Dilin Dikeni Kırılacak


Balıkesir, 20. 11. 1999

Muhterem KardeÅŸlerim!

Allah bizi sevdiklerinden ayırmasın. Cümlemize sevgi, muhabbet, razı olduÄŸu iyilikleri versin. Kur'an-ı Kerîm’de Allah buyuruyor ki: “Hamd Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. [1]

Burada Rab kelimesi terbiye edici anlamındadır. Ä°nsanların ÅŸiddetle terbiyeye ihtiyacı vardır. EÄŸer o insanın dili terbiye edilmediyse “Ne terbiyesiz insan be! Ne biçim söz söylüyor, sövüyor” deriz. 

Mürşid-i kâmil, şu insanın terbiye edicisi. Mürşidimiz, bizim terbiye edicimiz. Dilimize zikri veriyor.

Zikir ta Hz. Peygamber’den (asv), Hz. Ebubekir’den (r.a.) Hz. Ali’den (k.v.) devredip gelmiÅŸtir. Bütün ehlullah, zikirle yetiÅŸmiÅŸtir. MürÅŸid, söven dili, dedikodu eden dili, küfreden dili terbiye ediyor. Ne yaptırıyoruz ona? Gel, Allah diyeceksin. Çok öfkelendin, bam teline bastılar, adam hakaret etti sana, ne diyorsun?

- Onlar ne diyorsa ben de onun iki katını derim.

- İşte daha terbiyeli dil değilsin. Terbiyesiz demeye utanırım. Ama sövene sövüyorsan terbiyeli değilsin.

Dikenimiz kıranlarız.

Güle aşı yapanlarız.

Gül alana gül satarız

Gül bizimdir gül kokarız. 

Þu dilin dikeni kırılacak! Musa (as) Firavun’u davete gittiÄŸi zaman “Ya Rabbi, o Allahlık davası görüyor. Onu nasıl îmâna davet edeyim?” “Ya Musa, kavlen leyyine! YumuÅŸak bir dil, dikensiz bir dil, tatlı bir dille davet edeceksin.”

Dilin tatlı olabilmesi için Hak mürÅŸit bize Allah’ın zikrini

veriyor. “Fezkurunî ezkürküm”[2] “Zikredin beni, zikredeyim sizi.” Zikir, Allah’a aÅŸk ilan etmek.  Zikir tahakkuk ederse, sövmez. Dil yakalanmış Allah’ın aÅŸkına, zevkine, muhabbetine. Ne tatlı dil!..

Yurdumuza düşman girecek olsa silahımızı kullanacağız, ama bulgar, ama yunan, ama rus... Ya îmânına, kalbine, ruhuna nüfûz edecek olan nefsî arzulara karşı silahın? Verdik size:    Allah Allah Allah!.. Zikredenler mest olur / Allah ile dost olur.

Zikir, bahçeye verilen su gibidir. Bahçeyi sulamazsan mahsûl alamazsın. İşte bu vücuttan da biz sevgi istiyoruz, tatlı dil istiyoruz zikrullah ile. Allah, Allah demekten mahrum etmesin. Allah razı olduğu iyilikleri versin bize.

Gözü ele alıyorsun, terbiyeli mi, terbiyesiz mi? “Güzele bakmak boylu boyunca / Sizde bir türlü bizde bir türlü.” Bir göz var ki, nefsânî, ÅŸehevî, kötü arzularının esiri olmuÅŸ. Allah’ın sıfatlarını kullanıyorsun.  Göz Allah’ındır. Gözden gören sen deÄŸilsin. Allah’ın sıfatlarını nefsinin arzularına göre kullanırsan hata edersin.

Gözlerde katarakt hastalığı olur. Doktor, yarım saatlik bir ameliyatla hastanın gözlerini açar. Bir de gözlük verir. Doktor, gözünü açtığı zaman o kişi duvarı görür, yolu görür, insanları görür.

MürÅŸidi kâmil, gözünü açtığı zaman o insan, Allah’ı görür. Allah’ın nûruyla nazar eder. Ä°ÅŸte ÅŸu gözü- dikkat buyurun- nefsin, kötü arzuların esaretinden, mahkûmiyetinden kurtarabilme.

Eli nefsin etkisinden, kötü emellerden kurtarabilme. Bütün insanlar hür olma, demokrasiyi yaÅŸama isteÄŸinde. Allah göstermesin yunanlıya esir düşsen seni zorla ne kumar oynatır, sana ne içki içirir. Irz, namus peÅŸine de zorlamaz seni. Fakat kimin esirisin ki, Allah ve Resûlü’ne karşı geliyorsun? Allah’a diyorsun ki, senden korkmuyorum. Bu cemaati tenzih ederim. Bir insan haramı iÅŸlediÄŸi zaman, namaza davet edildiÄŸinde uymadığı zaman, Ramazan gelip farz ibadetine iÅŸtirak etmediÄŸi zaman Allah’a meydan okuyor demektir. Ben senden korkmuyorum mânâsına gelir. Kimdir bu insanı böylesine isyâna  sürükleyen?

 Adam içiyor, çıkıyor meydana, Allah, peygamber, dine küfür alabildiÄŸine. O adamın aklı başındayken desen ona ki “Bunları söyle” seni vurur. Ona milyarları, trilyonları versen, küfrettiremezsin. Peki o hâle onu getiren kimdir? Kızdığı zaman, küfreden, vuran, kıran insan, kimin esiri?

Demek ki, nefsin esiri olmak, yunan gavurunun esiri olmaktan çok daha kötü! Nefs-i emmârenin esareti o kadar kötü ki, dil tariften aciz. Zikirle nefsin esaretinden, maddenin cazibesinden, art düşüncelerinden kurtulup gerçek hürriyetine kavuşanlardan olacağız inşaAllah!

Sahabiler bir harp dönüşünde neÅŸe içindedir. Hem  galip gelmiÅŸler, hem de bir çok ganimet almışlar, gülüp oynuyorlar. Peygamber efendimiz buyuruyor ki: “Siz küçük harpten büyük harbe dönüyorsunuz.” Nefsinizle harp edeceksiniz.

Muhterem Dostlar!

Davet-i Rahman var burada. Zikrullah var, Allah’a aÅŸk ilan etme var. MürÅŸidi kâmil seni zarar hanesinden kâr hanesine geçirecek, seni ameliyat edecek. Seni nefsin esaretinden kurtarıp, sana Allah ve Resûlü’nün rızasını kazandıracak. Tatlı dilini, güler yüzünü sonuna kadar kullandıracak.

Biz istiyoruz ki, bizim dostumuz, derviÅŸimiz ailesine iyi bir baba olsun. Hanımına iyi bir efendi, komÅŸusuna iyi bir komÅŸu olsun. “Þu bizim komÅŸuda yalan yok, haram yok. Bizim komÅŸunun elinden, gözünden zarar gelmez. KomÅŸunun namusuna katiyetle zarar gelmez.”

Dil, kelâm-ı Hak’la söyleÅŸecek, hiç hilesi olmayan bir dil. Kulak, Allah kelamı duyacak, el, düşeni kaldıracak, vurup atmayacak. Ayak, sırat-ı müstakîmde dosdoÄŸru yürüyecek.

Bakınız Dostlar!

Dikkatinizi çekerek üzerine basa basa söylüyorum! Þu insan, emre itaat, telkîne sadâkat, sırat-ı müstakîmden yürürse, onlar için, Allah yolunda gidip, fenâfillâha uğrayanlar için ölüm yok, korku yok, hüzün yok, sıkıntı yok.

Gayemiz ÅŸu insanı kemiyetten, hafriyattan kurtarıp keyfiyete geçirebilme. Gözünü nefsinin esaretinden kurtarıp, Allah’ın nûruyla nazar ettirme. Elini vuran deÄŸil, veren el, düşeni kaldıran el hâline getirebilme. Þu insanı sevgili yapabilme, Allah ve Resûlü’ne kazandırabilme. Þu insanı çevresine hayırlı bir insan yapabilme. Peygamber efendimiz buyuruyor ki: “Sizin hayırlınız çevresine iyilik edendir. Sizin kötünüz de çevresine zararlı olandır.”

Bütün dava, ÅŸu insanı hayırlı insan yapabilme. Bu kubbede bâki kalacak olan bir hoÅŸ sedâ imiÅŸ ancak. Çevresi: “Aman yahu, ne efendi adamdı. mütevazı idi, ne merhametli idi.”

-Bunun iyiliÄŸine ÅŸahadet eder misiniz?

- Evet, o iyilerin iyisiydi.

- Peki şu nasıl?

- Fiamânillah, adam zehir mi zehir! Adam kötünün de kötüsü. Nefsi emmârenin tahakkümü altında mahkûm olup, gözü göz deÄŸil, dili dil deÄŸil, eli el deÄŸil. Gecesi gündüzü kötülükte. Allah’ına meydan okurcasına...

Biz dostlarımıza, ÅŸu insanlara  Allah’ın zikrini vererek, gözlerini terbiye etmek, dillerini terbiye etmek, ellerini terbiye etmek, sırat-ı müstakîmden tatlı dille yürütebilmek için görevliyiz.

Dostlarımızın haneleri, hane-yi saadet, peygamber evi. Dostlarımız kimsenin çukurunu kazmazlar, iÄŸnenin ucunu kimseye dokundurmazlar. Kime dokunduracaksın ki. Aç gözünü hikmetle bak. Görünen deÄŸil mi Hak! Bütün kainatı ihâta eden Allah’tır. Halkı seven Hakk’ı sever. Halka tecavüz, Hakk’a tecavüzdür.

Gelin dostlar!

Birbirimizi sevelim.

Gelin dostlar!

Tatlı dilimizi, güler yüzümüzü sonuna kadar kullanalım. Evimizde bir hanımı Allah hediye etmiÅŸ. Zaman gelir, onu elimizin tersiyle iteriz, ona kızarız, kavga ederiz. Ne yapacağız ÅŸimdi? Allah’ın sana hediyesi o! ÇocuÄŸunun annesi, iffet ve namusunun bekçisi. Sabahtan gecenin geç vakitlerine kadar 60-70  metrekare yerde koÅŸturur durur. ÇocuÄŸu okula hazırlayacak, çamaşır yıkayacak, bulaşık yıkayacak, yemek yapacak... AkÅŸam gelecek ve diyeceksin ki:

- Ne yaptın sen bu evde? Biz çalışıp getirelim sense...

-Yapma! Tatlı dilini Allah aşkına kullanmayacak mısın? Ne zaman kullanacaksın tatlı dilini? Ne zaman sevdiğini ispat edeceksin? Annemize, babamıza, ailemize, çocuklarımıza tatlı dilimizi onda bir kullanmadık...

Kimdir bize bu tatlı dili kullandırtmayan? Evimizin huzurunu bozup kavga ettiren? Sevgi var iken çekişmeyi meydana getiren? Var mı arada bir şey? Kara yılan mı geçti aradan? Evet var bir şey: Nefs-i emmâre var.

Hiç mağlup olmayan, tatlı dildir, sevgidir. Birbirimizi sevelim, ailemize, annemize, babamıza güler yüzümüzle tatlı dilimizle sevgi dağıtalım. Þu insanı, nas olmaktan kurtarıp, Hz. insan ünvânını ona kazandıralım. Kutsî ve ulvî bir davanın sahibi olsun.

-Nasıl olacak?

-Hak mürşidin emrine itaatle.

Ä°nsan, 60-70 kilodan müteÅŸekkil bir heyet-i umumiye deÄŸil, deri-kemik torbası deÄŸil. Allah diyen dili, Hak’la gören gözü vardır insanın, Allah ve Resûlü’nü gönlünde miraç ettirendir insan! Öyle kutsî, öyle ulvî, öyle mukaddes bir davaya intisap etmiÅŸsin ki cân ü gönülden sevin. Nedir bunun malzemesi? Sadâkat, teslimiyet.

Biz size neyi atın diyoruz? İnadı atın diyoruz. Hasedi, çekememezliği atın diyoruz. Anneni darıltanı, babanı elinin tersiyle iteni, ailene tokat attıranı, seni küfrettirip, dinden çıkartanı atın diyoruz. Zarar neresinde? Söyle Allah aşkına!..

Alın diyoruz; sevgiyi, tatlı dili. Güzel ahlâk sahibi olun, hoşgörülü, merhamet sahibi olun, iyilikte yarışın, tenezzül ve tevazuda yarışın.

Atın dediklerimiz, nefsin arzuladığı ÅŸeyler; alın dediklerimiz Allah ve Resûlü’nün rızası olan ÅŸeyler. Allah bu yolda elimizden tutsun. Biz, insanı muteber bir insan yapmak istiyoruz. Bir insan okumuÅŸ okumuÅŸ ne olmuÅŸ? Kaymakam olmuÅŸ, vali olmuÅŸ. Ne kazanmış? Maddesini kazanmış.

Biz ÅŸu kardeÅŸe mü’minlik kazandıracağız. Ben bunu hiçbir ÅŸeyle deÄŸiÅŸtirmem. Onu, helâli, haramı fark eden mü’min, yaratılış gayesini düşünen, adımını göre göre atan, dilin en tatlısını kullanıp, çevresine iyilikte yarışan hâline getireceÄŸiz.  Onu hayırlı bir insan yapacağız.

Altınlar çıkmış piyasada. Gayet güzel gözüküyor, ama taklit. Ver beÅŸ yüz – bin, al bir tane, oyuncak. Bir altın var sekiz ayar, çoÄŸu bakır, hurda. Melâmet ÅŸu insandan vatanına, dinine, ailesine, yuvasına zararlı olan hurdaları alacak.  Biz sizi, hurdası alınmış, ayarı düzelmiÅŸ, nakışları iÅŸlenmiÅŸ, en güzel ÅŸekle getirmeye çalışıyoruz.

Size vatan için, millet için, din için, aile için zararlı bir ÅŸey söylediÄŸimde susmayın. Zaten siz beni affetseniz de ben beni affetmem. Benim  gayem sana vatan sevgisi, bayrak, sancak sevgisi, hatta insan sevgisi verebilme.

Kimseye iÄŸnenin ucunu dokundurmayalım. Kimseyi darıltmayalım. EÄŸer Ä°slâm’ı anlasak, bilsek ÅŸu memlekette bir dava mahkemeye düşmez. Kimse kimseyi elinin tersiyle itmez. Þu memleketteki siyasî, içtimaî, iktisadî bütün davalar hep nefis davası.

Bütün dava, ÅŸu insanı nefsin esaretinden, kötü emellerinden kurtarıp, Hz. insan yapabilme. Allah dostu yapabilme, Allah’a veli yapabilme. Biz bu savaşı veriyoruz.

Peygamber Efendimize soruyorlar: “

-Mü’mini tarif eder misiniz?”

Sen ÅŸimdi kendini koy teraziye. Diyor ki: Elinden, dilinden, azalarından kimseye zarar gelmez. Eli zararsız; vuran el deÄŸil, veren el. Dili zararsız, dedikodusu yok, küfrü yok, ma’lâyânisi yok, bozgunculuÄŸu yok, fesadı yok, tertemiz bir dil. Gözü Allah’ın nûruyla nazar eder.

Muhterem Dostlar!

Görmüşsünüzdür imam kabrin başında ölüye bir ÅŸeyler söylüyor. Ne diyor hiç kulak verdiniz mi? Telkîn veriyor ona. Ä°mam diyor ki: “Sana soracaklar, dinin hangi dindir, kıblen hangi kıbledir, nebîn kimdir? Rabbim Allah’tır de, dinim Ä°slâm’dır de, kitabım Kuran’dır de. Peygamberim nebîler nebîsi Hz. Muhammet’tir de.

Birbirimizi kandırmayalım, gelin biz bu iÅŸi burda hâlledelim.  Ä°ki araba toprak var üzerinde, canı yok üzerinde. Nasıl oradan duyacak imamı?

Gelin dostlar, biz telkîni burada alalım. Ruhsuz  beden ne hizmet verecek? Ruh var iken, beden var iken, akıl, fikir var iken, dil var iken Rabbim Allah diyelim. Ä°slâmın erkânına uyalım. Sana sorarsalar ki kabirde sana telkîn verdiler mi?  De “Ben telkîni dünyada aldım. MürÅŸid-i kâmilden aldım.” Allah bizi sevdiklerinden ayırmasın.

Âyette “Allah yolunda ölenlere öldü demeyin.”[3] buyruluyor.  Hadîste de “Mü’minler ölmez, nakledilirler.” ifade ediliyor.  Allah yolunda ölmek, nefsini, benliÄŸini, kötülüğünü öldürmektir. Sırat-ı müstakîmde yürümektir.

Dostlar!

Ayarımızı yükseltelim, taklitten tahkîka geçelim. Özü sözü doÄŸru biz olalım. Bir milyar insanın içinde sorulduÄŸunda. “İçinizde Muhammedî var mı?” diye sen ayaÄŸa kalkacaksın, “Ben Muhammedî melâmiyim.”

-Evsafın nedir?

-Güzel ahlâktır.

-Kimdir melâmi?

-Hasedini atmış, öfkesini yenmiÅŸ, inadını atmış, gurur, kibrinden geçmiÅŸ, tertemiz, muttakî, helali-haramı fark eden, Allah’tan korkan, doÄŸru insan.

Bir doÄŸru insan bulduÄŸun zaman, mal vereceksin ona, senet istemez. Allah ve Resûlü’ne îmân etmiÅŸ. Peygamber efendimiz, onu tekeffül ediyor: “ O mü’minin elinden, dilinden, azalarından kimseye zarar gelmez.” Ä°ÅŸte ÅŸu insanı nefsinin, kötü emellerinin, art düşüncenin etkisinden kurtarıp Hz. insan yapabilme. DosdoÄŸru. Sözü sohbeti tertemiz insan hâline getirebilme. Allah cümlemizi iyiler zümresine ilhâk eylesin.

Bakınız, bu sohbetimiz, cami sohbeti deÄŸil, bu sohbetimiz çarşı-pazar sohbeti de deÄŸil. Bu sohbetimiz Allah’a aÅŸk ilan eden, al denileni alan, at denileni atanların sohbetidir.

Nasîhatımızı tutan bir cemiyet, mahkemeye düşmez. Sözünde sohbetinde yalan olmaz. Ä°ÄŸnenin ucunu kimseye dokundurmaz. Dâvâmız Hz. Muhammed Mustafa’ya dost olma, sevgisine, itimadına lâyık olma. Cenâb-ı Hak buyuruyor ki:

“Taraf-ı âliyemden habîbim, edibim, sevgilim, Muhammedim neyi getirip alın dediyse, onu alın.”[4]  Vallahi’l-azim biz de Hz. Muhammed Mustafa’nın (asv) getirip, alın dediÄŸi ÅŸeyleri size vermeye çalışıyoruz. Vallahilazim ve billahi’l-kerim.

Neyi alın diyoruz size?

-Kur’an’ın güzel ahlâkını alın, tevhîdi alın. Ä°slâm’ı günlük hayatınıza uygulayın. Ben müslümanım. Ben ehli  îmânım. Ben haram yemem, yalan söylemem. Benim elim vuran el deÄŸil, veren eldir. Benim gözüm nefsimin esiri deÄŸil; Allah’ın nûruyla cemaline bakandır. Benim kulağım muhabbetullah duyar.

-Peki senin ünvanın nedir?

-Ben milletvekiliyim, ben valiyim...

Nerde geçerli bu ünvanlar? Allah ve Resûlü’nün yanında geçerli mi? DeÄŸil!..

Biz şu insanı nebîlerin, velilerin halkasına tutturmaya çalışırız. Allah bu yolda yardımcımız olsun.

Günlük hayatına tevhîdi uygulayacaksın. Sen herkesin güvenini, itimadını, kazanacaksın. Allah’a aÅŸk ilan edip, zikredeceksin. Öyle bir ihtilâle, inkılâba uÄŸrayacaksın ki melekler sana hayran olsun. Niçin? Hakk’ı Hakk ile tevhît etmiÅŸ. Ef’al, sıfat ve zât ile tevhît etmiÅŸ. O vücud-u vâhide zikrullah ile girmiÅŸ.

Dostlar!

Vermek istediklerimizi alın. Öyle kıymetli ki bunlar.

“Duysa bunu ÅŸah-ı cihan 

Katresine verir ol cân

Olmaz paha kevn ü mekan

Bu tevhidin lezzetine.”

Ama bu kadr u kıymeti bilebilmek için aşk lâzım.

Allah bizi sevsin, sevdiklerinden ayırmasın.

 

  HACI BABA


 

Zikr-i Hak’la gayriyeti silsene.

Zikrullahla mânâ gözün açsana.

Her nefeste Allah Allah desene.

Hak dostuna gayriyet hiç yakışmaz.

 

  Gerçek varlık özündedir, bil bunu.

  Allah nazır, hem fâildir gör bunu.

  Mânâ gözün aç, tecellîdir sonu.

  Hak dostuna gayriyet hiç yakışmaz.

 

Teçhiz etmiş, sıfatlarla süslemiş.

Eserde varlığın ilan eylemiş.

Avam ne bilsin, o, taş toprak görmüş.

Hak dostuna gayriyet hiç yakışmaz.

 

  Her zerreden dostun sana seslenir

  Þuhûtla, rabıta ile bilinir

  “Lâ ilâhe illallah”la bakılır

  Hak dostuna gayriyet hiç yakışmaz.

 

Doğdu güneş, kâinat aydınlandı.

Gölgeler, renkler, şekiller hep gitti.

Tevhîdin nûru mâsivayı sildi.

Hak dostuna gayriyet hiç yakışmaz.

 

  Tevazu ile hareme girilir.

  Kemâl-i edeple cânân sevilir.

  Sevgi kazanana buyur denilir.

  Hak dostuna gayriyet hiç yakışmaz.

 

Kemâlini sadâkatle bulursun.

Merhametli ol, gönlün mânâ dolsun.

SABRİ bunu râbıtanda görürsün.

Hak dostuna gayriyet hiç yakışmaz.

                                                  10. 1. 1982


 


[1] Fâtiha, 1/2

[2] Bakara, 2/152

[3] Bakara, 2/154

[4] HaÅŸr, 59/7





Bu Sayfanýn Geldiði Adres
Tasavvuf DerneÄŸi
http://www.tasavvufdernegi.com

Bu Sayfanýn Adresi:
http://www.tasavvufdernegi.com/modules.php?name=Content&pa=showpage&pid=44