Melâmet’in özünü Muhafaza
Can vermişiz, can almışız
Cânanı diyet etmişiz
Hakk’ı bâtılı seçmişiz
Biz Melâmî kurbanıyız
Melâmet’in özünü Muhafaza
Melâmîlik öyle bir devir geçirdi ve geçirmekte ki eksiklikleri Melâmet’in mensuplarına değil, Melâmîliğe yüklediler.
Melâmet’e intisap edip de mânâsından haberdar olamayanlardan birçokları “Melâmîlik ne kadar ağırmış, ne bozukmuş!” deyip kaçtılar. Bazıları, içlerindeki şüpheyi atamayıp Melâmet’i zevk edemediler.
Bazıları da Hak mürşidin emrine itaat, telkinine sadâkat gösteremeyen bu zavallıları gördüler de Melâmîliği onlarla muhakeme ettiler.
Bazıları, içinde oldukları hâlde Melâmet’e cephe aldılar. Eksik hareketler, kişinin kendisine aittir; tevhide ait değildir.
Melâmîlik, mensubunu aşkla, zevkle vuslata, harem-i ismete getirir. Varlığından soyar, Hak varlığını giydirir.
Muhterem Dostlar!
Gavs-ı Âzamın, mürşid-i kâmillerin bulundukları tarîkatlar ne kadar kemâlli olursa olsun, kişiyi kurtar- maz, kurtaramaz. Dervişin kurtulması Hak mürşidin emrine itaat, telkinine sadâkatle olacaktır.
Hak mürşitler ne âli makamlar, ne yüksek haki-katler zuhura getirmişler; ama derviş bunlardan nasip- dar olamamış. Eksiklik kişinin kendisine aittir.
Neylesin Tâlip, olamaz teslim
Ya nice bulsun ol kemâlatı
Þunu da ifade edeyim ki İslâmiyet’e bağlı olan, ancak şeriatın zâhirinde kalanlar vardır. Zâhirinde kalanlar, şirk-i hafiden nasıl kurtulacaklar? Biz oradan geldik!.. Hasan Fehmi Hz.’leri:
Gerek âlim, gerek zâhit
Ki bilmez nefsini tahkik
Onların imanı hep taklit
Eder inkâr Ev Edna’yı
Bütün ehlullahlar, ârif-i billah olan olan zevat-ı kiram İslâm’ın özüne, hikmet ve mânâlarına erebilmek için Melâmet’in yokluğuna uğradılar, fenâfillah oldular.
Fenâfillah olan sâlik
Olur hem nefsine fâik
Bulur bir sermedî varlık
Bulur hem semme vechullah
İslâm İslâm; ama hakikatinden mahrum olanlar, Hakikatsiz şeriatı olanlar; ehl-i tevhid olan can dostlardan, üstatlarımızdan büyük intikamlar aldılar. Tevhide düşmanlık yaptılar. Fenâ-yı tamda bekâya eremeyenler -Molla Kasımlar gibi- Seyyid Nesîmi’nin derisini yüzdüler, Þeyh Muhiddin, Þeyh Bedrettinleri astılar. Kerbelâ- da Evlâd-ı Resûlü kesenler de müslümandılar. Hak Resûlün soyundan intikam aldılar.
Bizler şeriatıyla, hakikatiyle mürşidimizin tarif ve telkinleriyle çok şükür, hidâyet olunan yolda yürümek- teyiz. Þeriatsız gidenler felâkete uğradılar. Þeriatsız hakikatin tecellî etmesi mümkün değildir.
Bizler çok şükür 3. devre Melâmîliğin mensupları olarak şeriatımızla, hakikatimizle ilm-i zâhir, ilm-i bâtınla Hak yolda yürümekteyiz. Yolumuzun müntesibi olan bu canlara canu gönülden selâm, sevgi ve dualarımla Allah'tan sonsuz iyilikler dilerim.
Bizler Melâmet’in yokluğunda ne hikmetler, ne mânâlar bulduk.
Sermayemdir yokluğum
Hak varlığıdır kârım
Gönlümdeki mihmanım
Bildirdi beni bana
Melâmet bazı yerlerde sıfırlara kadar, bazı yerde yüzde onların altına düşmüştü. İhvanımızı Þeriat-ı Muhammediye ile giydirdik. Çok şükür, Hakk’ın inayeti ile Hak mürşidin lütuf ve keremiyle randıman yüzde yetmişlerin üzerine çıkmıştır.Katı uygulamalara başlasaydık, herhalde bu duruma gelemezdik.
İslâm’dan tâviz vermiyoruz; ama hakikatten mahrum bir İslâm görüşüyle de hedefe varılmayacağını açık seçik ifade ediyoruz.
Çok şükür, 46 senedir geceyi güne katarak, Mevlâ’ nın lütuf ve keremiyle Hak mürşidin emri ve rızası doğ- rultusunda hedefe doğru gitmekteyiz. Allah bu yolda cümlemizin elinden tutsun.
Kur'an-ı Kerîm -bu kutsî ve ulvî kitap- ilâhî emirler ve nehiyler, farz, vacip, sünnetler, helâller, haramlardan bahdeder. İnsanlığa eşitliği, kardeşliği getiren bu kutsî kitap; emirleri uygulaya uygulaya, ilâhî emirleri yerleştire yerleştire 23 senede nâzil olmuştur. “Bugün dininizi ikmal ettim.”[1] âyeti nâzil olduğu zaman sevinenler olmuş, emirler tamam, bu kadar, diye. Bazıları da ağlamıştır, din ikmâl olduysa, Hak Resûlün görevi bitti, diye.
Biz öyle düşünmüyoruz. Hak Resûlün mânâsına erdik, mürşidin sayesinde. Tevhidin velâyetiyle nübüv- vetiyle Hak Resûlle hemdem olduk. O, Rahmetenli’l Âlemindir. Buyuruyor ki: “Ben peygamber iken, Adem (a.s.) toprakla su beynindeydi.” Yâni çamurdu. Onun kesafet olan vücudu Mekke’de doğdu, 63 yaşında Medine’de vefat etti. Hak Resûlün mânâ vücudu evveldir. “Allah önce benim nurumu yarattı.” buyuruyor. Biz Hak Resûlün mânâsına biat ettik.
Biat-ı Hakk’ı, Muhammed’den kılanlar merhaba
Buldunuz iman-ı kâmil, cümle yâran merhaba
Hz. Muhammed’in (s.a.) hakikatine biat, Hakk’a biattir. Âyet-i kerime: “Habîbim! Sana biat edenler, hemen ancak bana biat ederler.”[2] Onun için çok şükür, “Adem toprakla su arasındayken ben nebiydim.” diyen Peygamberimizin (s.a.) mânâsını buldu ehl-i tev- hid olan dostlar.
Bizler fenâ-yı tamda bekâya erenleriz. Hâlde tevhid ederek, açık seçik şahadet verenleriz. 21. asırda da bu kemâlatı Melâmet’e intisap edip fenâ-yı tamda bekâya erenlerde bulursunuz.
Allah fenâfillah olmuş, Hakk'ı diyet etmiş, kesret vahdet tevhid etmiş, görerek, bilerek, yaşayarak şahadet vermiş, ehl-i hâl, ehl-i zevk, ehl-i mânâ olan zat-ı muhteremlerin himmetlerini üzerimizden eksik etmesin.
Himmet deyince ihvan neyi düşünüyor acaba? Hak mürşidin himmeti, zikrullahtır. Zikir veriyor, tevbe-yi Nasuh yaptırıyor. Suskun diller Allah diyor. Fenâ-yı sıfattan tecellî-yi sıfata geçiriyor. Dil Hak ile Hakk’ı söyler. Göz, Hak ile Hakk’a nazar eder. Kulaklar Allah sohbeti dinler.
En büyük himmet, şirk-i hafiden kurtarmak! Bunun da Melâmetsiz olması mümkün değildir.
Tabiî ki söylemek istediğimiz, bu yolda bu erkân ve âdâp üzerine Hak mürşidin telkiniyle hatmü’l-merâtip, hatmü’l-makam olduk. Allah Hak mürşidin himmetlerini üzerimizden eksik etmesin! Yâni merâtib-i tevhid, makâmat-ı tevhidin râbıtasından düşürmesin.
"Mûtû kable en temûtû!" hadisinin sırrına ulaşabilmek için fenâfillah mertebeleri olan üç mertebeyi çok iyi zevk edip yaşamak gerekir. Allah şuhuttan, tefekkürden düşürmesin.
Þunu da ifade edeyim ki:
Muhteremler!
Merâtib-i tevhid, makâmat-ı tevhid birdir. Tevhid-i Efâl’in aynası Kavseyn’dir, Cemü’l-Cem. Tevhid-i Sıfat’ın aynası Hazretü’l-Cem’dir. Tevhid-i Zat’ın aynası Makam-ı Cem’dir.
Onun için Hak dost, Melâmet’teki yokluğun karşılığı bekâbillahtır. “Sevdiğim kulun diyeti olurum.” buyuruyor Mevlâ. Sevilen kul, şirk-i hafiden kurtulan kuldur. Çünkü onlar, Allah'ın sıfatlarını Allah'ın rızası doğrultusunda kullanırlar. Kullanırlar da Hakk’ı diyet ederler, sevilen kul olurlar. Tabiî ki bu sohbetlerimiz, hâlde tevhid edenler içindir.
Hâlde tevhid edemeyen, fenâ-yı tamda bekâya eremeyen, Hakk’ı diyet edemeyen nasıl bilsin? Onlara da Hak hidâyet eylesin. Amin!
Sevgili Dostlar!
1984 senesinde şikayet üzerine bizleri -18 arkadaş- içeri aldılar. Orada, -Siyasî Þube’de- 5 gün kaldık. Siyasî Þube’nin müdürü bizi hesaba çekiyor, soru soruyor. Her gün 2 saat, 3 saat bizden ifade alıyorlar. “Nedir Melâmîlik?” diye soruyorlar.
Dil tarif edemez, yaşanır da bilinir. Þunu ifade edeyim ki Melâmet, nefsî mücadelede muzaffer olanların hâlidir. Onlar fenâfillah olurlar. Hakk’ı diyet ederler. Onlar, zandan, evhamdan, şüpheden arınmışlardır.
Melâmet güneş gibidir, fakirin sırtına biner; ama ısıtır, ağırlık vermez. Karanlıkları aydınlatır. Kişiyi hâlde tevhid ettirir.
Mahkemede savcı tutanağında diyor ki: “Ben inceledim. 700 seneden beri Melâmet, İslâm'a ışık tutmuştur. Melâmîler, siyaset üstüdürler. Asla materyalist değildirler. Suret ve şekilleri halktan farksızdır. Asla kimse hakkında kötülük düşünmezler; iyilik düşünürler. Þeriatlarıyla, ahkâm ve ahlâklarıyla hiçbir zararlı tarafları yoktur. Bilakis çok faydalıdırlar.”
İddia makamında olan savcı bey bizi müdafaa ediyor, gerçekleri söylüyordu. Biz de hakim beye “Suçlu isek, katiyetle af istemiyoruz. Vatanına, milletine, dinine zararlı olanlar çeksinler cezalarını.” dedik.
Hakim bey:
- “Hayır! Hayır!.. Biz sizi inceledik, araştırdık. Sizden başka İzmir İmam-Hatip Okulu’na yardımcı ve destek olan bir imam yok. Fakirlere, bilhassa fakir cenazelere, gecekondusu yıkılmış, su içerisinde kalmış fakirlere dostlarınızı toplayarak ev yaptığınız, birçok iyilikler yaptığınızı inceledik. Hiçbir karşılık beklemeksizin, Allah rızası için yaptığınızı biliyoruz.”
Elbetteki bu duruma bizi getiren, Hak mürşidimizin nasihatleri, fenâfillah şuuru, halka hizmetin, Hakk’a hizmetin aynı olduğunu şuhud ve tefekkür etmemizdir.
Allah'a sonsuz hamd ü senâlar eder, razı olduğu iyilikleri üzerimizden hiçbir zaman eksik etmemesini dua ve niyâz ederim.
Muhteremler!
Melâmîlik, tarîkatlar üstü bir hakikate erdiren, en büyük bir vasıtadır. Vahdet-i şuhuda velâyet itibariyle ulaştırır. Nübüvvet itibariyle Hz. Muhammed’e (s.a.) halis muhlis ümmet eden bir hakikattir.
Allah Hak mürşidin himmetlerini üzerimizden eksik etmesin! Amin!
20. 07. 2005