Müminler kardeştirler


İmanda kardeşiz, sevilmek hakkımız

İhtilâfımız olursa, sulh ederiz

Çok şükür müminiz, doğruyu söyleriz

Sevelim sevilelim mümin kardeşler

 

 

 

Müminler kardeştirler

 

Muhterem KardeÅŸlerim!

Cenab-ı Hak “Müminler kardeÅŸtirler. Aralarında bir sürtüşme, bir çekiÅŸme olursa, onu sulh ediniz.”[1] buyuruyor.

Bakıyoruz ki tarîkatlarda; ayrıcalık, gruplaşma siz-biz, biz herkesten daha kemâlliyiz (olgunuz) hâlleri var.

Ahkâm-ı ÅŸeriyeye tâbi olan, Allah ve Resûlü’nün al dediÄŸini alan, at dediÄŸini atanlar, hürmete, sevgiye lâyıktırlar. Allah rızası için Allah'a ibadet eden kula, “Ben senden daha iyiyim.” demek hiç doÄŸru olur mu?

Âyet-i kerîmede “Suç araÅŸtırmayın!”[2] buyrulu- yor. Muhakkak ki eksiklikler nefsimizdendir. Müminler, suçu örterler. Eksiklik varsa, nefsimizden der, kendimize alırız. BaÅŸkalarını eksik görmekle, suçlamakla bir yere varamayız.

Gelin Dostlar!

Birbirimizi çok sevelim. Sevgide, muhabbette, kardeşlikte yarışalım.

EksikliÄŸin eyle kabul

Olursun indallah makbul

Yıkma sakın hiçbir gönül

Gönüldedir zevk u safa

Elbetteki bir iyilik isabet ederse, o, Allah’tandır. Bir eksiklik olursa, o da nefsimizden, nispet varlıklarımızdandır.

Günlük hayatımızda mümin kardeÅŸliÄŸimizi yaÅŸayabilsek, kimseyi kırmaz, üzmez, darıltmayız. Çünkü Allah ve Resûlü’nde kardeÅŸiz, tevhitte kardeÅŸiz.

Bütün zuhurat Hakk’ındır. Birisine âsarından tecellî eder, eder de o zat-ı muhterem kendinden geçer. Eserdeki tecellîlerine baktıkça güzellikler görür. Biz ÅŸimdi onu eksik mi görelim? Hayır!

Bazılarını fenâ-yı efâlden tecellî-yi efâle uÄŸratır, tecellî-yi efâl zevki verir. Ne kadar güzel! Efâlullahı zevk etmiÅŸ, onu yaÅŸamakta. Bütün kâinatta ve kendisinden iÅŸleyen fâil-i Hakikiyi zevk ediyor. O bir ÅŸey anlattı mı “Hayır, öyle olmaz!” denilir mi?..

Dostlar!

Ne zaman birbirimizin görüşlerine sadâkat göstereceğiz? Herkes görüşünde, meşrebinde, zevkinde iyidir. Bu iyiliği lütfen kabul edelim.

Deme şu niçin şöyle

Yerindedir ol öyle

Bazı meÅŸrepler de sıfatiyyun meÅŸrep olur. Bu zat-ı muhteremler de efâlullahı da zevk ederler, âsar-ı Ä°lâhî- yeyi (Ä°lâhî eserleri) de zevk ederler. Bu meÅŸrep sahiplerine de “Ä°llâ benim zevk ettiÄŸim gibi edeceksin, öyle deÄŸil; böyledir.” denilmemesi gerekir. Allah bize anlayış versin!

Bazı zat-ı muhteremler de zatiyyun meşreptirler. Bu yüksek meşrep, yüksek makam sahibi olanlar, tevâzu gösterecekler. Tenezzül, tevâzu ile herkesin nabzına göre sohbet edecekler.

Peygamber Efendimiz (s.a.) buyuruyor ki: “Ä°nsanlara sohbet edin, istidat ve kabiliyetlerine göre.” Kabiliyetlerini aÅŸarsak, bizim kıymetli eserimiz heder olur, karşıki taraf da ondan hiç faydalanamaz.

Yine burada görev, zatiyyun meşrep olan zat-ı muhteremlere düşüyor ki herkesin kabiliyetine göre sohbet eder, nüzûl eder, uruç eder, ihvana hizmet verir.

 Ã‚rifiyet, kırmadan, bir üstünlük göstermeden bulunduÄŸu yerde ziyaret edip onun zevkine iÅŸtirak ederek, onunla sohbet etmek. O, sizin bulunduÄŸunuz yere çıkamıyorsa, siz onun bulunduÄŸu yere tevâzu göstererek inin.

Merâtib-i Tevhidi, makâmat-ı Tevhidi râbıta üzerine zevk edip yaşayarak, taliplerine verebilme ârifiyetini göstermek görevimizdir.

Allah, Hak mürşidin himmetlerini üzerimizden eksik etmesin! Allah bu anlayışı, bu kemâlatı bütün dostlara ve cümlemize nasip etsin.

Ehl-i tevhid, niçin, niye, nedenleri kaldırmıştır. En füs-âfak fâil-i hakikiyi zevk eden, bu halle hâllenip yaşayan; kıyl u kalde, lafta, sözde kalır mı?

Muhterem Hak yolcuları!

Sizler kemâl üzre tevhidin ışığı altında adımlarınızı göre göre atanlarsınız. Sizi başkaları idare ederse, üzülürüm.

Bizler; iyilikte, tevâzuda yarışan, eksikliği kendimize alan, herkesin istidadına, kabiliyetine göre görüşüp sohbet eden olacağız. Allah bu kutsî ve ulvî yolda elimizden tutsun.

Ehl-i tevhid olan dostlar, bütün cihanla barışıktır. Onların bardağı taÅŸmaz. Bu âleme nazar ederken iki gözlük kullanırlar. Biri Rabbü’l-Âlemin’in gözlüğü. Ezelle ebedi birleÅŸtiren bir gözlük! Bu gözlükle bakınca Hak’tan gayrı nem var, elhamdulillâh!

Allah için sevmek, Allah'ı efâliyle, sıfatıyla, zatıyla zevk edip yaşamak, Allah bütün dostlara ihsan ikram eylesin.

Bir gözlük de Hz. Muhammed’in (s.a.) Ârifiyet gözlüğü! Hak’la-bâtılı, helâlle-haramı, iyiyle-kötüyü fark ettiren gözlük. Bunu kullanmak kolay deÄŸil. Buna ârifiyet denir. Allah için sevmek, Allah için buÄŸz edebilmek! Oraya nefsin de, nispet varlıkların da girerse, Allah korusun, iÅŸte o zaman kaÅŸ yaparken göz çıkartırsın.

Hz. Ali (k.v.) düşmanıyla harp ediyor. Düşmanı; Hz. Ali (k.v.) gibi cengaver, kılıcını çok iyi kullanan, kendinden emin olan zatı harbe davet ediyor. Birbirleriyle savaşırken, Hz. Ali (k.v.) bu kiÅŸinin elinden kılıcını, kalkanını attırmış. Tabiî ki kılıcıyla, ustaca hareketleriyle. Yere düşürmüş, kılıcını koymuÅŸ boÄŸazına. Bu esnada o kiÅŸi Hz. Ali’nin yüzüne tükürmüş. Tükürünce, Hz. Ali nefsine uyup da “Bir de yüzüme mi tükürüyorsun!” gibilerinden hareket etmemiÅŸ. Hemen üzerinden kalkmış, kılıcını, kalkanını rakibine vermiÅŸ. Adam ÅŸaşırmış:

- Ya Ali, böyle bir ÅŸeyi nasıl yaparsın? Tam beni öldüreceÄŸin sırada son çare, yüzünüze tükürdüm. Ne olsa başım kesiliyor… Fırsat eline geçmiÅŸken, siz beni tutup kaldırıyor bana kılıcımı, kalkanımı veriyorsunuz. Bunun sebebini anlayamadım.

Diyor ki:

- Ben sizi Allah için öldürecektim. Siz yüzüme tükürdüğünüz zaman, nefsim bundan bir pay alır mı, diye düşündüm: “Bir de yüzüne tükürüyor.” Nefsim pay almasın diye veya bunu nefsime mal etmemek için tekrar sizinle mücadeleye karar verdim.

- Ya Ali, götür beni Allah Resûlü’ne. Hz. Muhammed’e (s.a.) inanıyorum artık, diyor ve iman ediyor.

Bunların ayak üzeri yaptıkları konuşmayı Peygamber Efendimiz (s.a.) uzaktan seyretmiş. Ali bunu tam keseceği zaman neden ayağa kaldırmış da konuşuyorlar?.. Sormuş:

- Ya Ali, ne konuÅŸtunuz ayakta?

Durumu anlatınca, Peygamber Efendimiz (s.a.): “Allah'ın aslanı Ali’den baÅŸka ne beklenir!” buyuruyor.

Allah şefaatlerine cümlemizi nail eylesin. Amin!

Burada anlıyoruz ki sâlik varlıklardan öyle süzülecek ki… “Mûtû” “ölünüz” hadisini yaÅŸayacak. Nispet fiilden, nispet sıfattan, nispet olan vücuttan tamamen geçip tecellîye mazhar olacak. Enfüsünde zerre kadar bir nispet kalmayacak.

İşte o zaman her hizmeti Allah için olur. Allah için hizmet edebilecek bir insan, muhakkak mürşid-i kâmilin terbiyesinden geçecek. Sözüne sohbetine nefsâniyet girmeyecek. Süzülecek varlıklardan. Pırıl pırıl, içi dışı tertemiz. Hak mürşidin merdiveninden çıkılır bu kutsî âleme. Fenâ-yı tamda bul bekâ. Etmez mi gör ihsan sana. Mürşidin en büyük ihsanı, ikramı; verdiği tövbe, telkin ettiği zikrullahtır.

Zikirsiz, fikirsiz olur mu derviÅŸ

Dervişi ezelden çün Allah sevmiş

Þeyhi ancak ona bir yol göstermiş

Allah bu yolda elimizden tutsun. Hak mürşidin himmetlerini üzerimizden eksik etmesin!

Alâ Resûlinâ salâvat.

12. 04. 2005



[1] Hucurat. 49/10

[2] Hucurat, 49/12





Bu Sayfanýn Geldiði Adres
Tasavvuf DerneÄŸi
http://www.tasavvufdernegi.com

Bu Sayfanýn Adresi:
http://www.tasavvufdernegi.com/modules.php?name=Content&pa=showpage&pid=112