Mürşidi Kamil


29.  01. 1987

(Esselâmüaleyküm)     

Muhterem KardeÅŸlerime! 

Cenâb-ı Hak’tan maddî ve mânevî iyilikler diler, hâl ve hatırlarınızı sual ederim. Ä°nÅŸaAllah kemâl-i âfiyet üzeresinizdir. Hamd olsun bizler de iyiyiz.

Muhterem Dostlar!

Allah’a sonsuz hamd ü senâ, habîbine bînihaye salat u selâm olsun. Fatiha-yı ÅŸerif, Kur'an-ı Kerîm’in birinci suresi, ümmü’l-kitap. Onsuz namaz caiz deÄŸil. Yedi âyetten mürekkep olan bu sure-i celilede Besmele-yi ÅŸeriften sonra, -o Besmele ki, içerisinde Allah, Rahman ve Rahim esmalarıyla derin mânâlar ihtiva eden, Fatiha’nın kapısını açan, bizleri maddeden mânâya geçiren bu Besmele-yi ÅŸeriften sonra- “Hamd Allah’a mahsustur.” Öyle Allah ki, âlemleri yaratan, yaÅŸatan, terbiye eden Rabbi’l-âlemin. Rab: Terbiye edici.

Muhterem Dostlar!

Ä°nsanlığın timsâli, eÅŸsiz insan Hz. Muhammed Mustafa (asv) Efendimiz: “Rabbim, beni kendi edebiyle edeplendirdi, kendi ahlâkıyla ahlâklandırdı.”

Kutsî ve ulvî davanın kökeninde edebin, terbiyenin yer aldığını görüyoruz. Edep, hayâ, îmân, güzel ahlâk eşittir terbiye ile. Kainatın Efendisi, bizleri tevhît ile terbiye ederek, edep, îmân, ve güzel ahlâk ile giyindiriyor.

“Edep bir taç imiÅŸ nûr-u Hüda’dan

Giy ol tacı emin ol her belâdan.”

Ä°ÅŸte Dostlar!

O mürÅŸid-i kâmil ki, tevhîdin potasında erimiÅŸ, terbiye edilmiÅŸ, edebe, ahlâka mugayir bütün engellerden geçmiÅŸ, kelâm-ı-Hak’la mutlaktan tevhidi telkîne memur edilmiÅŸ, vâris-i nebî, naib-i Hak, Hazret-i insan...

Onun terbiyesine girip, zikrullah alanların vücutlarında inkılâp baÅŸlar. Zikrullah ile dili mâsivadan, gafletten, nefsânî, ÅŸehevî, kötü emellerin esaretinden kurtulur. Öyle bir dil olur ki, Allah diyen bir dil, yumuÅŸacık bir dil. Kabalık gitmiÅŸ, öfke, hiddet gitmiÅŸ, kırık bir dil. Ä°nsanlar arasında tesanüdü, sevgiyi, muhabbeti iÅŸleyen, insanlar arasını sulh eden, iyilik için diller döken, en tenezzüllü, tevazulu kelimeler söyleyen, Kelâm-ı Hak’la bülbüller gibi öten, ahde vefa eden bir dil. Hülâsa terbiyeli bir dil!

Göz, gaflet perdesi kalkmış, eserde müessiri müşâhâde eden bir göz. İnceliklere vâkıf.

“Kime ref-i hicap oldu, gözü mahbûbunu gördü

Ana sor mahbûbun vasfın, ki sorma gözü a’madan.”

A’ma dosttan haber veremez, hakikatleri göremez. Hak mürÅŸidin terbiyesinde terbiye edilen göz... Ona paha biçilmez. Her nereye baksa, sırr-ı hikmetler, mânâlar, hakikatler derler. Öyle bir görüş ki, âşıkın dediÄŸi gibi “Güzele bakmak sizde bir türlü, bizde bir türlü.” Ä°ÅŸte bu, Ä°lâhî terbiye!..

Kulak mâsivaya, nefsânî duygulara, Hakk’a perde olan bütün duygulara “dur”demiÅŸ, terbiye edilmiÅŸ. Kelâmı, Hak’tan duymuÅŸ. Her ses, onun kulağında zikrullah olmuÅŸ, muhabbet, muhabbetullah olmuÅŸ. Tecellî sıfatın mazharı. Mânevîyatını, ruhaniyyetini duygularıyla kuvvetlendirmiÅŸ. Duygu, düşünce, tefekkür sahneleri açılmış. Ya Rab ne güzel duygu! “Sizde bir türlü bizde bir türlü” diyen Hak erenlerin söylediÄŸi gibi.

Terbiye edilenlerle edilmeyenlerin arasındaki fark!..

O eller ki “Yedullah” sırrının mazharı. Dövmekten, kırmaktan, hakaretten kurtulmuÅŸ. Duygu ve düşünceden aldığı emirle zarar hanesinden kâr hanesine geçmiÅŸ. Vuran deÄŸil, veren el. Ä°ten deÄŸil, tutup, kaldıran el. Yarayı saran, acı doyuran el olmuÅŸ. Düşünce ve tefekkürün icraat ve muamelât organı olan eller, edebin, terbiyenin ve iyi düşüncenin neticesi Aman Allahım, ne hayırlı el, ne güzel el olmuÅŸlar!

Bâtıla giden ayaklar, Hakk’a dönmüş. Akl-ı selim, tefekkür ve iyi düşünceden  nasibini alan bu insanoÄŸlu, adımlarını göre göre atan, her hâliyle örnek insan, hazret-i insan. Hülâsa, “Hak geldi; bâtıl gitti!”

Fenâfillâhta süzülmüş, zâhiri halk ile bâtını Hak ÅŸuhûduna  ermiÅŸ, Hak mürÅŸidin terbiyesinde terbiye olan bu zât-ı muhteremleri anlatmak mümkün mü?

Peygamber Efendimizin bir duasını arz edeyim: “Rabbim, ilmimi ziyadeleÅŸtir, anlayışımı ziyadeleÅŸtir. Beni fenâfillâhta süzülmüş, nispet olan varlık ve benlikten geçmiÅŸ, zâhiri halk ile bâtını Hak ÅŸuhûduna ermiÅŸ, kelâmı Hak’tan almış, Hak mürÅŸidin telkînine riayet, emrine itaatla al denileni almış, at denileni atmış bu sâlihler zümresinden beni ayırma. Çünkü onlar velâyet makamının sırrına ermiÅŸler.”

Allah’ın Resûlü insanlar arasında muamelâtı, idareyi, icraatı görürken “nübüvvet” makamında bulunurdu. Kılı kırka yarar, âdil hareket etmek için Rabbisinden yardım diler, en iyi idare ÅŸeklini gösterirdi. Urûç edip sâlihler zümresinde de muhabbetullah ederdi. Velâyetin ve buranın mensuplarının ne kadar faziletli bir yer tuttuÄŸunu beyân etmekte.

Zirve-yi tevhîde canı, malı, her ÅŸeyi pahasına yükselmek isteyen Hak erenler, ne imtihanlar oldular... En ağır belaları Allah peygamberlere, evliyaullaha, derece derece mü’minlere verdiÄŸini ve bu belanın içerisinde kenz-i mahfinin -hikmetler hazinesinin- mevcut olduÄŸunu kim bilebilir ki...

Muhterem   Dostlar!

O nebîler ki, annesiz, babasız, kimsesiz, yek başına ihtilâl etmiÅŸ, inkılâp etmiÅŸ. Bundan daha büyük mucize, bundan daha büyük kemâlat olabilir mi? Nûr-i tevhît, ezel ve ebed sönmeyecektir. Lut kavmi, Ad kavmi, Hz. Musa’nın(as) uÄŸradığı yahudiler zulmü, ateÅŸe atılan Ä°brahim (as), Hz. Ä°sa’nın (as) geçirdiÄŸi olaylar...

Bütün peygamberler, peygamberlerden sonra bütün velilerin derece derece başlarına gelen hadisâtlar...

Hiç bir varlık onları Allah’tan, zikrullah ve muhabbetullahtan alıkoyamamıştır. Çünkü onlar, maddenin, makamın, dünyâ ve ukbânın çekiciliÄŸinden kurtulmuÅŸ. Ä°lâhî cereyan, ilâhî aÅŸk, ilâhî tecellî, Hak dostları kendine çekmiÅŸtir.

Mevlâ-yı Müteal, bizleri, cân dostları bu zümre-yi sâlihinden ayırmasın.

Mektubumun başında belirttiğim gibi bu zümre kimdir?

Hak mürÅŸitte terbiye edilmiÅŸ, vücudunda inkılâp olmuÅŸ. Dil, göz, kulak, duygu ve düşünce, ellerin ve ayakların muamelâtı deÄŸiÅŸmiÅŸ, “hayrun nas” ünvânını kazanmış.

Ä°ÅŸte Kur’an-ı Kerîm bunlar için [1] “Öldü demeyin, onlar haydırlar, diridirler.” Terbiye edilmiÅŸ, edep, ahlâk, îmân-ı kâmil, [2]“La havfun aleyhim” sırrının mazharı bunlar. Melâmetin sırrına ermiÅŸler.

Efendim öyle buyururdu: “Kâinatın özü melâmet. Tarîkat    ların hakikatı melâmet, zübdesi.” MürÅŸidimizde hepsi mevcut. Yeter ki sadâkat ve teslimiyetimizde eksiklik yapmayalım.

Bu anlattıklarım, bu Hak dostları siyasetten uzak, maddeden uzak, makam hırsı, dünyânın bütün çekiciliklerinden uzak; hiçbir varlık onları kendine çekemez. Vatan sevgisi, insan sevgisi, bayrak ve sancak sevgisi bunlarda sonsuzdur. Çünkü vatanı sevmek îmândandır.

Bilhassa çocuklarımıza sevgi gösterelim. Tatlı dil, iyilikle muamele edelim. Onlara insan sevgisi, vatan sevgisi, bayrak sevgisi verelim. Onları zararlı kaynaklardan, kötü gidiÅŸlerden koruyup muhafaza etmesini bilelim. Vatan için hayırlı evlât olmalarına Allah’tan dua ve niyaz eder, hepinizi Allah’a emânet ederim.

Selâmlar... Selâmlar... Selâmlar...

HACI BABA


 

Fâtiha-yı ÅŸerif, Ãœmmü’l-Kitap’tır.

         Fâtiha, yedi âyet, makâmâttır.

         Fâtiha’sız namaz caiz deÄŸildir.

         Þekilde kalma, gel mânâyı fehmet!

 

                        Sakın ha..Ehlullahı inkâr etme!

                        Nefsine uyarak bâtıla gitme.

                        Akl-ı selîmle düşün, inat etme.

                        Þekilde kalma, gel mânâyı fehmet!

 

         Kur’an-ı Kerim onlardan bahseder.

         “Evliyaullah’a korku yoktur” der.

         Hak dostları daim zikirdedirler.

         Þekilde kalma, gel mânâyı fehmet!

 

                        DerviÅŸler fenafillâh olmuÅŸlardır.

                        Nispet varlıklardan soyunmuÅŸlardır.

                        Bunların sohbetleri mutlaktandır.

                        Þekilde kalma, gel mânâyı fehmet!

 

         Ehlullah’ı mürÅŸitler yetiÅŸtirir.

         Nefsânî  olanları  O,  attırır.

         Kesrette vahdeti mürÅŸit sevdirir.

         Þekilde kalma, gel mânâyı fehmet!

 

                        Kullukta Hakk’a ibâdet ederler.

                        Urûç eder Hak’la sohbet ederler.

                        Vahdeti tevhîtle ÅŸuhûd ederler.

                        Þekilde kalma, gel mânâyı fehmet!

 

         Ä°lm-i Ledün’ü aÅŸkla zevk ederler.

         Halk yüzünden Hakk’a nazar ederler.

         HÃœSEYÄ°N SABRÄ°, bunlar Hak erenler.

         Þekilde kalma, gel mânâyı fehmet!

      24.6.1993


 


[1] Bakara, 2/154

[2] Yunus, 10/62





Bu Sayfanýn Geldiði Adres
Tasavvuf DerneÄŸi
http://www.tasavvufdernegi.com

Bu Sayfanýn Adresi:
http://www.tasavvufdernegi.com/modules.php?name=Content&pa=showpage&pid=47