Kıymetli
Kardeşlerim,
Cenabı
Hakk’a nihayetsiz hamd ü senalar olsun. O’nun habibi,edibi Hz. Muhammed
Mustafa’sına da sonsuz selat u selamlar olsun. Cenabı Hak bizleri zikrinden,
muhabbetinden, sevgisinden mahrum etmesin. Salih kulların zümresine de bizleri
ilhak eylesin. Efendilerimizi başımızdan eksik etmesin. İhvanlarımızı her türlü
tehlikelerden korusun ve muhafaza eylesin. Amin, Amin veselamu alel mürselin
vel hamdülillahi Rabbi’l-Âlemin.
Cenab-ı
Hakk’a şükürler olsun. Peygamber Efendimizin Miladi olarak doğumu 571, 20 Nisan
aleme teşrif ettikleri tarih. İslam alemine ve insanlık alemine Peygamber
Efendimizin manasının yayılmasına vesile olsun inşallah!
Sevgili
Dostlar
Cenab-ı
Hak razı olduğu sohbetleri inşaAllah zuhura getirir de hep beraber istifade
ederiz. Cenab-ı Hakk’ın kuluna olan sevgisi, muhabbeti, kulun Allah’a olan
muhabbetinden daha fazladır. Allah’ın sevgisi kulun sevgisinden daha fazladır.
Zaten varlığı zuhura getirmesi de sevgisinin bir neticesidir.
Buyuruyor:
- Gizli
bir hazine idim, bilinmekliğimi sevdim halkı yarattım. Ta ki beni bilsinler.
Bütün
sırlar bilme ile çözülüyor. Bilme, işin sırrına erme. Bir var işiterek bilme,
bir var görerek bilme, bir de var ki yaşayarak, o hali, o zevki yaşayarak
sırrına erme.
Bu alemin
muallimi, öğreticisi Hz. Muhammet (Asv) Efendimiz. Bu alem de Mekteb-i Resul
Hz. Muhammed in mektebi.
Mekteb-i
Resule dahil olabilme, talebe olabilme! Peygamber Efendimiz talebeyi çok methetmiştir.
Buyuruyor ki:
– Bir
kimse ilim tahsil ederken vefat ederse, o kimse şehittir.
İlim
tahsil eder iken vefat edeni, Allah yolunda cihat edenle bir tutuyor. Çünkü
Allah yolunda cihat ederken düşmanla savaşıyorsun. İlim tahsil ederken de
cehalet ile savaşıyorsun. Dolayısıyla cehalet düşmanı, zahirdeki, afaktaki
düşmandan çok daha tehlikelidir. Bu Mekteb-i Resulün Peygamber mektebinin
talebelerinin yaş sınırı yok. Peygamber Efendimiz bu yaş sorununu da kaldırmış.
“Beşikten
mezara kadar ilim tahsil ediniz.” buyuruyor.
Tevhit
saliki, Ledün ilminin talebesidir, Hak mürşidin talebesidir. Hayatı o talebelik
içerisinde, o talip olma anlayışı içerisinde geçer ve o anlayış içerisinde
vefat ettiği zaman şehit olur.
İlim
tahsil eder iken şehit olmayla ilgili bir mana daha var ki, talebe, o ilmin
hakikatine, hikmetine erdiği zaman gerçek fiil sahibini, gerçek sıfat sahibini,
gerçek ilim sahibini zevk eder, bilir, ona şahit olur. Bilenin Hak olduğunu, bu
sıfatların, bu varlığın sahibinin Hak olduğunu zevk eder de o şuhutla şahadete
yükselir ve şahadet eder.
Efendi
Baba –Ruhu şad olsun, himmeti üzerimizden eksik olmasın- Diyor ki:
Tevhidi,
irfanı alın bir mürşidi kamilden! İşte bu Mekteb-i Resul’de
irfaniyet tahsil edilir. Kişinin kendini bilmesi kadar büyük irfaniyet olmaz.
Bunun daha büyüğü olmaz. En büyük irfaniyet kişinin kendini bilmesidir! “Men
arefe nefse Hu fekad arefe Rabbeh“ “Nefsine arif olan Rabbine arif olur.”
Bundan daha büyük irfaniyet olmaz.
Dolayısıyla
kendini bilmeye talip olan, Rabbini bilmeye talip olmuş olur. Bu yol bizden
mücadele istiyor, cihat istiyor.
Geldik
mürşidi kamile elhamdülillah. Cenabı Hakk’a ne kadar şükretsek, ne kadar hamd
etsek az. Biz o mürşidi bulduk elhamdülillah. Tevhidi, irfanı almak için bir
mürşid-i kamil aramıyoruz. Öyle arama endişemiz yok, telaşımız yok, acaba nerededir,
diye.
Sevgili
Dostlar,
Bir
bilseniz ne acabalar var, ne arayanlar var. Onlar da bulduğuna eyvallah desin.
Kimin kısmetinde, nasibinde ne varsa, o, onun karşısına çıkar.
Cuma günü
Hoca efendiyi ziyaret ettik, Cumayı fuarda kıldık. Bir hoca ile daha önce muhabbetimiz
vardı. Epeydir de gitmemiştik. Gittik, adamcağız bizi gördü sevindi. Tam
oturmuştuk dedi ki:
-
Nakşilikte pişman olmak en büyük makamdır, dedi.
- Neye
pişman olacak neyin pişmanlığı? dedim.
-
Günahına pişman olmak! dedi.
- Yahu
değil günaha, sevaba bile biz pişman oluyoruz tövbe ediyoruz. Bırak günahı
sevabı, varlığımıza bile pişman oluyoruz. Varlığımıza bile estağfirullah tövbe
diyoruz, dedim.Ondan sonra sohbete başladık.
Herkesin
bulduğu kendine göredir. Biz o eksik veya fazla demiyoruz.
Dedim:
- Sen günahı
ne ile yapıyorsun? Bu akıl, bu fikirle değil mi? Bu elle, bu sıfatlar ile. Eee
sevabı da aynı şeyler ile yapıyorsun. Günahı yaptığın şeylerle sevabı da
yapıyorsun. Öyle yapacaksın ki günah, sevap bir tarafa; fail Allah zevki ile
işleyeni, mevsuf Allah zevkiyle de o sıfatların sahibini zevk edeceksin.
Sevgili
Kardeşlerim,
İşte bu
anlayış da buraya göre bir anlayıştır. Mekteb-i İrfan’da “ Lâ ilahe illallah
Muhammedün Resulullah“ bize okutulur.
Efendi
Hz.’lerinin “Tevhidi alın!” dediği mürşidi bulduk elhamdülillah. Þimdi başta kendimi
muhatap alarak söylüyorum ki:
-
Tevhidi, irfanı almak bakımından neredeyiz?
Burası
aşk meydanı! burada biraz dökelim içimizi!
Efendi
Hz.leri –Tevhidi, irfanı alın bir mürşidi kamilden– derken Hacı Sabri
Efendi’nin dışında birini mi bize tarif etti? Değil! Bütün ihvanına, can
dostlarına, görev verdiği efendilerin hepsine gösterdi.
Biz
Ahmet Efendi’de bulduğumuzu Hacı Sabri Efendi’de bulamadıysak, işte o zaman kusur
bizde. Belki efendi oldular, belki Ahmet Efendi Hz.’leri de görev verdi.
Tevhidi aldılar, sohbet de var. Tevhid-i Ef’al, Tevhid-i Sıfat, Tevhid-i zat,
makamat, meratip hepsi var. Ama irfaniyet nerede? Sohbet var, ooo… Sohbet etsin
Hasan Hoca da ağzını açıp dinler.
Ey
Hasan Hoca sen de o sohbetin sahibini bilmeden konuşuyor isen, vah olsun bize
de vah olsun. Az önce değil günahtan tövbe etmek, sevaptan da tövbe diyoruz,
varlıktan da geçiyoruz, dedim. O zaman Hak mürşidin nefhası ile diriliyoruz.
Hak mürşit ile dirildiğimiz zaman bizdeki ef’al de ona ait, sıfat da ona ait,
ilim de ona ait, irade de ona ait.
Onun için
Melametin içerisinde -bakın bu çok önemli- Melametten uzak kalıyoruz.
-
Yahu biz her hafta sohbete geliyoruz. Kimimiz efendiyiz, kimimiz dervişiz…
Melametin
içerisinde Melametten uzak kalıyoruz; çünkü Melamet öyle bir haldir, öyle bir
zevktir ki kişiyi velayette velilerle, nübüvvette nebilerle beraber yapar.
Melaminin sahip olduğu sır, sırullahtır, Allah’ın sırrıdır, sırr-ı Muhammedi’dir Hz.Muhammed
in sırrıdır.
Bu
sırrı muhafaza edebilmek! Birisi gelmiş Efendi Baba’dan ders almaya. Bakmış;
- Sana
bir emanet vereceğim bunu Manisa da falan efendi, var ona götür. O bu emaneti
alınca sana ders verir. Ama sakın bunu yolda açma.
Adam,
almış emaneti gidiyor. Bakmış bir kibrit kutusu.
- Bunun
içinde ne var acaba?
Ve
içeriden başlamış dürtmeye:
- Yahu
kibrit kutusunu şöyle bir açsan, nasılsa açılması basit, aç bak bakalım. Açmış.
Açınca içinden bir şey uçmuş. Ne idi bu uçan ne değildi derken Manisa’ya
varmış, Mehmet Efendi’ye;
-
Efendim, Ahmet Efendi selam etti, bu emaneti size gönderdi.
- Aleyküm
selam deyip, emaneti almış bakmış.
- Evladım
bunun içi boş.
- İşte
efendim, merak etmiştim de…
- Sen bir
sineği bile taşıyamadın, benim vereceğim emaneti nasıl taşıyacaksın?
Dostlar,
Emanet,
emanetullah. O gönüllere, Allah ve Resulullah sırrı emanet edilecek. O sırrı
gönle vurduğun zaman Hakk’ı zevk edeceksin, vahdetini. Hz.Muhammed’i zevk
edeceksin kesretini, sıfatını. ,İşte Hz. İnsan, sırlı insan, sıra kadem basan insan!
İşte böyle bir Melâmi, bu sırrı taşıyabilecek.
Allah
yardımcımız olsun. Amin!
- “İnnâ aradnel emânete ales semâvâti vel
ardı vel cibâli” Bu sırrı, bu emaneti göklere, yerlere, dağlara
teklif ettik, biz arz ettik:
- Bu
emaneti yüklenir misiniz?”
- “Feebeyne ey yahmilnehâ ve eşfagne minhâ” Onlar o
emaneti yüklenmekten kaçındılar. “Ve hamelehel insan” “Ancak
onu insan yüklendi.” (Ahzab, 90/72)
İşte
o insan, neyi yüklendiğini görecek. Dünyayı yükleniyoruz. Dünya yüklenilir mi
demeyin. Dünyayı yükleniyoruz. Bunu çok ciddi olarak söylüyorum. Bu yuvarlak
küreyi sırtımıza alacak değiliz. Ama o dünya sevgisi var ya, o dünyaya ait olan
duygular, düşünceler, kafamızı meşgul eden, kalbimizi dolduran şeyler… İşte
onları yükleniyoruz.
Ahireti
de yükleniyoruz. Adam diyor ki:
- Þu
kadar ibadet ettim, bu kadar oruç tuttum, bu kadar hacc yaptım. Benden başkası
mı cennete gidecek? Eğer oraya girilecek ise, önce ben gireceğim.
Yüklenmiş
cenneti, ahireti.
Adam,
kayıkta gidiyor, yük de var. Kayık başlıyor su almaya. Eee ne yaparsın? Kayık
su aldığı zaman o yükler de gidecek. İçi altın dolu da olsa o da gidecek. Bu
sefer alıyor altın çuvalını, denize atıyor. Biraz daha rahatlıyor, öbürünü de
atıyor, öbürünü de atıyor. Sıra cana gelinceye kadar.
Cenab-ı
Hak diyor ki:
- “İnnellezîne keferû ve mâtû ve hum kuffârun feley yugbele min
ehadihim mil'ul ardı zehebev ve leviftedâ bih” “Þüphesiz inkâr edip kâfir
olarak ölenler var ya, dünya dolusu altını fidye verseler bile bu,
hiçbirisinden asla kabul edilmeyecektir.” (Âl-i İmran, 3/91)
Þimdi
dostlar, bu gemiye bakacağız. İçini doldurmuşuz, su alıyor. Bunu boşaltmadan olmaz,
boşaltacağız. Dünyasını boşaltacağız, sevabını, hayrını, cennetini, hurisini
boşaltacağız. Koca gemiler de batıyor; ama bakıyorsun bir tahta parçası o azgın
dalgalarda bile olsa, suyun üstünde yüzüyor.
Büyüklerimiz,
“Gemisini kurtaran kaptan!” demişler. Bizler de her birimiz bu geminin kaptanı.
Rabıtalarımız, zikrimiz, muhabbetimiz inşallah bunu ne yapacak? Sahil-i
selamete ulaştıracak.
O
dağlar, yerler, gökler; emaneti bizler yükleniriz, diyemediler. Ve Cenabı Hak:
-
“Lev enzelnâ hâzel gur'âne alâ cebelil leraeytehû hâşiam
mutesaddiam min haşyetillâh” “Eğer biz, bu Kur'an'ı bir dağa indirseydik,
elbette sen onu Allah korkusundan başını eğerek parça parça olmuş görürdün.”
(Haşir, 59/21)
Tabi
bunu, bu emaneti hep anlamaya çalışmıştır bu işin erbabı, bu ilimleri tahsil
eden zahir alimlerimiz. Þimdi bir hoca efendiyi buraya alsak desek ki:
- Hocam,
bu dağların, yerlerin, göklerin yüklenmekten kaçındığı emanet nedir? O emaneti
bize açıklar mısınız?
Bize der ki:
- O
emanet, Kur’an-ı Kerim’dir. O emanet İslam’dır, dindir. O emanet şu senin
vücudundur,
ruhundur.
-Muhterem
Hocam, bu emaneti, bu Kur’an’ı nasıl muhafaza ederiz?
- O’nu
ezberleriz, okuruz, onun hükmü ile amel ederiz. Kur’an’ın emrettiğini yaparız, nehyettiğinden
sakınırız.
- Güzel!
Allah razı olsun Hocam. Dinin bize emrettiğidir emanet. Daha ötesi var mı
bunun?
-
Kur’an’ın “Ey iman edenler namaz kılın, oruç tutun, zekat verin. Ömrünüzde bir
defa farz olan haccı yapın. Sadaka verin, haramlardan sakının.”
Dostlar,
Þu
cemaat, mürşid-i kamilin elini öpüp de vücutlarında inkılâbı gerçekleştiren,
kalplerinde Allah ve Resulullah sevgisini yerleştirmeye çalışan Hak dostlar,
onlar, sırr-ı Kur’an’ı emanet aldılar. Kur’anın zuhur eden kaynağını aldılar.
Kur’an’ı emanet almak, Makam-ı Vahdeti almaktır.
Makam-ı
vahdeti emanet alabilmek için dağların erimesi lazım, parçalanması lazım. İnsan
varlığının böyle pamuk gibi atılması lazım.
Kur’an’ın
zahiri ile amel edenler, cennete girerler. Allah’ın cenneti geniş! Allah nereye
koyarsa… Allah’ın işine karışacak değiliz. Nasaradan da, beni İsrailden de
cennete girecek olanlar var. Ama Kur’an’ın hikmetine, hakikatine talip olup da
onu zevk edenler cemal-i yare, sevgiliye mazhar olacaklar.
Hani ne
diyor?
Neyleyim
sarayı, neyleyim köşkü,
İçinde
salınan yâr olmayınca
İşte
bütün mesele orada. O şahane sarayın ruhu, içindeki sevgilidir. O ruh
olmadıkça, o sevgi, o muhabbet gönle dolmadıkça, insanoğlunun tatmin olması
mümkün değil. Bizi itminana, bizi huzura, bizi gerçek sevgiye, muhabbete mazhar
düşürecek olan o Kur’an’ın sırrını tahsil edebilmektir.Varıp Kur’an ile Kur’an
olmaktır. Peygamber Efendimiz:
-
Kur’an insan ikiz kardeştir, buyuruyor.
Kur’an’ı
emanet almak, Peygamberin sünnetini emanet almak. Biz ne ile amel ederiz? Biz
Kur’an ve sünnet ile amel ederiz. Makam-ı Vahdet’ten Kur’an’ı, Makam-ı
Kesret’ten de sünneti zevk ederiz. Elbette ki yerler, gökler bu emaneti yüklenemez,
onu temsil edemezler. Yerler ve gökler ancak o emanet sahibine hizmet ederler.
Þimdi,
daha yakına getirerek diyoruz ki, o emanet, mürşid-i kamildir. Bize emanet, mürşidi
kamildir. Hz. Muhammed dediğim zaman herkes eyvallah, amenna, der. Neden? Çünkü
velayeti var, Kur’an alır, nübüvveti var hadis söyler, kavseyn’i var, hadisi
kudsi söyler.
İşte o
emanet mürşid-i kamildir ki onun bir yüzü Hak’tır, bir yüzü halktır. Cenabı
Hakk’ın insana yüklemiş olduğu emanet, emanet-i ilahiye mürşidi kamildir.
Allah
bize emanet veriyor, Allah’ın emaneti. Zaten Kur’an’ı Kerim emanet ile ilgili
olarak:
- “İnnallâhe ye'murukum en tueddul emânâti ilâ ehlihâ” Allah
size emanetleri ehline vermenizi emreder,diyor.
Dostlar,
Allah
Peygamberine emreder. O’nun muhatabı O. Ama vasıtalı ama vasıtasız. Araya bazen
Cebrail’i koyar, bazen çıkartır aradan. Tabiri hoş görün,Allah’ın gözü hep
Muhammedin’de. Muhammedinin gözü de başka bir yerde değil.
-
Bu nasıl oluyor?
Allah,
Muhammedini kendi nurundan zuhura getirdiği için Muhammedine olan muhabbeti,
kendi nefsine olan muhabbetidir. Cenab-ı Hak Havva’yı Adem’in vücudundan
yarattı, Adem’in bütün muhabbeti Havva’ya oldu. Neden? Çünkü Adem’in Havva’ya
olan muhabbeti kendi nefsine olan muhabbeti idi. Sonra Allah, “Bunlar bir
şeyler yapıyor ben de bunlara bir şey yapayım dedi, evlatlar verdi. Havva’dan
çocuklar olunca, Adem Havva’yı sever, Havva çocuklarını sever. Öyle değil mi
evlerinize bakın. Hikmet-i İlahi!
Allah
Miraç’ta Muhammedine bakıyor Hz. Muhammet de “Ümmetim, ümmetim!” diyor.
- Ya
Muhammed bak ben melekleri falan hep kapıda bıraktım. O mukarreb, yakın
melekler dahi buraya giremedi. Sen ümmetim, ümmetim, dersin.
Ümmetini
sana verdim ey Habib
Cennetimi
onlara kıldım nasip
O,
öyle bir ümmet ki Allah’ın emanetini Hz. Muhammed’in elinden almış. “Allah
emanetleri ehline vermeyi emreder”
Eee bu
sırrı, bu hikmeti Cenab-ı Hak lütfetti. Allah Hak mürşidinin elinden bize
zikrullah verdi dostlar, zikrullah verdi de Allah Allah Allah İşte bakın
emaneti ilahiye’ye. Tevhit verdi “ Lâ ilahe illallah Muhammedün Resulullah!”
İşte
onu, ancak insan yüklendi. Hacı Baba ne diyor bize:
- Sana
Kur’an’ı versem abdestsiz tutamazsın. Abdest alınca da öper başının üstüne koyarsın
Ey Kur’an’ın ikizi olan, Allah’ın sırrını taşıyan Hz. İnsan, bunu sakın
abdestsiz taşıma. Onu canından daha aziz bilerek onu başının üstüne koyacaksın
diyor.
Bir
ilahide:
Ahmed
erişince Hasan Fehmi’ye
Canı,
başı koydu Melamiliğe
O zevke
erişince, o emaneti idrak edince, o emaneti alınca, canı, başı koydu
Melamiliğe. Erişmeden olmaz. Erişince, o emaneti aldı, o emaneti yüklendi
Hak
mürşidin huzuruna
Aşkla,
zevkle varacaksın
Kendi
özün bulmak için
Çok
dikkatli olacaksın.
Öyle
zuhur etmiş yazmışız. Tabii ki aşkla, zevkle varacağız. Neden? İnsanı insan
yapan, insanı sevgiliye mahbup, sevgili yapan sırrı, emaneti alacağız. Dikkatli
olacağız. O emaneti inşallah güzel ahlakımızla, şeriatımızla, tarikatımızla,
hakikatimiz ile muhafaza edenlerden olalım Amin!
Cenab-ı
Hakk’a şükürler olsun. Peygamber Efendimizin Miladi olarak doğumu 571 20 Nisan
aleme teşrif ettikleri tarih. İslam alemine ve insanlık alemine Peygamber
Efendimizin manasının yayılmasına vesile olsun inşallah Amin!
Efendimiz
(asv) bütün aleme rahmettir. Sevr mağarasında, Hz. Ebu Bekir, Efendimiz ile
hicret ederken mağaraya sığınıyorlar. Mağaranın derinliği yok. İki kişi girip
oturdu mu tamam. Eğilip de ancak giriliyor. Kur'an-ı Kerim’de:
“ iz ahracehullezîne keferû sâniyesneyni iz humâ fil ğâri iz
yegûlu lisâhıbihi lâ tahzen innallâhe meanâ, feenzelallâhu sekînetehû aleyhi ve
eyyedehû bicunûdil lem teravha” Hani onlar mağarada bulunuyorlardı.
Hani o arkadaşına, "Üzülme, çünkü Allah bizimle beraber" diyordu. Allah
da onun üzerine güven duygusu ve huzur indirmiş, sizin kendilerini görmediğiniz
birtakım ordularla onu desteklemişti.” (Tevbe, 9/40)
O
mağaraya sığındıkları zaman Kur’an’ın da bize ifade ettiği şekilde Hz. Ebu
Bekir Efendimizde bir telaş oluyor. Müşrikler takip ediyor gelecekler
Peygambere zarar verecekler. Zaten şöyle eğilseler görecekler. Ama tabii ki Cenabı
Hakk’ın hikmetine, kudretine, ilmine, iradesine akıl, sır erdirmek mümkün
değil.
O
mağarada delikler de var. Deliğin birinden yılan kafasını çıkartmış. Rivayet
olunur Hz. Ebu Bekir Efendimiz onu fark ediyor, o, Resulullah’a zarar vermesin
diye eli ile deliği kapatıyor. Tabii yılan ne yapsın, elini ısırıyor. Isırıyor
fakat Hz. Ebu Bekir Efendimiz elini çekmiyor.
Peygamber
Efendimiz Hz. Ebu Bekir’e bakıyor bir sararma var, bir solma var.
- Ne oldu
ya Ebu Bekir nedir bu halin?
- Ya
Resulallah, şu delikten bir yılan çıktı orayı elim ile kapattım, size zarar
vermesin diye o da elimi ısırdı.
- Ya Ebu
Bekir elini çek. O bizim bu mağaraya geleceğimizi çok önceden haber aldı. Bizi
görmek için başını o delikten çıkartıyor, diyor.
Bismillahirahmanirrahim
diyor ve tükrüğünü yılanın ısırdığı yere sürüyor. O’nun tükürüğü aleme
hayattır. Bir üfledi de Adem çamurluktan kurtuldu.
- Ya Ebu
Bekir bak bu böcekler, bu yılanlar bizim geleceğimizi haber aldıkları günden
beri
bizi
bekliyorlar, diyor.
Neden?
Çünkü bu alemde Muhammediyet’in olmadığı hiçbir varlık yok. Abdullah’ın oğlu Muhammed’i
(asv) evet hayatını, hicretini, Mekke, Medine devrini tanıyalım. Ama Tabii
gönül arzu ediyor ve istiyoruz ki Muhammedün Resulullah olan Hz. Muhammed’i
tanıyalım.
İşte
o zaman, bu dilimizde sohbet eden olur. Dilimizde döner, gözümüzde görür, elimizden
işler. Kulağımıza da söyler. Bu alem Allah ve Resulünün saltanatı.
Bu
alemde Allah’a kul olmayan hiçbir varlık yoktur. Önemli olan nedir? Önemli olan
Hz. Muhammed’e ümmet olmaktır. Herkes Allah diyor; ama taşa diyor; ama puta
diyor; ama güneşe diyor, bir şeye Allah diyor, ilah diyor. Önemli olan Hz.
Muhammed diyebilmektir.
Dört
duvarla çevrilidir dergahımız:
Þeriat-ı
Muhammediye,
Tarikat-ı
Muhammediye,
Hakikat-i
Muhammediye,
Marifet-i
Muhammediye.
O duvarın
birini yıkar isen buranın mahremiyetini ifşa etmiş olursun. O zaman nadan da bu
işin içine girer. Allah’a koşturuyoruz, Allah Allah Allah diyoruz. Allah
“Muhammedime tabi olun” diyor. Hz. Muhammed’e gidiyoruz O’ da Allah’a diyor.
Bizim
dışımız müslüman, içimiz mü’min. Dışımız şeriatın abdesti ile abdestli. Dilimiz
doğruyu söyleyen, elimiz, helale işleyen, ayağımız Hakk’a yürüyen.
Dolayısı
ile mü’minin içi, dışından daha hayırlıdır. Sorsam evlerinizin içi mi daha hayırlıdır,
dışı mı?. Elbetteki içi daha hayırlıdır. Ama onun dışını da ne yapacağız? En
güzel şekilde koruyup temiz tutacağız.
Peygamberimiz
bir müslümanı tarif ediyor:
“ Einden,
dilinden, diğer azalarından kimseye zarar gelmeyen.” İşte Müslüman.
Mü’mini
de tarif ediyor Kur’an:
“ Kad
eflehal mü’minun“ “Mü’minler felah buldular.”
Bakın;
içi ile vahdette, halvette sevgili ile. Ama dışı ile kesrette. Kesrete çıktı mı
ölçü, ayar, düzen, nizam, intizam.
Gidin
görün, her kurumun kendine göre bir düzeni var, bir disiplini var, bir işleyişi
var. Bu
âlem de
Allah’ın kurumu olduğu için bu alemin düzenini, Hakk’ın düzenini muhafaza etmek
gerekir. Bunun kanunları var, yasaları var, yönetmelikleri var.Nasıl ticarette,
alışverişte, hukukta kuralı, kaidesi, bir kanunu var ise, Allah’ın bu alemdeki
cari kanunlarına da riayet etmeliyiz.
İşte
o zaman emaneti, şeriat-ı Muhammediye ile her türlü tehlikelerden koruyacağız.
İçimizi
de hakikat-i Muhammediye ile dolduracağız. Bu alemde bu zevkle gezelim.
Hacı
Baba:
Bak şu
dervişin haline
Alem
hayran ahvaline
Böyle
insana hayran olunmaz mı?
Eli hayra
çalışır, dili Hakk’ı söyler, dosdoğru. Allah o salih kullarının zümresine
bizleri de dahil eylesin inşa Allah. Dilimizi zikri ile, kalbimizi muhabbeti
ile daim eylesin.
Allah
hepinizden razı olsun.
KAPINDAYIM BEN BİR
GEDA
Canım Muhammed Mustafa
Kapındayım ben bir geda
Sana olsun canım feda
Kapındayım ben bir geda
Gel şeref ver kalp evime
Nurunla dol her yerime
Canım sana olsun bende
Kapındayım ben bir geda
Rabbim sana habib dedi
Hastalara tabib dedi
Seni sevmek sevap dedi
Kapındayım ben bir geda
Nurun evveldir cümleden
Ruhun ekberdir her şeyden
Sana aşıktır tüm âlem
Kapındayım ben bir geda
Evvelisin, evvellerin
Ahirisin nebilerin
Serverisin velilerin
Kapındayım ben bir geda
Günahkârın ümidisin
Kimsesizin sahibisin
Yetimlerin babasısın
Kapındayım ben bir geda
Bütün âlem sana muhtaç
Cemalini bize de aç
Gönlümüze sensin ilaç
Kapındayım ben bir geda
Nurun mevcut her zerrede
İlmin mevcut Hak Mürşitte
Feyzin mevcut her müminde
Kapındayım ben bir geda
Mürşidisin mürşitlerin
Sahibisin makamların
Cananısın varlıkların
Kapındayım ben bir geda
Kur’an, Furkan senin adın
Baldan tatlı senin tadın
Arşın üstünde makamın
Kapındayım ben bir geda
Sırrın senin sırr-ı tevhid
Yok ikilik cümle Vahid
Melek şahit, felek şahit
Kapındayım ben bir geda
Nice kalem seni yazsın
Nice diller seni ansın
Hasan Hilmi’ne ayansın
Kapındayım ben bir geda