huşû, fakr ve dünyadan uzak durma gibi zühd hayatının temel prensipleri gelir.

D. Bâyezîd-Ä° Bistami’nin (Bistam DoÄŸumlu Ö.848) melamet düşüncesinde; mütevazı olma, nefsi aÅŸağılama, halkın kınamasını üzerine çekme, insanlar arasında kendini en ÅŸerli kimse olarak görme, kerameti gizleme, amellerde riya tehlikesinden kaçınma gibi hususların, aynı zamanda birer melamet ilkesi olduÄŸu görülmektedir.

Sülemî’nin Tabakat adlı eserinde bize aktarmış olduÄŸu, A.Ä°bra- him B. Edhem’in (Behl DoÄŸumlu 730-782) melametle ilgili altı tavsiyesi şöyledir.

        Ona göre insan nimet kaygısını bırakıp sıkıntıya alışmalı.

        Ä°zzeti bırakıp alçak gönüllü olmalı.

        ZenginliÄŸi bırakıp fakra sarılmalı.

        TembelliÄŸi bırakıp çalışmaya.

        Uykuyu bırakıp vakitlerini uyanık geçirmeÄŸe.

        Nefsin emelleri peÅŸinde koÅŸmayı bırakıp ölüme hazırlık yapmaya çalışmalıdır.[12][12]

E.Ebu Hafs Haddâd (NiÅŸabur-Kürdabad DoÄŸumlu Ö. 883 Ebu Hafs Haddad’a melamet isminin ne anlama geldiÄŸi sorulduÄŸunda;

“Onlar kurb ve ibadetler adına açığa çıkardıkları her ÅŸeyden do- layı nefislerini kınarlar, halka kusurlarını gösterirler ve onlardan iyi- liklerini gizlerler. O nedenle halk onların dış görünüşlerine bakarak onları kınar. Onlar da batınlarındaki durumu bilerek kendi nefislerini kınarlar. Allah’ta onlara bir takım sırları, gayb bilgilerini verir ve on- lara bazı lütuflarda bulunur. Onlar da nefsi kınama ve ona muhalefet etme gibi baÅŸtan beri açığa vurdukları bu tutumları ile Allah’ın ken- dilerine göstermiÅŸ olduÄŸu lütufları gizlerler. Böylece halk onlardan uzaklaşır, onlar da Allah ile hallenirler. Ä°ÅŸte melamet ehlinin hali bu- dur.”[13][13]

Melamet yolunun üstatlarından birine melamet ehlinin hali so- rulduğunda şöyle cevap vermiştir.

        “Onlar, Allah’ın, sırlarını gizlediÄŸi, batınlarını zahir ile örttüğü kimselerdir. Onlar yaratılışları nedeniyle halk ile beraberdirler, çarşı- larda ve alış-veriÅŸte olurlar, hakikatte Allah’ın dostları olmaları nede- niyle Hakk iledirler. Batınları, zahirlerini halk ile içli-dışlı olduÄŸu için kınar, zahirleri de Hakk ile birlikte olduÄŸu ve zahirlerinin içinde bulunduÄŸu zıtlıklarla yaÅŸamadığı için batınlarını kınar. Bu yolun önde gelenlerin hali budur.”[14][14]

        Yine birisine melamet yolu sorulmuÅŸ, o da ÅŸu cevabı vermiÅŸtir.

        “Giyim, yürüme, oturma, görünüş itibariyle halkla aynı olma ancak, saÄŸlam bir murakabe ile onlardan ayrılmak, görünüş itibariyle onlara benzemek, batın yönden onlara benzememektir. Böylece kiÅŸi, karekter ve yaÅŸayış açısından halktan ayrılmışken, görünüş açısından halktan ayırt edilemez.”[15][15]

Ä°BN. ARABÄ°’NÄ°N MELAMET HAKKINDA GÖRÜÞLERÄ°

        Ebu Yezid el-Bistami’nin dışında ilk melametilerde vahdet-i vü- cud gibi konulara raslamak mümkün deÄŸildir. Ancak Ä°bn. Arabi’den sonra, melametiliÄŸin vahdet-i vücud çizgisinde bir geliÅŸim gösterdi- ÄŸi, Ä°bn. Arabi’nin etkisi altında onun görüşlerinin tesirinde kalan Þa- rani ve Ä°.Hakkı Bursevi’nin (Ö. 1725) etkisi ile ikinci ve üçüncü dev- re melametiliÄŸin vahdet-i vücud merkezli bir geliÅŸim gösterdiÄŸi gö- rülmektedir.[16][16]

        Ä°bn. Arabi, diÄŸer düşüncelerinde olduÄŸu gibi, melamet düşünce- sini de vahdet-i vücud merkezinde incelemiÅŸ ve bu çerçeveye oturt- muÅŸtur.[17][17]

Ä°bn. Arabi, salikleri üç kısımda ele alarak onları, abidler, sufiler ve melamiler ÅŸeklinde sıralar ve bunlar arasında melamilerin en üst dereceyi iÅŸgal ettiklerini belirler. Ona göre bu makam “makam-ı kurb”dur ve bunun üzerinde “nübüvvet” derecesi bulunmaktadır. Ä°bn. Arabi, melametin anlamını daha geniÅŸ tutarak Hz Peygamberi mela- meti sayar.[18][18]

        Ä°bn. Arabi’nin, aynı zamanda “ümena” diye isimlendirdiÄŸi bu zümrenin sayısı belli olmayıp zaman içinde artıp eksilmektedir.[19][19]

Ä°bn. Arabi Fütuhat-ı Mekkiye’sinde Melamet ve Melamet ehli hakkında ÅŸunları söylemektedir.

“Hz. Ebu Bekir es-Sıddık’ın kademi/yolu üzerinde bulunan rica- lullahdır/Allah adamı, Allah ehlidirler. Bunlar beÅŸ vakit namaza, kı- lınması gereken sünnetlerin dışında bir ilave yapmazlar. Sokak ve çarşılarda çevre tarafından tanınmazlar. Ä°nsanlarla normal ÅŸekilde ko-nuÅŸurlar. Bunlar diÄŸerlerinden ancak Hakk ile Hakk olan gönülleriyle ayırt edilirler. Ubudiyet/kulluk derecesinden asla ayrılmazlar. Gönül- leri Cenab-ı Hakk’ın Rububiyet tecellisi kapladığından, riyazet ve baÅŸ olma sevdasına kapılmazlar. Ä°ÅŸte bu gurup melamiyye, ricalulla- hın manevi makam yönünden en üstün dereceye sahip olanlardır.”[20][20]

Yine bunlar, Allah’ın emir ve yasaklarına riayet eden iman sa- hibi kimseler olup, dünya ehlinden gizlenirler. Onların hallerine kim- se vakıf olmayacağı için bu zümrenin gizli olması gerekir. Çünkü, Ä°bn. Arabi’ye göre “EÄŸer onların Allah katındaki halleri insanlarca bilinseydi, insanlar onları ilah edinirlerdi.”Bu bakımdan bu kimseler, alelade insanlar gibi normal bir yaÅŸantı sürerler. Nitekim onlara “ümena” ismi verilmesi, kendilerine tevdi edilen ilahi sırları ve haki- katleri, ehlinden baÅŸkasına ifÅŸa etmediklerinden dolayıdır. [21][21]

“Onlar batınlarında olanı zahirlerine yansıtmayan, sufilerin en üst tabakasında bulunan kimselerdir.” [22][22]

Melamilerin sahip olduğu özellikler şunlardır.

        Melamiler, Allah’ın emirlerini terine getiren diÄŸer müminlerden fazladan bildikleri bir hal nedeniyle ayırt edilmezler. Çarşılarda dolaşır, insanlarla konuÅŸurlar.

        Her beldede o belde insanının kıyafetlerini giyerler.

        Allah’ın razı olacağı ÅŸekilde evlenip çoluk çocuk sahibi olurlar

İnsanlar tarafından fark edilmemek için komşuları dışındakilerle pek ilgilenmezler.

KonuÅŸtukları zaman Allah’ı murakabe ederler/Allah’ı ararlar. Hakk’tan baÅŸkasını söylemezler. Kendileri insanlarla oldukları halde kalpleri ile hep Allah’la beraber olurlar.

        Farz namazları insanlarla beraber eda ederler ve sadece sünnet- leri eklerler. Mescitleri mesken edinmezler. Ä°nsanların dikkatini çek- memek için cuma namazlarının kılındığı mescitlerdeki yerlerini sü- rekli deÄŸiÅŸtirirler. Ä°limde bilgi sahibi olup,Allah’a kullukta bir an bile geri kalmazlar. Kalplerini rububiyet sultanı istila ettiÄŸi ve onun kar- şısında zelil bulundukları için riyasete tama etmezler.

        Her makamı gerektiÄŸi ÅŸekilde zevk ve amel ederler ve halktan gizlenirler. Onlar hiç şüphesiz Yüce Allah’ın halis ve muhlis kulla- rıdırlar. Ä°nsanlar arasında yerken, içerken, uyanıkken ve uyurken ve konuÅŸurken devamlı suretle Allah’ı müşahede ederler.

        Onlar, kalpleriyle Allah’tan baÅŸka bir mefhumla uÄŸraÅŸmadıkları ve bununla kendilerini korudukları için bu ilahi basamaklara varmış- lardır. Onların konuÅŸmaları, oturmaları, kalkmaları ve bütün yaÅŸantı- ları Allah iledir. Ä°ÅŸte bunlar melamilerdir.

Ä°bn. Arabi’ye göre bu yolun büyüklerine melameti ismi verilme- sinin nedeni, insanların, fiillerin gerçek sahibi olan Allah’ı görmeyip, o fiil kimin elinde gerçekleÅŸtiyse bu fiili ona ait görerek kendilerini kınamaları ve zemmetmeleri nedeniyle ve Allah katındaki mertebele- rini ve hallerini gizlemelerinden dolayıdır. EÄŸer o insanların önlerin- den perde kaldırılıp, fiillerin Allah’tan olduÄŸunu görselerdi, o fiilin üzerinde bulunan kiÅŸiyi kınamazlardı. Bunu fark edince de bütün fiiller onlar nazarında deÄŸerli ve güzel görünürdü. Böylece fiillerin sahibi Allah olunca kınamada kınanana göre anlamsızlaşır.[23][23]

Ayrıca, melamet düşüncesine çeÅŸitli tenkitler yönelten Hucuviri de (Ö.1072) melamet ehlinin övgüye deÄŸer diÄŸer sıfatlarını zikreder- ken, Hz. Peygamber’in de melamet ehli gibi, çevresinde kınanmaya maruz kaldığını belirtir.

Her meslekte olduğu gibi Melamiliğinde pek çok taklitçileri or- taya çıkmış, melamet fikri zamanla dejenere olmuş, laubali ve ibahi tutum takınan kimselerin istismar ettikleri bir yol haline gelmiştir. Belki kasten belki de bilmeyerek Melamiliği taklit edenler, melami tavır ve karakterinde görülmeye yeltenenler, şeriat dairesinden çıkıp, belki de ne yaptıklarını bilmeden zındıklar arasına karışmışlardır.

Bu konudan rahatsız olan Mevlana Abdurrahman Cami, Nefaha- tü’l-Ãœns’ünde: “Þimdiki zamanda öyle bir gurup vardır ki, kötü dav- ranışları normal karşılamak, ÅŸeriatı hafife almak, münafıklık, edep- sizlik ve saygısızlığı alışkanlık haline getirmek ve ona da “Melamet” adını vermek gibi bir duruma düşmüşlerdir. Melamet, ÅŸeriata saygı- sızlık ederek amel etmek deÄŸildir... Melamet, Hakk Teala’nın hizme- tinde olup, halktan kayırmamak demektir... ve bu konuda ufak bir la- ubalilik bile manen hezimettir.”[24][24]

Nihayet melamet, üçüncü devre MelametiliÄŸin kurucusu olan Muhammed Nuru’l-Arabi tarafından “vahdet-i vücud” felsefesinin tesirinde yeniden düzenlenerek yepyeni bir eÄŸitim anlayışı halini al- mıştır.[25][25]

Hamza Kılıç

Emekli Öğretmen

Girne Bulvarı 186/A

Karşıyaka-İZMİR


 



[1][1] Ali Bolat, Melametilik, 167

[2][2] Ali Bolat, Melametilik., 280

[3][3] Hucviri, KeÅŸfü’l-Mahcub, 77. Ali Bolat, Melametilik, 228

[4][4] Sülemi Risaletü’l-Melametiyye,71 Ali Bolat, Melametilik

[5][5] Sülemi, Risaletü’l-Melametiyye, 103 Ali Bolat, Melametilik

[6][6] Sülemi, Risaletü’l-Melametiyye, 72 Ali Bolat, Melametilik

[7][7] Ali Bolat, Melametilik, 173

[8][8]Ebu Abdirrahman es- Sülemi, Risaletü’l-Melametiyye, 87

[9][9] Sâdık Vicdani, Tomar-ı Turuk-ı Aliyye, 22

[10][10] Sâdık Vicdani, Tomar-ı Turuk-ı Aliyye, 22

[11][11] Ali Bolat,  Melâmetilik  62-63 Sülemi, Risaletü’l-Melametiyye, 96

[12][12]Ebu Abdirrahman es- Sülemi, Tabakât, 38  Ali Bolat,  Melâmetilik  48

[13][13]Ebu Abdirrahman es- Sülemi, Risaletü’l-Melametiyye, 70-71

[14][14] Sülemi, Risaletü’l-Melametiyye, 71 Ali Bolat, Melametilik

[15][15] Sülemi, Risaletü’l-Melametiyye, 86 Ali Bolat, Melametilik

[16][16] A. Gölpınarlı, Melamilik ve Melamiler, 243-244-260

[17][17] Ali Bolat, Melametilik, 165

[18][18] Ä°bn. Arabi, Futuhat. II, 16





Bu Sayfanýn Geldiði Adres
Tasavvuf DerneÄŸi
http://www.tasavvufdernegi.com

Bu Sayfanýn Adresi:
http://www.tasavvufdernegi.com/modules.php?name=Content&pa=showpage&pid=146