DOSTLARIMIZI ZİYARET!


 

DOSTLARIMIZI ZİYARET!

Pazartesi, 03 06 2013

Cenab-ı Hak Teala Hz.’lerine sonsuz hamd u senalar, habibi edibi Hz. Muhammed Mustafa Efendimize, aline, ashabına ve bilcümle ahbab u yaranına sonsuz salat u selamlar olsun. Amin!

Muhterem Dostlar,

Hepinizi sevgi, saygı ve muhabbetlerimle selamlıyorum. Dergimizin bu sayısında yapmış olduğumuz ziyaretleri yad etmek, aldığımız mana ve zevkleri paylaşmak suretiyle beraber olmayı düşündüm. Allah yar ve yardımcımız olsun. Amin!

24 Mayıs 2013 Cuma günü Hacı Babamızın Þemikler (İzmir) dergahından Hacı Babamızın ve çok kıymetli ihvanımız ve de Hacı Annemizin duaları bereketiyle amcam Ahmet Soyyiğit Efendi ve ihvanımız Hasan Efendi’yle yola çıktık. 2-3 saatlik zikir, ilahi ve sohbetlerle devam eden yolculuğumuz Balıkesir’de Salim Efendi ve Fazilet Annenin evinde devam etmek üzere tamamlandı. Burada, Balıkesir’de görevli kardeşimiz Çetin Efendi ve dostlar bize katıldı. Yemekler yendi, ilahiler, zikirler, sohbetler yapıldı.

Ve bu günün akşamında Balıkesir dergahımızda Bursa’dan Efendi kardeşimiz Mürsel Karaca Efendi’nin dostlarıyla gelmesi, çevredeki ihvanın katılımıyla dergahımızda gecenin ilerleyen saaatlerine kadar, zikirler, sohbetler yapıldı. Geceyi Balıkesirimizde geçirdik.

Cumartesi günü sohbetlerle başlayan günümüz, ziyaretlerle devam etti. Öncelikli olarak Zağnos Paşa Cami’ini ziyaret ederek vaktin namazını eda ettik. Daha sonra Þehitlik’i ziyaret ederek şehitlerimizin yüce ruhlarına Kur'an-ı Kerim okuduk, dualar ettik.

Bu arada geleceğimizi günler öncesinden haber alıp bizleri beklemeye başlayan Bursa, M. Kemalpaşa’lı dostlarımız artık beklemeye tahammüllerinin kalmadığını, bir an önce kavuşmayı arzu ettiklerini telefonlarla bize haber vermeye başladılar. Biz de onları daha fazla bekletmemek üzere ikindi namazından sonra yola çıktık. Ekibimize Bursalı ve Balıkesirli dostlarımız da katıldı. Nihayet Kemalpaşa’ya vardık. Kısa bir dinlenmeden sonra aşkla, zevkle ve de özenle hazırlanmış bahçe sofrasında akşam yemeğimizi yedik. Ev, ihvanımız Deniz ve Behçet efendilerin evi. Allah Teala kendilerinden ve hizmet eden ailelerinden razı ve memnun olsun inşallah.

Yemekten sonra bulunduğumuz evde akşam namazı eda edildi, bir müddet sohbetler yapıldı. Beyefendiler dergahın yolunu tutarken hanımefendi kardeşlerimiz odamızı doldurdular. Balıkesir’den Fazilet Anne, Bandırma’dan Fatma Anne ve hanım ihvanlar sohbetler ettik, mürşidimizin himmetiyle.

İslam, teslimiyettir. Teslimiyet de ancak iki şekilde mümkün olur. Bu iki teslimiyeti birlemeden olmaz. Birincisi Allah’ın emirlerini tutup, nehiylerinden kaçınmak. İkincisi, kendimize nispet ettiğimiz varlık ve benlik anlayışlarımızdan geçip Allah’a teslim olmak. Birincisi şeriatı, ikinicisi hakikati ifade etmektedir. Þeriat; suret ve zahirimiz, hakikat, mana ve ruhumuzdur. Ne sureti ruhtan, ne de ruhu suretten ayırabiliriz. Onun için şeriatla hakikat bir vücuttur. O da insan-ı kamildir. Dışımızın abdesti su ile içimizin abdesti Hu iledir.

وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَاءِ كُلَّ شَیْءٍ حَیٍّ “Biz her şeyi sudan yarattık.” (Enbiya, 21/30)

فٖيهِ مِنْ رُوحِنَا “Biz ona ruhumuzdan üfledik.” (Tahrim, 66/12) ayet-i kerimeleri bu manaları bize tahsil etmemiz için beyan edilmiştir.

Bu minval üzere sohbetlerimiz devam etti. Daha sonra bendeniz de dergaha giderek dostlar meclisine katıldım. Orada da efendilerimizin himmetiyle sohbetler, zikirler yaptık.

Nihayet gecenin ilerleyen saatlerinde Güzel Bursamıza hareket etmek üzere vedalaştık. O samimi ve sıcakkanlı dostlarımızın kadınıyla, erkeğiyle, çoluk çocuğu ile bizleri uğurlamaları görülmeye değer değil; ancak yaşanmaya değer diyebiliriz. Allah hepsinden razı olsun. Amin!

Gece 01.30, cumartesiden pazara girmişiz. Bursa dergahımızda dostlarımız bizi bekliyor. Nuran Anne, hanımlar, efendi kardeşler ve küçük oğlum Mahmud Ali; hamdolsun görüştük. Sabah buluşmak üzere herkesi evlerine gönderdik. Yatsı namazlarımızı kıldık. Dergahımızdaki yataklarımıza uzandık; ancak uyumak ne mümkün! Arkamızdan arabasına atlayıp bize ulaşan Ali Bilgay, Balıkesir’den Çetin efendi, şoförümüz Hasan efendi ve oğlum Mahmud Ali bir odada; biz amcam Ahmet Efendi’yle bir odada… Zikirler devam ediyor. Nihayet Huu Huu Huu diyerek sabah namazına hazır olmak üzere bir müddet uyuduk.

Evet, gün Pazar! Bizi yeni zuhuratlar, tuluatlar bekliyordu. Yine daha önceden verilmiş bir söz ile Dr. Kemal Bey ve hanımı Asuman Hanım’ın evine oldukça kalabalık bir cemaatle kahvaltıya gittik. Bizimle gece yarısı M.Kemalpaşa’dan dönen Asuman Hanım ve İmran Hanım belli ki hiç yatmamışlar. Sofranın çeşidinden ziyade samimiyet, sevgi ve muhabbetlerini nimetlerle ifade etmeye çalışmışlar. Sıcak bir kahvaltı ve ardından ilahiler, sohbetler…

Yoğun bir program içindeyiz. Programda bu gün (Pazar) Uludağ’a çıkılacak. Nihayet arabalara binildi. Uludağ’ın eteklerinden yukarıya doğru tırmanmaya başladık. Ekip arkadaşlarım her biri bir araçta. Ben ise Mahmud Ali ile birlikte Salim ve Fazilet Annenin arabasında yolculuğumuza devam ettik. Oldukça tırmandıktan sonra Milli Park diye sarı alan mı yeşil alan mı çok güzel bir yere geldik. Büyük bir kalabalık. Erkekler bir tarafta, hanım kardeşler bir tarafta en az elli altmış dost! Selamlaştık. Önceden yazgılar serilmiş, mangallar tutuşturulmuş. Biz de oturduk sohbetler, muhabbetler, zikirler, ilahiler…

Derken hanım ablalar bana, bize de gel, diye işaret ediyorlardı. Nihayet yemekler, ikramlar, duayı yaptıktan sonra hanım ablalara hem bir teşekkür hem de davetlerine icabet etmek üzere yanlarına gittim. Cenab-ı Hakk’ın bize lütfetmiş olduğu nimetlerine hamd, habibine salat u selamdan ve onlara teşekkürlerden sonra şöyle bir sohbet tecelli etti:

Bütün bu maddi ve manevi nimetlerin sahibi ve sunucusu Allah Teala bizlere bu güzel günü yaşattı, yaşatıyor. Bütün bu nimetler Allah Teala tarafından insan için yaratılmıştır. Üzerinde bulunduğumuz dağ, gölgesinde oturduğumuz ağaçlar, serin sularından içtiğimiz pınarlar, yiyip içtiğimiz nimetler, yerler ve gökler hepsi insan için yaratılmıştır. İnsan da yaratıcısı Allah için yaratılmıştır. İnsan olmasaydı diğerlerinin bir değeri olmazdı. Diğerlerine de değer kazandıran, insanın varlığıdır. Öyleyse insan, bu varlığın ruhudur. Onun da ruhu Hakk’ın ruhudur. Biz bu aleme afakta ve enfüste Hakk’ın ayetlerini okuyup zevk etmeye geldik. Bu ilim ancak hak mürşidden okunup zevk edilir. Bizim görevimiz hak mürşidden aldığımız emir ve telkin üzerine Allah’ı çok zikretmektir. فَسْپَلُوا اَهْلَ الذِّكْرِ “Zikri ehlinden sorunuz.” (Enbiya, 21/7) ve يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اذْكُرُوا اللّٰهَ ذِكْرًا كَثٖيرًا “Ey iman edenler, Allah’ı çok zikrediniz.” (Ahzab, 33/41) buyrulmaktadır. Cenab-ı Hak Teala yerlerin ve göklerin her şeyin Allah’ı tesbih ettiğini Kur’an-ı Kerim’de açıkça belirtiyor. Ancak yukarıdaki ayet-i kerimde zikri sadece iman eden mü’min kuluna emr ile has/özel kılıyor.

Varlık içinde Allah’ı ancak iman eden ve zikri ehlinden tahsil eden zikredebilir. Onların da kimler olduğunu Fetih suresi 10. ayetinden öğreniyor ve hal ediyoruz inşallah: اِنَّ الَّذٖينَ يُبَايِعُونَكَ اِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللّٰهَ يَدُ اللّٰهِ فَوْقَ اَيْدٖيهِمْ “(Habibim) sana biat edenler, hemen ancak Allah’a biat ettiler. Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir.” Bu manayla ilgili olarak Hasan Fehmi Efendimiz, Divan-ı Þerifinde:

Biat-ı Hakk’ı, Muhammed’den kılanlar, merhaba

Buldunuz iman-ı kamil, cümle yaran merhaba, buyuruyor.

Biz de bu manada cümle dostlara Merhaba diyoruz. Ve bu minval üzere sohbetlerimizi dualarla tamamlıyoruz.

Dönüş hazırlıkları başlıyor. Akşam, dergahımızda sohbet cemiyetimiz var. Bu arada hanımı ihvan bir kardeşimiz, yanıma geliyor:

- Efendim, ben de ders almak istiyorum, diyor.

İnşallah deyip Mürsel Efendi’ye ‘Hayırlı olsun!’ diyoruz.

Evet, akşam Bursa dergahımızdayız. İhvanımız toplanmış. Sağımda Mürsel Efendi, solumda Ahmed Efendi, Çetin Efendi. İlahiler okunuyor, zikirler yapılıyor. Efendilere baktım, ‘Bize bakma dediler.’ sohbeti bize lütfettiler. Mürşidimizin himmeti ve selamlarını dostlara ilettikten sonra sohbetimiz açıldı:

Kelime-yi tevhid “La ilahe illallah”tan mana-yı tevhide geçmek. Mana-yı tevhid, yani tevhid kelimesinin açılımı, manası Tevhid-i Ef’al, Tevhid-i Sıfat, Tevhid-i Zat’tır. Hak mürşidden el alan, tevbe eden salik, zikrullahla içinin, kalbinin abdestini aldıkta, ona tevhid mertebelerinin kapıları açılır. Ve salik bu mertebelerde manevi yolculuğa çıkar. Enfüs ve afakını tanımaya başlar. Daha önce anne baba ve çevreden öğrendiği bilgilerin asılsız olduğunu, hakikatin ancak Hak ile tahsil edilebileceğini anlar.

Þöyle ki: Kişi daha önce kendisine bir varlık verir, ve bu varlıkla kendi işlerini gördüğünü bilirdi. Aynı şekilde alemi ve içindekileri de öyle zannederdi. Daha açık bir ifadeyle bu alemde herkes, her şey bir şekilde var ve bunların birçok vasıfları/sıfatları ve birçok eylemleri/fiilleri var biliyordu. Biliyordu; amma bir taraftan takliden de olsa “La ilahe illallah” diyordu. “La ilahe illallah” diyor; ancak Fail-i Hakiki’yi, Mevsuf-u Hakiki’yi ve Mevcud-u Hakiki’yi bilmiyordu. Ben yaparım, benim sıfatlarım ve benim vücudum anlayışı içerisinde, nispet şirk karanlığında olduğunun farkında bile değildi. “Geldi kamil, himmetiyle hasr-ı umman etti bizi.” Bize enfüs ve afaktaki faili, mevsufu, mevcudu tanıttı. Nisbet olanı kaldırdı. Hamd u lillah tecelliye erdirdi. Enfüs ve afakımızın Hakk’ın tecellisinin mazharı olduğu şuuruna/bilincine bizleri erdirdi. İşte insan denilen varlık, hakikatte bu şuurdan ibarettir.

Kişi şuhudunda kendisine nispet ettiği varlık anlayışından soyunursa, “La ilahe illallah”taki Allah şuuruyla şuurlanır, nurlanır. Yani bir başka ifadeyle, yokluk şuuru, o salikte kuvve olur ve kuvv esinin her zerresinden Hak zahir olur.

وَيَبْقٰى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِ كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍ “Her şey helak olucudur; ancak azamet ve ikram sahibi Rabbın zatı bakidir.” (Rahman, 55/26-27) وَلِلّٰهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَاَيْنَمَا تُوَلُّوا فَثَمَّ وَجْهُ اللّٰهِ “Doğu da batı da Allah’ındır. Nere dönerseniz Allah’ın vechi/zatı oradadır.” (Bakara, 2/115)

Bu yerdir şehri hakikat

Bu yerde zahir olur Hak

Gören Hak’tır, görünen Hak

Muhittir ol bila ıtlak

شَهِدَ اللّٰهُ اَنَّهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ “Allah Teala “La ilahe illa Hu” olduğuna şahitlik eder.” (Al-i İmran, 3/18) ayet-i kerimesi bu manada tecelli etmiştir. Allah’ı zatıyla şuhud ve şahadet; ancak Allah’ın zatına mahsustur. Zatını zatından başka kimse göremez ve bilemez.

Ayet-i kerimenin devamındaki: وَالْمَلٰئِكَةُ وَاُولُوا الْعِلْمِ قَائِمًا بِالْقِسْطِ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الْعَزٖيزُ الْحَكٖيمُ “Melekler ve ilim adamları da “La ilahe illa Hu” (O’ndan başka hiçbir ilah yoktur.) O, çok izzetlidir, çok hikmetlidir.” ifadeleriyle Cenab-ı Hakk’ın izzeti yüce isimleri, hikmeti de yüce isimlerinin bu alemdeki tecellileridir. Melekler ve alimler ancak bu yüce isimlerde ve tecellilerdeki hikmeti yani vahdeti müşahade ederler.

Diğer bir ifadeyle, vahdet-i vücud, Hak Teala yönüyle Hakk’a ait. Vahdet-i şuhud, Hak Teala ile melek ve alimlere yani ariflere aittir. Tevhid makamatıyla ifade edersek, birincisi Cem. Hak zahir, halk batın. İkincisi Hz.’ül-Cem’dir ki halk zahir, Hak batındır. Burada zahir olan halk, esma ile zahir olmuştur. Allah Teala esma ile zahir olan eşyadan azizdir, hakimdir. Eşyanın vücuda gelmesi, Hakk’ın hikmetinin neticesidir. Bu hikmet, eşyayı var kılmış. Eşya da bu hikmetle hakikatini bilmiştir. Hakikat olan Hak’tır.

Elhamdulillah! Bu minval üzere sohbetlerimiz devam etti.

Evet, 28 Mayıs 2013 Salı günü güzel bir kır kahvaltısından sonra 15.00 sularında Bursa’dan Bandırma’ya hareket ettik. Ben, Mürsel Efendi’nin arabasındaydım. Arkada Mürsel Efendi’nin kardeşi Nuran Anne, kızlarımız Elif ve Nur. Zikir, ilahi ve sohbetler… Kendimizi Bandırma’da bulduk. Arkamızdan Bursa, Balıkesir… Cemaat Bandırma’da Ertuğrul efendi ve Fatma Anne’nin evinde toplandık. Özenle hazırlanmış akşam yemekleri yendi. Akşam namazı ve kısa bir sohbetten sonra Bandırma dergahımıza gitmek üzere yola çıktık. Biz dergahımıza vardık. Hanımlar bir evde toplandılar. Bendeniz dergahta bir müddet sohbet ettikten sonra hanım kardeşlerimizin ısrarlı davetleriyle onların cemiyetine katıldım.

Rabbimize hamd u sena, Rasulüne, al ve ashabına salat u selamdan sonra Hacı Babamızın ve Hacı Annemizin selamlarını, dualarını onlara ilettik. Sözlerime şöyle başladığımı hatırlıyorum:

“Dostlar, beş gündür yollarda, dergahlarda ihvanlarla sohbet, muhabbet, zikir ve ilahilerle bu manevi havayı yaşıyoruz. Yemek içmek dışında dünya ile pek irtibatımız olmadı. Bu beş gün ve gece içerisinde kendi adıma iyi, güzel, hayır, ibadet ne varsa, hepsini sizlere hediye ediyorum.” deyince ortalık karıştı. Feryatlar, figanlar… Sohbetimiz Allah ve Rasulünün rızası doğrultusunda “Mü’minler ancak kardeştir” zevki şuhudu içerisinde devam etti.

Ben kendimi kaybetmemeye çalışıyordum. Fakat aşıklara bend olur mu? Bendini aşar gelir. Öyle bir tecelli! Nihayet zar zor Hu Hu Hu diyerek biraz sakinleştirdik. Ev sahibesinin okuduğu ilahi:

Muhabbet kelamla ifade olmaz

Hal ilmi yaşanır anlatılamaz

Aşk tek kişiliktir, ikilik olmaz

Aşkın dili yoktur anlatılamaz

Aman Allahım Aman! Ortamı öyle bir zikir kapladı ki dil tariften aciz!

Ardından,

Musa ile Tur dağında

Tevrat okudum bir zaman

Kuş eti, kudret helvası

Gökten beslendim bir zaman…

İlahiler ard arda okunuyor, zikr-i ilahi ile gönüller coşuyor.

Derken Hoca Hanımın bir ilahisi okundu. Aman Allahım, can dayanmıyor!

Fazilet Anne, Fatma Anne, Nuran Anne hıçkıra hıçkıra ağlıyorlar. Onları gören hanım ihvanlar bir alem! Hu Hu Hu deyip sakinleşince:

- Hoca Hanımı arayın. Uyuyorsa kalksın, dedim. Allah’a şükür uyumuyormuş. O zaten tevhid ile uyanmış ve uyandırıyor hamdulillah!

Telefonla o manevi ortama dahil oldu. Memnuniyetini ifade etti ve o gece yatmayıp yazdığı, aşağıda ilk dörtlüğünü yazdığım ilahiyi sabahleyin bizlere ulaştırdı.

Mürşid eşiğin öpmüşler

Aşk dergahına girmişler

Himmete mazhar düşmüşler

Aşk ile döner aşıklar

Benim sohbetin başında onlara hediye ettiğim hayır, iyilik, güzel ve sevap orada onlarca ve yüzlerce katlanarak arttı. Hikmet-i İlahiye’ye bakın! Ev sahibinin babası ihvanımız İbrahim efendinin 9. ölüm yıldönümüne tevafuk eden bu gecemizden hasıl olan bilcümle ecri, sevabı Kur’anlar okuyarak dualarla Efendimizin, Ashabının, Ehl-i Beytinin, Pirlerimizin, Efendilerimizin, bilcümle ehl-i imanın ve ehl-i İslamın ruh-u şerifleriyle İbrahim efendinin ruhuna da hediyeler eyledik.

Gece 01.30’u geçiyordu. Kimsenin kalkıp gitmek içinden gelmiyordu. Bursa’ya, Balıkesir’e, M.Kemalpaşa’ya dönecek kardeşlerimiz vardı. Onları zorla arabalarına bindirdik, Allah’a emanet uğurladık. Allah cümlesinden razı olsun.

Bandırma’daki Efendi kardeşimiz Hakkı Efendi’nin evinde gece 03.00 sularında yattık. Sabah namazına hamd olsun kalktık. Aslında ruhlarımız öyle uyanmış ki uyumak ne mümkün! Ancak öylesine yattık.

Bandırma sabahı, güzel bir gün, güzel bir kahvaltıyla başladı. Gelen dostlarla devam etti. Öğlen deniz kenarında gezinti, çay bahçesinde dinlenme, nihayet veda zamanı. Vedalar hüzünlü olsa da tekrar kavuşma ümidi tesellimiz.

İki arabayız. Mürsel Efendi, ben, Nuran Anne, Fatma Anne, Mediha Hanım. İkinci arabada amcam Ahmed Efendi, Hasan ve Çetin Efendiler. İstikamet Balıkesir. Bize yol mu dayanır Allah aşkına! Girdik anın zikrine, yollarımız vuslat oldu.

Evet, Balıkesir’deyiz. Gece Bandırma’dan dönen Fazilet Anne sofralar hazırlamış. Abdestler alındı, namazlar kılındı. Biraz dinlendik, biraz sohbet, ardından yemekler yenildi, çaylar, kahveler içildi. Küçük bir Bandırma da orada yaşadık.

Nihayet ayrılıklar, vedalar…

Mürsel Efendi ekibiyle Bursa’ya biz ekibimizle İzmir’e hareket ettik. hepimizin gönlünde hep aynı duygu: Bir daha bir daha bir daha inşallah!

Bütün dostlara gönüller dolusu selamlar. Allah’a emanet olunuz!

Not: Hacı Babamızın Bandırma’da hep bir ağızdan okunan “Ey mürşidim cansın bana!” ilahisi ruhumuzda derin bir iz bıraktı. Allah Teala Hacı Babamıza ve Hacı Annemize ve bil cümle dostlara hayırlı, bereketli uzun ömürler versin. Amin! Amin! Amin!

Hasan Hilmi SOYYİÐİT

 

 





Bu Sayfann Geldii Adres
Tasavvuf Derneği
http://www.tasavvufdernegi.com

Bu Sayfann Adresi:
http://www.tasavvufdernegi.com/modules.php?name=Content&pa=showpage&pid=273