Niyazi-i Mısri Efendi Hazretleri


    Niyazi-i Mısri hazretlerinin asıl adı Mehmet (Niyazi) dir..Ä°kinci Osman devrinde 1617-1618 yıllarında (Hicri 1027) Malatyada ÅŸimdiki adı SoÄŸanlı olan "Ä°ÅŸpozi" kasabası'nda doÄŸmuÅŸtur.Babasının adı Ali Çelebidir.1638 de Medrese tahsilini tamamlayarak icazet alan divan sahibi Tanrısal ilimler üzerinde çalışarak bilhassa tefsir,hadis,fıkıh ve tasavvuf alanlarında yavaÅŸ yavaÅŸ adını çevresine duyurmaya baÅŸlamıştır.Tasavvufu daha baÅŸlangıçta iyi ÅŸekilde kavramasıyla yaptığı va'azları da o derece etkili oluyor ve büyük ilgi topluyordu.Babasının bir NakÅŸibendi tarikatı mensubu olmasına raÄŸmen,henüz 21 yaşında genç bir vaiz iken Halveti tarikatı ÅŸeyhi Malatyalı Hüseyin efendiye intisab etmiÅŸ ve sonuna kadar bu tarikatta kalarak coÅŸkun bir sofi olmuÅŸtur.

     Henüz 25-26 yaÅŸlarında bulundukları sırada hem Arapça lisanını ilerletmek,hem de tanınmış sofilerle görüşmek ve onların kemal ve zevklerine eriÅŸme yollarını araÅŸtırmak maksadıyla ÅŸeyhinin ve ailesinin müsaadelerini alarak gezisine BaÄŸdadtan baÅŸlayarak bütün Arap yarımadasını dolaÅŸmış, o zamanlar hocası yalnız Mısırda bulunan "Miftah-ı Ulumil Gayb" (Gayb ilimleri anahtarı) ilmini öğrenmek üzere Mısıra gidip Ezher Camii civarında bir Kadiri ÅŸeyhinin yanına yerleÅŸmiÅŸtir.

     Divan sahibi bir yandan Gayb ilmi tahsiline devam ederken, bir yandan da Ezher Camii'nde va'azlar veriyor ve tanınmış ilim adamları ve sofilerle iliÅŸkiler kurarak, onlarla ilmi ve tasavvufi sohbetlerde bulunuyordu.Dört yıla yakın bir süre devam eden tahsil devresinin sonunda Niyazi bir gece rüyasında "Abdülkadir-i Geylani" hazretlerini görür .Geylani rüyasında Niyazi'ye nasibinin bu ÅŸehirde olmadığını ve Anadolu tarafını iÅŸaret eder.Bunun üzerine ÅŸeyhinden ısrarla izin ister,rüyasını duyan ÅŸeyhi,kendisine hilafet vermeyi teklif eder ise de O gitmede ısrar eder ve izin alıp Anadolu yoluyla Ä°stanbul'a gelir.Sokullu Mehmet PaÅŸa Medresesi'nde bir hücrede irÅŸada baÅŸlar (1646).Ä°stanbul'dan Bursa'ya gidip orada Veled-i Enbiya Camii kayyimi Ali Dede'nin evinde ve Ulu Cami yakınındaki medresede oturan Niyazi-i Mısri,yine bir rüya üzerine UÅŸak'a giderek Halvetiyyenin Elmalı'lı YiÄŸitbaşı Ahmet Efendi kolundan ve Ãœmmi Sinan Halifelerinden Þeyh Mehmed'e intisabedip tecdid-i biat eyler.Ãœmmi Sinan ile Elmalı'ya giderek ÅŸeyhinin dergahında imamlık,hatiplik ve ÅŸeyhinin oÄŸluna öğretmenlikte bulunur.Bir aralık Ä°stanbul'a bir seyahat yapar. 1065 (1654-1655) te kendisine Ãœmmi Sinan tarafından hilafet verilmesine müteakip UÅŸak'a ve Kütahya'ya,Ãœmmi Sinan'ın ölümünden sonra tekrar UÅŸak'a oradan Bursa'ya gidip Hacı Mustafa adlı birinin kızı ile evlenir.Bir kız çocuÄŸu olur.Abdal adlı bir tüccar, Niyazi'ye bir dergah yaptırır.Bu dergah 1080 (1669-1670) tarihinde merasimle açılır.Sadrazam Köprülüzade Fazıl Ahmet PaÅŸa'nın daveti üzerine Edirne'ye giden Niyazi,fazla deÄŸer verdiÄŸi cıfra dayanarak bazı sözler söylediÄŸinden 1087 (1673) te Rodos'a sürülür.Dokuz ay sonra affedilerek Bursa'ya döner. 1676 tarihinde sürüldüğü Limni Adası'nda 1691 senesine kadar sürgün hayatı yaÅŸadıktan sonra affedilir.

     Ahmed II. devrinde Türk ordusunun Avusturya üzerine hareketine karar verildiÄŸi zaman Bursa'da oturan Niyazi-i Mısri,Allah rızası için gazaya gideceÄŸini bildirir. 1104 (1693) te müridlerinden 200 kiÅŸiyi etrafına toplar.Niyazi'nin ,Bursa'da yeni kaplıca civarındaki Bademli Bahçe'de çadır kurdurup yola çıkmaya hazırlandığı duyulunca,mürüdleri çoÄŸalan ÅŸethlerin huruc davasına kalkıştıkları ve bu yüzden kan döküldüğü göz önünde tutularak kendisine Bursa'da kalıp hayır dua ile meÅŸgul olması için Hatt-i Humayun gönderilir.PadiÅŸahın Niyazi'ye gönderdiÄŸi mektup aynen şöyledir:

     "Mısri Efendi,selamımdan sonra sefere kasd ve azimetiniz olduÄŸu mesmu-i hümayunum oldu.Sefere teveccühünüzden ise halvetinizde duaya meÅŸgul olmanız ensebdir.Mahallinizden harekete rızay-i hümayunum yoktur.Huzur-i hatır ile zaviyenizde oturup asakir-i Ä°slamiyye ve ÄŸuzat-i mücahidine teveccüh-i tam ile mansur ve muzaffer olmaları duasında olmanız me'muldür vesselam."

     Niyazi,padiÅŸahın bu isteÄŸini kabul edemeyeceÄŸini ÅŸu mektubu ile bildirir:

     "Bismillahirrahmanirrahim.Elhamdülillahi Rabbilalemin.Vassalatü vesselamü ala Seyyidina Muhammedin ve alihi ve sahbihi ecmain.Vesselamü ala halifeti'l Mehdiyyi.

     "PadiÅŸahım, "Ä°nne mesele isa kemeseli Adem" buyuruldu.Mümasili ilmül-esmada yığıldı.Kabul edene meslek dendi,kabul etmiyene ÅŸeytan dendi.Kazalik Ä°sa,nüzulünde ilmü'l-esma ta'lim eyledi.Kabul edene melek ve mehdi dendi,etmiyeneÅŸeytan ve deccal dendi.Ondan nüzul-i Ä°sa'ya gelince ne kadar enbiya ve rüsul geldiyse anlara muhalefet eden padiÅŸahlardan kanğısı behremend oldu,muradına erdi? Cümlesi makhur oldular.

     "PadiÅŸahım,muhale ferman vermek akil iÅŸi deÄŸildir.Bir kevkebe tulu etmesün deyu ferman versen,yahut borusu (aÄŸrısı) tutmuÅŸ avret doÄŸursa padiÅŸaha asi olur mu? PadiÅŸahım,ben seni esirgerim,sana benim su-i kasdım yoktur.Senin hayırhahınım.Senin düşmenim,beni sana yanlış bildirir.Bu dahi malumun ola ki enbiyada ve evliyada kizb ve hilaf ve müdahene olmaz.Bizim sana su-i kasdımız yoktur.DediÄŸimize itimat edin ve nüdemadan birisini ÅŸunu azl veya katleyle demem.Bu senin hizmetine layık deÄŸildir.Ancak umum üzre adleyle deyu nasihat ederiz,kabul edersen senin izzetin ziyade olur; aziz olursun; kabul etmezsen zararı kendinize edersiniz.Ä°sa nüzul etmesün deyu ferman verüp geru reddedemezsin.Ancak bir miktar ta'ciz edersen,me'yus olunca sonra nazarı Hak erişüp ol me'yusa necat verir..

     "el-Hasıl enbiyaya muhalefette olmaktan men ederim. Nasihati kabul edersen, tahtında sabitkadem olursun. Ä°sa Aleyhisselam, kendi hakkında ala mele'innas haza mehdiyyüzzeman deyu ÅŸehadet eder.Þehadetini Allah taala kabul eder, cümle halk dahi kabul eder.Ve illa muhalefetin zararı kenduye aidolur, bilürsün. Nasihatim budur. Bu mektubu kendu ÅŸeyhine gösterme ve re'yiyle amil olma. Þeyhu-l Ä°slama ve ulemaya göster, anların re'yiyle amil ol.Alim kavli ÅŸeyhulislamı müşirdir. Anların iÅŸaretleriyle amil ol Ahmed adedidir 254 Vesselamü ala men ittebe'a'l-hüda".

     Niyazi, PadiÅŸahın emrine kulak asmıyarak Tekfur Dağına kadar gittiÄŸi gibi, yapılan te'kide de ehemmiyet vermemiÅŸ idi (Silahtar, tarih, II,704).Hadiseyi duyan padiÅŸahın, ÅŸeyhe mahsus bir koçu araba, derviÅŸler için de para gönderdiÄŸine ve onu Tekfur Dağında karşılattığına bakılırsa Niyazi'yi çok saydığı anlaşılır. (ReÅŸid, tarih, II,216).

     Niyazi-i Mısri'nin Edirne'ye yaklaÅŸması ve padiÅŸaha, iÅŸ başında bulunan hainleri keramet ile birer birer haber vereceÄŸi ÅŸayiası, pek çok kimselerin de ÅŸeyhi sabırsızlıkla beklemeleri devlet adamları arasında telaÅŸ uyandırır.Sadrazam Bozok'lu Mustafa PaÅŸa, Mısri Efendi'nin duasını almak istiyen ve sonra sefere çıkılmasını münasip gören Ahmed II yi, bu zat geldiÄŸi takdirde büyük bir fitne zuhur edeceÄŸi yolundaki telkinleriyle fikrinden vazgeçirdi. Niyazi, 26 Þevval, 1104 (30 Haziran 1693) Salı günü Edirne'ye gelip va'zetmek üzere Selimiye Camiine indiÄŸi zaman, halk caminin etrafını almış, kalabalıktan içeriye girilemez olmuÅŸ idi. Bu durum karşısında Sadrazam, Mısri Efendi eÄŸer derhal sürgün edilmezse büyük bit karışıklık çıkacağını padiÅŸaha telkin ederek Þeyhin Limni'ye gönderilmesi hususunda bir ferman alır. Þeyh Efendi hemen Tahtırevana bindirilip BoÄŸazhisarındaki Kaptan PaÅŸa'ya sevk olunarak Limni'ye gönderilir. 20 Recep 1105 (16 Mart 1694) ÇarÅŸamba günü Limni'de irtihal-i dar-i beka eyler.

    



Bu Sayfanýn Geldiði Adres
Tasavvuf DerneÄŸi
http://www.tasavvufdernegi.com

Bu Sayfanýn Adresi:
http://www.tasavvufdernegi.com/modules.php?name=Content&pa=showpage&pid=133